Mart 2014

Bu Yıl Kaç Kadın Öldürelim?

Sevgi dolu, çok akıllı, çok namuslu ve de çok demokrat erkekler ne dersiniz? Bu yıl kaç kadın öldürelim? Bu soruyu her yıl öldürülen, taciz ve tecavüz edilen kadınların istatistiğini yapan hemcinslerimize yardım olsun diye sormuştum. Şaşırdınız mı? Kızdınız mı?

Yoksa Dünya Kadınlar günü olarak lütfettiğimiz bu günde en kurnaz riyakârlığımızla bir demet çiçekle anamız, bacımız, yarimiz, eşimiz olan kadınların karşısına geçip onların kanmış görünmek için yüzlerine yerleştirdikleri gülümsemeyi aynı riyakarlıkla gerçek sayıp bizde mutlu mu olsak?

İsterseniz kızmayı veya sevinmeyi bir yana bırakıp eserimizin istatistiklerine bir göz atalım. Bir defa kadın öldürme hızımızın on yılda tam %1400 arttığını söyleyelim.

Politika Dergisi - Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği -TEMAD- (Ahmet KESER) Mülakatı

PD Roportaj Ekibi: 
Melisa TEKELİ
Yardımcı Ekip: 
Ünal YAPICI

Melisa TEKELİ: Öncelikle bu kadar zor şartlar altındayken Politika Dergisi adına görüşme talebimizi kabul edip zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ederiz. Çok fazla insan konuya pek hakim değil. Hem onları bilgilendirmek hem de konuya bir giriş yapmak için soruyoruz: Astsubayların şu anki özlük hakları ne durumda?

Ahmet KESER: Astsubaylık sistemi zaten var olurken yok sayılarak kurulmuş bir sistem. Dolayısıyla yok sayılan sistem git gide pekiştirilerek 2014 yılına getirildi. Ama insanlar artık yok sayılmayı, ötelenmeyi, dışlanmayı kabul etmiyorlar. Bireycilik gelişti, bireysellik gelişti. Eğitim düzeyi oldukça yukarılara çıktı ki eğitim düzeyine toplamda baktığınız zaman astsubaylar kendilerini komuta eden amirlerinden daha yüksek eğitim düzeyine sahip. Meslek Yüksek Okulu çıkışlı olmalarına rağmen büyük bir bölümü lisans eğitimiyle beraber asgari 6 yıllık bir eğitim alıyor. Meslektaşlarımız gelişen bu duruma paralel olarak özlük haklarında düzenleme istiyorlar. Biz özlük haklarımızda düzenleme isterken kimsenin makamını, mevkisini istemiyoruz. Makamının, mevkisinin karşılığındaki parayı da istemiyoruz. Biz sadece mevcut bulunduğumuz statünün rehabilite edilmesini istiyoruz.

Ukrayna ve Kıbrıs

Uluslararası politika dünyasında, güçlü devletlerin, hak hukuk çerçevesinde değil, kendi çıkarları doğrultusunda masaya koydukları kurallar insan, ülke, millet, kavim, ırk, demokrasi, özgürlük ve dokunulmazlık haklarına uysa da uymasa da geçerli oluyor. Zaten buna itiraz edeni de bir şekilde pasifize ediyorlar, kendilerine has yöntemlerle.

 

Bölgemizin yakın tarihinde bu tür uygulamaların örneğinden bol miktarda bulmak mümkün.

20’nci yüzyılın başından başlarsak, Mekke Şerifi Hüseyin'e Fransız-İngiliz işbirliği ile atılan kazığın tarihi 1916.

 

İngilizlerin "Seni Birleşik Arap Devleti'nin Kralı yapacağız" vaadine kanarak Osmanlı'ya isyan bayrağını açan ve İngilizlere köle gibi hizmet eden Mekke Şerifi Hüseyin’in İngiliz ve Fransız diplomatları Syces ile Picot'un -kendi devletleri adına- Ortadoğu'nun paylaşımını içeren 1916 yılında imzaladıkları Antlaşmanın 1918'de, Lenin Rusya'sı tarafından açıklanması sonrasında "Aldatıldım" demesi, "Güçlü devletlerin uluslararası politikada, etik olmasa da, kendi kurallarını uygulamasının" en güzel örneklerden bir tanesi.  

