Haziran 2014

Eğitimde Ütopyacı Tepki: Köy Enstitüleri

Tonguç’un eğitim ütopyasını tek kelimeyle özetlemek mümkündür: “Praksis”. Praksis, dünyayı yalnızca anlama değil onu dönüştürmeyi de hedefleyen felsefi düşünce ile eylemin birliğini ifade eder.[1] Ütopyaların mevcut düzenin yarattığı hayal kırıklığına bir baş kaldırış olması gibi Köy Enstitüleri projesiyle de insan doğasının her şeyin üstesinden gelebileceği inancıyla bir dönüşüm hedeflenmiştir. Ütopyaların tarihsel olarak kendi zamanının sosyo-ekonomik gerçekliğiyle belirlenmiş olması gerçeğini de hesaba katarak ütopyalar üzerine düşünmenin, siyasal üzerine, şimdiki zamanın siyasetinin daha iyi bütünsel bir sisteme doğru nasıl dönüştürülebileceğinin potansiyel zeminleri üzerine düşünmek olduğu söylenebilir.[2]

TÜSAK'a ve Baskılara Karşı Mücadele Sürüyor

Yazar: 
Fikretcan UYAR

Özerk Sanat Konseyi'nin düzenlediği 6.Sanat Çalıştayı "Sanatta Özerklik ve TÜSAK" başlığı altında 7 Haziran'da gerçekleştirildi. Çalıştaya Özerk Sanat Konseyi bileşenleri, dernek, vakıflar, meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri, sendikalar ve bağımsız katılımcıları içinde barındıran 80 sanat ve sanatçı kuruluşu katıldı. Çalıştay sonucu ise sanatçılar bir bildirge yayınlayarak sanata yapılan baskılara ve TÜSAK yasa tasarısına karşı çıktı. Aşağıda ise bu bildirgenin tam metni bulunmaktadır.

 

Her iktidar tabiatına uygun düşünce tarzını, ideolojiyi, yaşam biçimini hakim kılacak politikalar üretir. Bu politikanın sanat alanına yansıması, siyasi erk için kaçınılmaz, hatta zorunluluktur. TÜSAK Yasa Tasarısı, onlarca yıllık sanat birikimini dönüştürerek ya da yok ederek iktidarın yaşam felsefesini desteklemek üzere üretilmiş bir tuzaktır.

Liberalizmin Keskin Kokusu

Yazar: 
Alp Giray

Aslında her şey, ileriye hareket edememenin zorunlu tezahürü olarak başladı. Türkiye solunun en aksiyonlu ve de sert, güçlü döneminde, yetmişlerde, mücadelenin bir yerinde, tıkanma yaşanıyor; devrimin, o denli yakınken uzak görünmesi, çelişki sahiplerini, iyi veya kötü niyetle, bir sorgulamaya itiyordu. Acaba bir eksiklik, yanlışlık mı vardı; yoksa, daha kötüsü, yolumuz, kılavuzumuz mu sakattı? Bir teori olarak Marksizm, yapısal anlamda bozukluklar mı içeriyordu?

Soru sormak iyidir, zihni çalıştırır; fakat, anlamsız veya cevabını kendinden önemsiz kılan sorular kötüdür; asıl niyeti yok edip içerideki yabanıl dürtüleri harekete geçirir. İlkel benlik böyledir, rahatsızlık verir; süperegonun sığınaklığını kabul etmez; isyanı ve de sorgulamayı köreltir, mantıksızlığa demirlemeye yol açar. Buradan, bu psiko-loji ile yürüyenler, ayaklarını siyaset zeminine basıyor iseler hele, sonuç bellidir; geçmişe küfür, geçmişe sahip çıkana hakaret, eski dosta iftira…

Açılımın Foyası, Artık İyice Ortaya Çıkıyor!

