Mayıs 2014

Nerede Diyalog,Nerede Müzakere,Nerede Uzlaşma?

30 Mart mahalli seçimi, yüklenebileceğinden fazla bir anlama gark edildi. Bu durum, hem iktidar partisi tarafından hem de muhalefet partileri tarafından sonuna kadar kullanıldı. Neredeyse 3 ay, iktidarın aleyhinde ve iktidar mensuplarının bulaşmış olduğu yolsuzlukları ve rüşvet ağını ifşa eden ses kayıtlarına boğulduk...

Ne olduysa zaten 17 Aralık tarihinden sonra oldu.

Hemen hemen her gün internet mecralarına servis edilen dinleme kayıtları, siyaset gündemini yolsuzluğa ve rüşvete kilitledi...

Sabah akşam milletçe evlerimizde tv karşısında siyasetçilerin bu kayıtlar üzerinden birbirlerine yönelik atışmalarını izledik.

Ve... Başbakan Erdoğan, bu sızdırılan dinleme kayıtlarının kendi iktidarlarına yönelik bir “Darbe” girişimi olduğunu tüm cihana ilan etti...

***

Rum Ekonomisi Fena Batakta

Hiç bir dişe dokunur üretimi olmayan, kayda değer bir ihracatı bulunmayan buna karşın sahte beyanlarla ekonomileri parlakmış gibi yıllarca Avrupa Birliğini ve diğer ülkeleri kandıran Kıbrıs Rum ekonomisi, “yalancının mumu yatsıya kadar yanar”atasözümüze uygun olarak, battı. Yalan üzerine inşa ettiği ekonomininmumunun daha fazla yanmayacağı belliydi.

 

Kıbrıslı Rumlar yıllardır ekonomilerini, kara para aklamayla, nereden kazanıldığı belli olmayan paraları düşük faizle bankalarına kabul edip yüksek faizle satarak ekonomi çarkını döndürdüler ama her kanunsuz işin bir sonu olduğu gibi bununda sonu getirilince çöküş sürecine girdiler.

Başaramayacaksınız!..

Türkleri yok etme harekâtı bütün hızı ile devam ediyor. Türk düşmanları tarih bilgilerinin zayıflığından mıdır yoksa kim bilir belki bu sefer başarırız ümidi ile midir nedendir bilinmez ama büyük bir iştah ile Türklere saldırıyorlar. Ama nafile gayret. Altı yüz yıl Osmanlının asimile edemediği, Araplaştıramadığı Türkleri bu günün zavallı gayretkeşleri asla yok edemezler.

Günümüzde küresel çetenin çıkarın zedelenmemesi için büyük savaşlar yapılıp toplu katliama gidilmiyor. Türkler için yapılan plan da asimilasyon. Bunun için birinci olarak Türk dilini asimile edeceksiniz, sonra kültürünü. Osmanlı, bu işi Farsça ve Arapça karışığı bir dil üreterek yapmak istemişti. Yaklaşık yetmiş yıldır dilimize sokulan yabancı kelimeler yetmiyor olacak ki, işbirlikçiler her söylevlerinde Osmanıdan başka kimsenin itibar etmediği o zavallı dilin kelimelerini kullanmak çabası içindeler.

İkinci olarak tarihimizi unutturmak geliyor. Okullar maalesef Türk tarihi dendiğinde sadece Osmanlı tarihini anlatarak bir anlamda Türk tarihini unutturmaya çalışıyorlar. İşbirlikçilerin ilk önce Türk Dil ve Tarih kurumuna saldırmaları tesadüf değildir. Okullarımızda eski Yunanın kurduğu devletler bile öğretilir ama Türklerin kurdukları devletlerden hiç bahsedilmez. Hele istiklal tarihimiz sanki terör dokümanıdır.

Annan Planı Bizi Nelerden Kurtardı?

24 Nisan 2004 tarihinde yapılan Annan Planı Referandumunda Rumların yüzde 75'e yakın oyla “HAYIR” demeleri gerçekte bizi birçok kayıptan kurtardı.

 

Bunların içinde en önemlileri Devletimizi, Egemenliğimizi, Türkiye'nin Garantörlüğünü ve Türk Ordusu’nun adadaki varlığını ve bizlere verdiği korumacılık görevini kaybetmedik.

 

Annan Planına Rumların Hayır demesi ile uzun bir listeyi oluşturacak olan kazanımlarımızdan önde gelenlerden bazıları aşağıda.  Nelerden kurtulduğumuzu iyice anlayabilmek için bunları çok iyi okumak gerekiyor.

Bir Polisin Anlattıkları

Geçenlerde bir dost sohbetinde, konuşmakta olduğum kişilerden bir tanesi bana çok ilginç, ilginç olduğu kadar da düşündürücü ve huzurumu kaçıran bir konudan bahsetti.

 

Arkadaşımın söyledikleri bilip de bilmezlikten geldiğimiz veya bilmek istemediğimiz bir konuydu. Duyduğumuzda bizlere "Vay canına" dedirten, yakından veya uzaktan çok iyi tanıdığınız birilerinin içine düştüğü acınası durumdan;

İyice bariz hale gelip can yakınca ve çocuk bataklığa yuvarlanınca aile büyüklerinin farkına varabildikleri çok ciddi toplumsal bir sorundan bahsetmişti arkadaşım.

