Aralık 2013

Politika ve Sokak İtleri

Başbakan Edirne’den açıkladı : “ Af çıkardık, terörist oldular, artık af falan yok,
 okulunu zamanında bitirdin bitirdin, yoksa güle güle. Bilmem; gençlerin
 arasında olmak ruhumu hep genç tuttuğu, zihnimi ise kireçlenmeden koruduğu için midir ama ben gençleri seviyorum. Bir de bir türlü anlayamadım, takır takır
 asker-sivil-bebe tara adın olsun “özgürlük savaşçısı”, Gezi’de gazdan ölme diye
 tak burnuna bir bez parçası adın olsun “terörist”. Benim oğlanı da büyük
 adam?! olsun diye okuttuk, O da oldu çapulcu bir terörist?!, yazık, iyi
 yetiştirememişim demek…

İbn Haldun’un Felsefesi Üstüne - 1

Toplumbilimi, 19. yüzyılda Avrupa’nın hızla bir dönüşüm içine girdiği dönemin araştırılması ihtiyacına yönelik gelişen bir bilim dalıdır. Bu olayları gerekirci gözle çözümleme işine girişen bilim insanları, çağdaşlığı anlama ihtiyacıyla bu alanı geliştirmeye başlamışlardır. Cemil Meriç’inSaint-Simon-İlk Sosyolog, İlk Sosyalist” kitabında toplumbilimin düşünce babası olan Saint-Simon hakkında Durkheim’in sözlerini aktarır: Saint-Simon (…) bakışlarını kurulmakta olan düzene çevirir, gerçeği inceler ve geleceği sezmeye çalışır. Devrim sonu Fransa’sını hangi sosyal düzen huzura kavuşturabilir. Saint-Simon felsefesinin özü, bu soruya verilen cevap. (…) Onun “insan ilmi,” “sosyal fizyoloji,” “hürriyet ilmi” diye anmayı tercih ettiği bilime Comte, sosyoloji adını verir ve öyle kalır.[1]

Olması gerekenden öte olanı ele alma gayreti içinde olan İbn Haldun, medeniyeti “umran” olarak değerlendirmiştir. Eğer kişi-oğlu “doğası gereği” “medeni” olmazsa Tanrı’nın yeryüzünde kişi-oğluna yüklediği “halifelik” görevinin yanında, onlar aracılığı ile gerçekleştireceği “âlemi bayındır kılma” iradesi de gerçekleşmeyecekti. Toplumu çeşitli meslek gruplarına bölerek toplumsal yaşamın örgütlenme biçimini ortaya koymuştur. Bu sayede insan, doğaya karşı kendini koruyacak ve yaşamını sürdürecektir.

Kıbrıs Adasının Yunanistan Tarafından İşgali (1)

29 kasım Cuma günü Belçika'nın önde gelen düşünce kuruluşlarından "Avrupa Politika Merkezi"nin (European Policy Center - EPC)  Brüksel'deki konferansında söz alan Yunanistan’ın AB Daimi Temsilcisi Theodoros Sotiropulos'un Kıbrıs konusunda, "AB'ye  üye bir ülkenin topraklarının üçte birinin, bir aday ülkenin işgali altında” ifadelerini kullanarak  Türkiye'yi adayı işgal etmekle suçlaması ve "Kıbrıs’taki durum kabul edilemez” demesi, hiçte kabul edilebilir bir yaklaşım ve açıklama değil gerçekte.   

Belli ki Yunanistan'ın 1 Ocak'ta Litvanya'dan Avrupa Birliği (AB) Dönem Başkanlığı görevini devralacak olması, Yunanistan’ın AB Daimi Temsilcisi Theodoros Sotiropulos'da hafıza kaybına neden olmuş.

Kantarın Topuzu

Yazar: 
İzzet Kütükoğlu

Güzel ülkemde sorular sorulur, fakat cevap vermek serbestliği yoktur. Verilecek cevap mutlaka soru soranın istediği biçimde olmak zorundadır! 

Bu memleket nasıl bu hale geldi? 

Ben bu soruya cevap veriyim diyorum; ama ne mümkün? imkan yok!

Kimseye cevap beğendiremiyorsun bu memlekette! 