Aslında adına barış(!) dedikleri süreç, büyük bir yalanla başlamıştı. AKP hükümetinin PKK ile yaptığı anlaşmaya göre güya PKK, silah bırakarak sınır dışına çıkacaktı.  Bunların hiçbiri olmadı. PKK ne silah bıraktı, ne de sınır dışına çıktı. Dolayısı ile “Açılım”, tüm Türkiye’yi aldatılarak başlamıştı. Hatta PKK silah bırakmadığı gibi, kadrosuna durmadan yeni militanlar devşirmeye devam etti. Üstelik bu yeni militan devşirme işini de tam bir zorba terör örgütüne yaraşır bir biçimde yapmaktadır. Çocukları zorla dağa kaldırarak! Yani bu barışın çakma bir barış olduğu, daha başından belliydi!

AKP hükümetinin PKK ile Oslo ve sonrası İmralı görüşmeleriyle gerçek niyeti ve Başbakan Erdoğan’ın bütün kaygısı, vatanı ve ülkenin birlik ve bütünlüğünü korumak değildir. O sadece kendi iktidarını kurtarmak istemektedir. Çünkü her şeyi -alınıp satılan “ticari bir meta” halinde değerlendiren Başbakan Erdoğan’ın tek bir mantığı vardır. 

ABD, Rusya ve Kıbrıs Rum Cumhuriyeti (2)

Geçmişte Rusya'nın bu istek ve prensiplerinden bazılarını megalomanik ve milliyetçi duygularla dikkate almayan Rumlar, yaptıkları küçük hesaplar nedeni ile bunun bedelini süreç içinde ağır ödediler.  

a) Batı bloğu ve ABD’yle, dolayısıyla Türkiye ile ters düşmeyi göze alarak Kıbrıs'ta Türklere karşı silahlı saldırılar düzenleyince, ada fiilen bölündü. 1963 yılından sonra Rumlar Türk bölgelerine, Türk İdaresinden izin almadan bir daha giremediler, ta ki 23 Nisan 2003 tarihinde sınır kapıları açılana kadar.

b) BM de ısrarla "Bağlantısızlar Grubu"nun içinde yer almalarını Avrupa ve ABD hiç kabullenemedi ve Makarios hükümeti'nin Rusya'ya doğru meyletmeye başladığına inanarak "20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatı"nda Türkiye'ye engel olmadılar.

c) Türkiye'ye karşı SAM füzeleri ile S-300 füzelerini kullanmak aşkları ile Batı karşıtlığı hareketlerle birleşince "Ekonomik Model"leri çöküş sürecine girdi ve uluslararası kredilendirme şirketlerinin arka arkaya notunu düşürmeye başlamasıyla da aniden çöküverdi.

Gözle görünür olan bir başka gelişme de, Rusya'nın Büyük Petro'dan başlayan Çarlık İmparatorluğu ideolojisinden ne Krushchof, ne Brejnev ne de Putin döneminde kurtulamadığıdır.

İnsan Ötesi Geleceğimiz

Alman filozof Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabında şöyle diyor: “Bütün varlıklar şimdiye dek kendilerinden öte bir şey yaratmışlardır; Peki siz bu büyük yükselişin inişi olmak ve insanı alt edecek yerde hayvanlara dönmek mi istiyorsunuz? İnsana göre maymun nedir? Gülünecek bir şey, ya da acı bir utanç. İnsan da tıpkı böyle olacaktır. Üstinsana göre: gülünecek bir şey, ya da acı bir utanç. Solucandan insana dek yol aldınız ve sizde çok şey daha solucandır. Maymundunuz bir zamanlar ve şimdi bile insan, her maymundan daha maymundur.”

Kısaca Musul Sorunu

Musul, Misak-ı Milli sınırları içerisinde bulunan bir vilayet olmasına rağmen gündemimize IŞİD’in Musul’u ele geçirmesi ve Konsolosluğumuzu basması gibi sıkıntılı durumlarda girebilmekte. Dinci tayfaya göre zaten Musul’u Lozan Antlaşması ile vermiştik. Cumhuriyet’i kuranların yolundan gittiğini iddia edenlerinse Misak-ı Milli sınırları ile ilgili bir 100. yıl planı var mı bilinmez! Önce şu Osmanlıcı-dinci tayfanın kargaların bile güleceği iddiasına cevap verelim. Musul ne zaman ve nasıl kaybedilmişti? Musul daha 1. Dünya Savaşı’ndan önce petrol yataklarının tespiti ile emperyalist ülkelerin ilgi alanına girmiş ve paylaşma kavgası başlamıştı. İlk paylaşım 1916’da İngilizler yenilmesine rağmen Fransa ve İngiltere arasında yapılan Sykes-Picot gizli anlaşması ile Musul’un Fransa’ya bırakılması ile olmuştur. 1917’de de İngilizler Bağdat ve Kerkük’ü ele geçirmişti.