İbn Haldun’un Felsefesi Üstüne - 2

Birey-Toplum İlişkisi

 

İbn Haldun’a göre insan sosyal bir varlıktır.  İbn Haldun, insanı nefs ( Ruh ) ve cisimden (beden) müteşekkil, bilim ve sanat yapabilme özelliği bakımından diğer varlıklardan farklı bir varlık olarak tanımlar.[1] İbn Haldun’a göre, insanların bir arada toplanmaları, sırf geçinmek maksadıyla yardımlaşmak içindir.[2] Bu ‘geçinme’nin şubeleri olarak insanı toplumsal hayata iten iki ana saik vardır. Bunlar, besin maddelerini tek başına üretememesi ve kendinden çok daha kuvvetli olan bazı yırtıcı hayvanlardan kendini koruyamamasıdır.[3] Haldun, aynı zamanda beşeri ümranın tanziminde de siyaseti mecburi bir kurum olarak görmektedir.[4]

 

İnsan topluluklarına bakıldığında, bunların durumlarının birbirinden farklı ve çeşitli olduğu görülür. Bunun sebebi, İbn Haldun'un kendi deyişiyle, her birinin “geçinme şekil ve tarzlarının birbirinden başka ve türlüce olması” dır. [5] Ayrıca, toplulukların yerleştikleri coğrafi yer, iklim, iktisadi şartlar, üretim şekil ve ilişkileri de onların farklılaşmasına yol açan etkenler arasındadır.

AKP Gülen’i ABD'den İsteyecek'miş

Evet, şimdi de oluşturulmaya çalışılan yeni gündem F. Gülenin ABD den kırmızı bülten çıkarılarak istenmesi. Yolsuzlukların, çocuklara kadar ulaşan iddiaların üzerini örtmek amacı ile oluşturulan birçok gündemden birinin de bu olduğunu düşünüyoruz.

Başlığımızda bilhassa T.C. Hükümeti değil de AKP dedik. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti ABD yi tanır. ABD, gerekli anlarda kullanılacak çok önemli bir unsur olan cemaatin liderini, son kullanma tarihi bitmiştir damgası vurduğunu düşündüğümüz bir parti için gözden çıkarmaz. Hatırlanacaktır, bir zamanlar Anavatan partisi ve başındaki Özal’da ABD nin sevgilisiydi. Ancak son kullanma tarihi bittiğinde siyasal partiler çöplüğüne gidiverdiler. Özal, kendini kurtarmak adına Cumhurbaşkanlığına kaçtı ama, ölümü hala şüpheli. Aynı kaynağın ürettiği AKP de siyasi partiler çöplüğüne gidecektir. Ancak cemaat ABD nin Türkiye’de yapmak istediği operasyonlar için hazır bir güç olarak yedekte tutulacaktır.

Yeni iktidarlar oluşturulup icraatlar meydana çıkmadan cemaatin ne olacağını bilmek pek mümkün değil. Ancak, Türkiye’nin Laik, insan haklarına ve hukuka saygılı bir ülke olmasının kendi çıkarlarına bu aşamada daha uygun olacağı ABD düşünce kuruluşları tarafından dillendirilmektedir. Üstelik bu dönemde cemaat ismi de çok fazla dillendirilmiş ve yıpranmıştır. Bu itibarla, belki bir süre cemaatin faaliyetleri askıya alınabilir. 

Seçim Sonuçları AKP'yi Aklar mı?