Atatürk falan demeye kalkıyorsun, Allah yarattı demeden başına taşlar yağdırılıyor. Oysa yakın bir zamana kadar bismillah demeden önce Atatürk denirdi. Kim haklı, kim haksız belli değil. objektif, tarafsız olanın işi yedi kapıya kadar kaka. Böyle olunca dört bir yandan taşlanıyorsun!

Genç Osman'ın Katli

Yazar: 
Halit DURUCAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
02.12.2012

Osmanlı Devleti kurulurken, yükselirken ve yıkılırken pek çok dramatik olaylara sahne olmuştur. Özellikle yeğen, evlat ve kardeş katli hadiseleri, Osmanlı tarihinin en çok tar tışılan konuları olmuştur. Ancak bazı tarihçilerimize göre kardeş, yeğen ve evlat katlinin sebeplerini o dönemin şartlarında aramamız gerekmekte; ortaya atılan bazı iddiaların da tarih ilmiyle hiçbir ilgisinin olmadığı yönündedir. Örneğin; Fatih Sultan Mehmet Han’ın kundaktaki kardeşini boğdurarak öldürdüğü id-diaları sadece iddiadan ibarettir. Osmanlı arşivlerinde bu iddiayı doğrulayacak herhangi bir bilgeye rastlanmamıştır. Bir başka iddia da; Osman Bey, amcası Dündar Bey’i beylik konusunda ok ile vurarak öldürdüğü iddiasıdır. Hacı Bektaş-i Veli Hz.lerinin “Vilayetname” adlı eserinde ve Yazıcızade Efendi’nin ‘Selçukname’ adlı eserinde bu olayın böyle olduğuna dair herhangi bir bilgi mevcut değildir. Hadise, Osman Bey ile  amcası Gündüz Alp arasında geçmiş, ancak birbirini katletmek gibi bir durum da söz konusu olmamıştır. Bir başka iddia; 1.Ahmet’in Rum asıllı ikinci eşi Anastasya’nın (Kösem Sultan) oğlu 4. Murat’ın tahta geçmesini sağlamak için üvey oğlu Genç Osman’ı katletmek istemesidir. 

Askerlik Nasıl Kısalır (2)

Tüm yöneticiler, tüm seçilmişler ve elinde yetki olan tüm kişiler elbette askerliği kısaltmak veya tamamen kaldırmak isteyebilir. Ne var ki, Kıbrıs adasının kendine özgü siyasi, demografik ve coğrafi koşullarında sadece istemek yeterli olmuyor bu konuda.

 

Askerliğin kısalması için veya da askerlik süresini kısaltabilmek için ülke gerçeklerini, siyasi durumu, bizler üzerinde direkt ve endirekt etkisi olan faktörleri çok iyi bilmek ve analiz etmek gerekmekte.

 

Türkiye'de Mizah Kültürünün Gelişimi ve Baattin

Yazar: 
Hasan RAY
Yazının Yazıldığı Tarih: 
20-21.12.2013

Türkiye topraklarında mizah yayıncılığına ilk örnek, 1868 yılında Ali Raşit ve Filip Efendiler tarafından çıkarılan Terakki gazetesinin, haftada bir verdiği mizah eki Letaif-i Asar’dır.[1] Pek fazla ilgi görmemesi dolayısıyla bilinirliği yoktur.   

Çağdaş anlamda ilk mizahi yayın örneği Diyojen’dir. Teodor Kasap tarafından Kasım 1870’te çıkarılmaya başlanan ‘Diyojen’, Osmanlı’da bağımsız olarak yayınlanan ilk mizah gazetesidir.[2] Diyojen’i "Hayâl", "Çıngıraklı Tatar", "Kahkaha" ve "Çaylak" dergileri takip etmiştir. İstibdat Dönemi’nde mizah yayıncılığı kesintiye uğramış ve Osmanlı dışındaki noktalarda (Paris, Kahire vb.) yayınlanmaya başlamıştır.