Hitler'in Gizemli Dünyasına Yolculuk

Yazar: 
Meçhulyolcu

 

Üzerinde yaşadığımız gezegenimiz nice imparatorlara, krallara ve diktatörlere ev sahipliği yapmıştır. Kimileri adaletli yönetimleriyle, kimileri yıkımlarıyla ve soykırımlarıyla tarihe geçmiştir. Her biri için araştırmalar yapılmış, kitaplar ve makaleler yazılmıştır. Pek çoğu filmlere konu edilmiştir. Yakın tarihimize baktığımızda milyonlarca insanın kanını emen, inim inim inleten Rus Lenin’i ve Stalin’i, İtalyan Mussoloni’yi ve Çinli Mao’yu ve tabi ki Hitler’i görürüz. Bu kısa makalede Hitler’in gizem dolu dünyasına kısa bir yolculuğa çıkacağız.

Hitler; 20 Nisan 1889 yılında Avusturya’da doğmuş; 1919 yılında Almanya’ya yerleşmiştir. Zorlu siyasi mücadelesi sonucunda 29 Temmuz 1921 tarihinde Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin lideri olmuş; 25 Şubat 1932 yılında da Alman vatandaşlığına geçmiştir. 30 Ocak 1933 yılında seçimlere giren Hitler, başbakan (Şansölye) olarak Almanya Devleti’ni yönetmeye başlamıştır. Hitler, Şansölyelik ile cumhurbaşkanlığını birleştirerek ‘Führer und Reichskanzler’ unvanıyla ülkesini 30 Nisan 1945 yılına kadar yönetmiş; iki defa ‘Demir Haç Ödülü’ne layık görülmüştür. Siyasetçi, şair, ressam, yazar ve asker kimliği ile öne çıkan Hitler, Almanya’nın 2. Dünya Savaşı’nı kaybetmesi sonucunda Berlin’de eşi Eva Braun ile birlikte siyanür içerek intihar etmiştir. Vasiyeti gereği, ölenlerin gömülmesi için açılan çukurlardan birine konularak yakılmıştır.

İskilipli Atıf Hoca'yı Bilirsin de Mut'lu Nadir Mutluay Hoca'yı Bilmez Misin?

 


Geçtiğimiz gün Mut Müftüsü Nadir Mutluay’ın ölüm yıldönümü idi.
Kimdir Nadir Mutluay? Çoğunuzun belki de ismini ilk defa duyduğu birisi.

Ama İskilipli Atıf Hoca’yı hemen hemen duymayanımız yoktur. Son yılların siyasi tartışmalarının önemli figüranı. Cumhuriyet düşmanlarının bir vatan haininden alim, kahraman, mazlum yaratmaya çalıştığı birisi.. İngiliz Muhipleri Cemiyeti üyesi ve Kurtuluş Savaşı sırasında Yunan uçakları tarafından atılan Milli Mücadele karşıtı fetvaları hazırlayan Teali-i İslam Cemiyeti’nin Başkanı.

Felç Edilmiş KKTC

Mutlu Barış Harekatı'ndan önce adına soykırım denebilecek denli kötü ve çok berbat bir 11 yıl geçirmiştik Kıbrıs’ımızda, Rumların mutlak, milliyetçi ve Türklere hak tanımayan idareleri altında. O dönemde bırakın ikinci sınıf vatandaş olmayı herhalde adada yaşayan Maronitler, Ermeniler ve Latinlerden sonra beşinci sınıf vatandaştık herhalde.

 

İnsanca yaşamın hiç bir hakkına sahip olmadığımız için buna elli beşinci sınıf vatandaştık da diyebilir günümüzün bazı insan hakları uzmanları. Masum Türkleri sırf Türk oldukları için herhangi bir sebep olmadan öldürüp kuyuya atan Rumların cezalandırılmadıkları, mahkemeye bile çıkarılmadıkları bir dönemdi o karanlık yıllar.

Benim Çıkarım Mı Öncelikli Devletinki Mi?

 

Çok iyi bürokratlarımız da var, orta kalitede olan da, nemelazımcısı da.

Iskartası da, işe gelmeyeni de, çalışır gibi yapıp hiç bir şey üretmeyeni de.

 

Kimi oturduğu koltuğun, yaptığı işin önemini bilip hakkını veriyor, kimide herhangi bir iş yapmadan, sorumluluk yüklenmeden ay sonunu getirip maaşını almaya bakıyor. Bazıları bu maaşı hak ediyor, bazıları da hiç hak etmiyor, nasıl kurmuşsak bu çarpık düzeni.

Büyük Ermenistan Ülküsü

Yunanlıların, Samsun'dan İskenderun'a kadar çekilecek çizginin batısında kalan bölge ile Türkiye ve Yunanistan'ın etrafındaki tüm adaları, günümüz Makedonya devleti ile Arnavutluk 'u içine alan topraklar üzerinde Bizans Devletini yeniden kurmayı hedefleyen, adına “Megali İdea” dedikleri Büyük Ülkülerinin bir benzeri de Ermenilerde bulunmakta.
 

Adına “Büyük Ermenistan”  veya “Birleşik Ermenistan” dedikleri toprakların bir kısmını Türkiye'nin doğu bölgesi, bir kısmını da şimdiki Ermenistan sınırları içinde yer alan topraklar oluşturmaktadır.