Dinleme kayıtlarıyla malumun ilanı olarak ortaya çıkan yolsuzluklar, hırsızlıklar, ahlaksızlıklara karşı Başbakan aklanma mercii olarak yargıyı değil seçim sandığını göstermekte bildiğiniz üzere..
Peki, seçimler demokrasilerde bir yargı ve aklanma aracı mıdır? Hele bizim gibi duyarsızlıkları, bananeci yaklaşımları, devekuşu ya da üç maymunculuğu besleyen bilgisiz bir toplumda..

 

Demokrasinin bir eğitim işi olduğunu, eğitimsiz kitlelerin çoğunluğu oluşturduğu toplumlarda güzel sözlü demagogların başa rahatça geçebileceğini Platon tam 2400 yıl önce söylemişti.

Cahil bir toplumla seçim yapmanın okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklık olduğunu Nietzsche tam 150 yıl önce söylemişti.
Demagojiyle serseme çevrilmiş bir halkın sandığa elindeki kağıdı atarak kendi kendini yönettiğini sanmasının bir oyun, Amerikan demokrasisi olduğunu İsmail Hakkı Tonguç tam 50 yıl önce söylemişti.

Soğuk Savaş Kapıda

80'li yılların sonuna doğru Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin dağılması ile "Soğuk Savaş" devrinin kapandığını ve bir daha da kolay kolay başlatılamayacağını sanıyordum.

 

Çin, dünya üzerindeki kıymetli maden ocaklarını sessizce ele geçirip patlayan ihracatı ile dünya ekonomisi üzerinde söz sahibi olmayı başardıktan sonra bir ara dünyanın 2. büyük ülkesi olmaya soyundu ama kasasındaki 3 trilyon Dolardan fazla ABD Devlet tahvili bulunması nedeni ile de buna pek cesaret edemedi.

 

Çin'in elindeki kozlar ve mali güç gerçekte iki tarafı keskin kılıç gibi. ABD Devlet tahvillerini düşük fiyattan piyasaya sürmesi ABD'yi ekonomik krize sürükleyip batırır ancak kendisi de ABD ile beraber batar. Elindeki kıymetli maden kozunu ABD'ye karşı kullanmak amacı ile ABD'ye ambargo uygulaması, anında kendisine petrol ve doğalgaz ambargosu olarak geri döneceğinden, enerji açlığı başlayacak ve ekonomisi de hemen çökecek. Bu nedenlerden dolayı Çin, kutuplaşmanın dışında kalmaya çalıştı hep.

Çekmeköy Mimar Sinan Mahallesi Tüm Muhtar Adayları ve Aday Yadigar Aslan Farkı

Mimar Sinan Mahallesi Muhtarı olmak isteyen 8 aday var. Hepsini yakından takip ediyorum. İşin beni ilgilendiren tarafı şov ve laf değil, adayların projelerine ve İhtiyar Heyeti’ne bakıyorum. Yadigar Aslan hariç hiç birinin broşürde, afişte ve diğer yazılı hiç bir tanıtım materyalinde tek bir projesi ve iş görecek bir ihtiyar heyeti yok.

 

Dün (8 Mart 2014) Cumartesi, Mimar Sinan Mahallesi Muhtar Adayı Yadigar Aslan’ın Ulubatlı Hasan Caddesi Köşk Sokak No 1’deki “Muhtarlık İletişim Ofisi” açılışındaydım, davet etmişler, icabet ettik. Neredeyse tüm Mahalle oradaydı, hayran kaldım dayanışmaya. Yanı sıra Çekmeköy Hedefimiz Gelişim Grubu (HGG) tüm Üyeleri, Kadıköy Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı Serap Ören, Genel Sekreter Nesil Özen, Meclis Üyesi Esin Tekbaş, Kadın Partisi Girişimi Başkanı Benal Yazgan, Kadın Adayları Destekleme Derneği Denetleme Kurulu Üyesi Fatma Aytaç, Mehmet Akif Mahallesi Muhtar Adayı Hasan Çelik, Çekmeköy Kızılay Şubesi temsilcileri de Yadigar’ı yalnız bırakmamışlardı. Bir sürü de tebrik mesajı gelmişti, hepsi okundu. Nefes almak için sık sık dışarıya attım kendimi, salon hınca hınçtı. Yadigar’ın “Hoşgeldiniz” konuşması iki temel hususa vurgu yaptı; 1. Muhtar seçildiğinde hayata geçireceği projeler ve 2. Muhtar İhtiyar Heyeti. Açılış bittikten sonra konuşma metnini istedim ve Yadigar Aslan’ın Projeleri, Muhtarlık Heyeti ile ilgili şu ifadelere rastladım. 