Avrupa Parlamentosu Seçimlerinin Verdiği Mesaj (1/3)

25 Mayıs 2014 Pazar günü sadece Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) sınırları içinde yapılan Avrupa Parlamentosu seçimleri, gerçekte "Kıbrıs Sorunu" ve müzakereler sonunda "Kıbrıs'ta nasıl bir devletin kurulması gerektiğinin" mesajını verdi ilgililere. Tabii anlayana…

 

Tam bir sınav oldu bu seçim aslında. Bugüne değin hiç uygulanmamış bir yöntemi devreye koyan Rumlar, kendi istekleri doğrultusunda ve ilk kez Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler tek liste içinde, tek sandıkta ve ortak aday listesine, oylar birlikte sayılacak şekilde oy kullandılar.

 

Rum hükümeti, Kıbrıslı Türklerin Avrupa Parlamentosunda adil ve eşit haklarda temsil edilmeleri isteğini anlamamazlıktan gelmekle kalmadı,  tam tersi "Kıbrıslı Türk" kimliğini yok edip, "Kıbrıslı" kimliğini öne çıkarmayı hedefledi. Ve doğal olarak da çuvalladı. KKTC'de yaşayan belli kişilerden tek taraflı gelen haber ve mesajların Kıbrıslı Türklerin tümünü kapsadığını sandı, safça.

Emperyalizmden Dost Olmaz!

1990’lı yılları başından itibaren Sovyetler Birliği’nin dağılmasında, Yugoslavya’nın parçalanmasında aktif rol alan emperyalist dinamikler;  “Tarihin Sonu” olarak gördükleri emperyalist/kapitalist düzeni Neo liberal küreselleşme hareketiyle “terörle mücadele” veya ülkelere “Demokrasi İhraç Etme” bahaneleriyle, zorla, savaşla, entrikalarla bir dünya hegemonyası kurmak amacıyla atağa kalktılar.

Emperyalizmin dünya hegemonyasındaki öncelikli amacı; fosil enerji kaynak ve nakliyat bölgelerini tam kontrol altına almak, bu coğrafyada yer alan güçlü ve büyük ulus devletleri parçalamaktır. Bu coğrafya; Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Ön Asya’dır; çünkü dünya fosil enerjinin üçte ikisi bu bölgededir.  Dolayısı ile ülkemiz Türkiye de emperyalizmin bölünüp parçalanacak ülkeler listesindedir.

Avrupa Parlamentosu Seçimlerinin Verdiği Mesaj (2/3)

Kıbrıslı Türklerin oy kullanmasına mani olmak için bu uygulama ve iyi de işledi, görevini de hakkıyla yerine getirdi. Gerçekte yasal kılıfı iyice hazırlanmış, tam bir önleyici tuzaktı bu…İşin garip tarafı, "Sahte devlet" diye adlandırdıkları KKTC'de seçimlerden haftalar önce Televizyon, radyo ve yazılı basında alenen "Adres" kaydı çağrısı yapılıp bunun için bir hafta-ongün süre tanınırken, AB üyesi ve insan haklarına saygılı oldukları ile övünen Rumlar, bu ilanı seçimden 2 gün evvelki son iş günü olan Cuma günü sabah yaptılar ve aynı gün saat 14.30'da da kayıtları kapattılar. Hangi Kıbrıslı Türk duyacaktı bu ilanı, hangisi işini gücünü bırakıp Rum tarafına mesai saati içinde geçecekti ve de kaydını yaptıracaktı?

 

Oy kullanmaya giden Kıbrıslı Türklerin bir kısmı oyunu kullanamadan geri döndü. Rum basınına göre, toplamda, kayıtlı Kıbrıslı Türklerin sadece yüzde 3.19'u oyunu kullanabilmiş. Bana göre ise bu oran biraz farklı.