İstibdat Dönemi’nde kesintiye uğrayan mizah, II. Meşrutiyet dönemi ile devamlılığını sürdürmüştür. 2. Meşrutiyet’in ilan edildiği 23 Temmuz 1908’den bir hafta sonra ilk mizah dergisi Zıpır çıkar. Yıl bitene kadar 41 mizah dergisi çıkarken, ertesi yıl yalnızca 8 dergi yayımlanır. Bunun nedeni, İttihat ve Terakki’cilerin iktidara geldikten sonra muhalefeti “gereksiz” görmesidir. 1910–11 yıllarında bu sayı 30’a yükselir. Bunun nedeni ise mizahın hiçbir zaman iktidara gelmemesi, hep muhalefette kalmasıdır. İktidarın güçlü bir sansür uygulamaya başlaması ile dergi sayısı 1912’de 3’e, 1913’te 1’e düşer. [3]

Büyük Yolsuzluğun Üstü Örtülüyor…

Günlerdir ülke büyük bir yolsuzluğun fırtınasında sallanıp duruyor. Gözaltılar, iddialar, poliste yapılan operasyon, yani ortalık toz duman. İyi de ne olmuş, kim ne yapmış, mesele ne? Hiç belli değil.

Şöyle bir olayı toparlayalım. Rıza adında bir İran azerisi birilerine rüşvetler vermiş. Bunların içinde bakan çocukları, belediye başkanları hatta iddialara göre bakanlar var. Her ne kadar bütün bunlar şimdilik iddia safhasında ise de, poliste yapılan kıyım, bırakın bu ortaya atılan iddiaları, çok daha vahimlerinin de belgelerle ortada olduğunu düşündürüyor. Değilse halka karşı rambo kesilen ve yaptığı kıyımlardan dolayı ödüllendirilen polis neden sorguyu bakan çocuklarına uzatınca çete oldu?

Akla ilk gelen soru şu idi. Bu Rıza efendi neden birilerine milyonlarca dolar rüşvet veriyor, hatta polis amirlerini bile yerinden sürdürüyor? İlk anda ortaya arazi işleri atıldı. Belki o da vardı ama asıl mesele öyle arazi, rant falan değildi. Nitekim işin toprakla ilgili sanıkları serbest bırakıldı. Bu konuya daha sonra döneceğiz.

Türban ve Atatürk - 3

Mustafa Kemal Atatürk, her konuda olduğu gibi kadının kılık-kıyafeti konusunda da, yobazın ağzında bir sakız olan taklitçilik-batılaşma eleştirisinin aksine her milletin kendi ananesine, adetlerine ve milli hususiyetlerine göre hareket edilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu sözünü hatırlamak isteyenler bir önceki yazımıza bakabilir.

 

Atatürk Türk kadınının kılık-kıyafeti konusunda, milletin tarih ve ruhunu göz önüne almamayı, bazı milletlerin zevk alemlerini taklit ve tatbike kalkışmayı bir hata olarak görmekteydi. Temel hedefi, açıklık ya da kapalılık noktasında aşırılığa kaçmadan Türk kadınını ilmi, ahlakî, içtimai, iktisadi hayatta erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve destekçisi yapmaktı. Din gereği olan örtünmenin de kadınların sıkıntı çekmesine yol açmayacak ve adaba aykırı olmayacak, kadını hayatından, sosyal hayata katılımından tecrit edecek bir şekilde olmaması gerektiğini söylemiştir.

Askerlik Nasıl Kısalır

Gerçekte Askerlik, diğer adı ile de "Vatan Görevi" çok önemli bir konu. Sadece günlerle aylarla tanımlanabilecek bir olgu olmadığı gibi, KKTC'de insanların gönlünde farklı bir konumu, farklı bir algılanması var, bizim dönemimizde “mücahitlik” dediğimiz askerliğin…

 

1974 Mutlu Barış Harekatından önceki yıllarda Kıbrıslı Türklerin ada üzerindeki sayısının Rumlara kıyasla daha az ve her an Rumların saldırılarına açık olmamız nedeni ile Mücahitlik görevi aylarla değil 5'li, 10'lu yıllarla tanımlanmaktaydı. Türklerin yaşadığı ve doğal olarak da savunulacak Türk bölgelerinin küçük küçük kantonlar olmasından ötürü sürekli nöbet tutacak ve savaşa hep hazır konumda olacak erkek sayımız da çok kısıtlıydı. Bu nedenle "Vatanı Savunma Görevi", diğer adıyla da Mücahitlik süresi uzundu.