Geleceğimiz ve Türkiye

Yazar: 
Bayraktar BAYRAK
Yazının Yazıldığı Tarih: 
10 Mart 2014

28 Şubat kelimenin tam anlamıyla bir faciaydı. Yıllarca ülkemiz üstünde çalışmış ve biz Türk Milletini analiz etmiş olan toplum mühendisleri, " yumuşak karnımızdan" yani " İslam" üzerinden fitili yaktılar. Demokrasiyle gelen RP-DYP koalisyonunun kurulmasının ardından bu dönemde yaşanan bazı olaylar 28 Şubat sürecini ülkemize yaşatmıştır. Erbakan'ın Kaddafi'nin çadırında sarf ettiği sözler, Ankara'da "şeriat isteriz" diye bağıran aczmendiler, Erbakan'ın başbakanlık konutunda tarikat liderlerine verdiği yemek ve daha bunun gibi laik bir devletin kaldıramayacağı olaylar 28 Şubat’ı kaçınılmaz hale getirmişti. 

   

28 Şubat o şartlar altında gerekliydi. Çünkü bu laik devlet kolay kurulmadı. Esas sorun bu değil zaten, esas sorun 28 Şubat'ın halka tam olarak anlatılamaması.Refah Partililer kendi açılarından bunu çok iyi anlattılar halka. Türkiye'nin her köşesinde inanılmaz bir kara propaganda yaptılar. "Dinsizler" dediler, "bunlar İslam düşmanı" dediler, "başörtülü bacılarımızı okullara almıyorlar" dediler, "bunun sorumlusu Atatürk'tür, İnönü'dür" dediler, "bunlar zamanında cami kapattılar, kuran-ı kerim yaktılar, bizi dinsiz yapmaya çalıştılar" dediler. Ve Türkiye'yi karpuz gibi ikiye bölerek, telafisi çok zor bir sürece sokmayı başardılar. Neticesinde de bin yıl süreceği iddia edilen 28 Şubat, beş yıl sonra 2002 seçimlerinde AKP'nin tek başına iktidar olmasıyla son buldu. AKP'nin tek başına iktidar olmasının  önemli sebepleri arasında tabiki Şubat 2001 krizi var; ama altında yatan en önemli etken dindir.

Politika Dergisi'nin Siyasetçilere Çağrısıdır

ÜLKEYİ GERMEYİN

Türkiye Cumhuriyeti tarihin en büyük sorunuyla karşı karşıyayken, Politika Dergisi olarak tüm siyasetçilere çağrıda bulunuyoruz: Ülkeyi Germeyin!

 Apolitik Olmayın sloganıyla yola çıkan Politika Dergisi, yayın hayatına başladığı günden bugüne her zaman halkın çıkarlarını önceliğe almış demokratik hayatın tüm çeşitliliğini ve tüm fikirleri okurlarına sunmayı amaçlamıştır. Bu farklılığın tek bir sınırı olmuştur: Bu sınır, bir düşünceye veya kitleye hakarete izin vermemektir.

Apolitik Kalmayın sloganı toplumsal yaşamın siyasetten soyutlanamayacağını kabul ederken, tüm yurttaşları demokratik siyaset zeminine çağırmıştır. Son iki yıldır olan ülkede olan biten her şey Politika Dergisi’nin nüvesini oluşturur. Bu nüvenin tek gerçekliği vardır ki o da halkı her türlü farklılığıyla kabul etmektir.