Temmuz 2014

Çatıya Çıkıp Bağırasım Var: Yeter!

Yazar: 
Gökhan Cebeci

İki dinci bir bölücü… Atatürk’ün koltuğuna aday üç kişi. Böylece, en büyük seçmen grubu olan cumhuriyetçiler, Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir seçimde seçeneksiz bırakılmış durumda.

Rejimle sorunu olmayan, yani ne laiklik ilkesinin aşındırılmasına ne de ülkenin federasyona hatta bölünmeye gitmesine razı olmayan merkez sol ve merkez sağ seçmeninin adayının olmadığı bir seçim.

Öyle ki sandığa gitmediği takdir de ülke tarihinin en düşük katılımlı seçimine neden olabilecek bir topluluk bu.

Seçeneksizlik sonucu kafalar karışık bu toplulukta. ‘Oy verirsem içime sinmeyecek, boykot edersem karşı tarafa yarayacak’ ikilemi içerisinde debelenip duruyorlar.

NATO, Türkiye ve Kıbrıs

NATO'nun geleceğe yönelik çalışması içinde 2010 yılının Ocak ayında son şeklini verdiği "Stratejik Konsept Belgesi"nde Türkiye AB üyesi olmayan NATO ülkesi olarak ve üzerinde iki devlet barındıran "Kıbrıs"ı ise NATO üyesi olmayan ve NATO ile Güvenlik Antlaşması bulunmayan AB ülkesi olarak tanımlanmakta.  (NATO's New Strategic Concept, No. 67, January 2010, The Netherlands, 11.5, s.25)

Gerçekte NATO'nun bu şekilde Kıbrıs'a bakması ve Kıbrıs'ı bu şekilde algılaması, yeni ve farklı bir yaklaşım. Büyük bir olasılıkla da Kıbrıslı Türklerin ve Rumların anavatanları olan Türkiye ve Yunanistan'ın NATO üyeleri olmasından kaynaklanıyor.

NATO için Kıbrıs, kendi başına NATO içinde sorunlar yaşanmasına neden olan bir çıbanbaşı. Derhal çözülmesi gerektiğini düşünüyor NATO stratejistleri. Türkiye'nin AB üyesi olmaması veya AB'ye ısrarla üye yapılmaması NATO için ne kadar sorunsa,  Kıbrıs Rum Yönetiminin de NATO üyesi olamaması ve NATO ile Güvenlik Antlaşması bulunmaması o denli önemli.

Dünyanın Gözü ile Atatürk - 2 (Yazarlar - Bilim İnsanları - Basın)

Yazar: 
Gökhan Cebeci
Yazının Yazıldığı Tarih: 
21 Temmuz 2014

   Yabancı devlet adamlarından sonra yabancı basın, yazarlar ve bilim insanlarının Atatürk ile ilgili görüş ve düşüncelerine kulak verelim (*):

 

   “Atatürk, dünya üzerinde yeni bir devir açmış insandır. Ben O’nun Türk kadınlarına hak vererek bir ülkede anayı yakışır olduğu yüceliğe eriştirip, Batı’ya ders verdiğini nasıl unuturum.” (Uluslararası Kadınlar Birliği Romanya Delegesi Prenses Aleksandrina Cantacuzene)

 

   “Kemalizm yüzyıllara sığabilecek işleri on yılda tamamladı.” (Fransız yazar Gerard Tongas)

 

   “Kadınlar, Mustafa Kemal’in memleketinden başka hiçbir ülkede bu kadar hızlı ilerlememişlerdir. Bir ulusun bu kadar kısa sürede değişmesi, tarihte gerçekten eşi görülmemiş bir olaydır.” ( İngiliz Daily Telegraph Gazetesi )

 

   “Bütün dünya kadınları, Türk kadınının haklarına erişebilirlerse, gerçekten kendilerini talihli sayacaklardır.” (Uluslararası Kadınlar Birliği Avustralya Delegesi Cardell Oliver)

Erdoğan'ın İsrail Politikası

Yazar: 
Gökhan Cebeci

İki gün üst üste yaptığı açıklamalarda İsrail ile bundan sonra normalleşme olamayacağını ve kendisi görevde olduğu sürece İsrail ile ilgili olumlu bir şey düşünmeyeceğini söyleyen Başbakan Erdoğan’ın söylemleri ile eylemleri ne kadar tutarlı büyük tartışma konusu.

Mert Taşçılar, odatv’deki yazısında, Mavi Marmara olayından sonra da benzer açıklamalar olmasına karşın Türkiye ve İsrail arasındaki ticaretin hız kesmeden devam ettiğine rakamlarla değinmiş. ‘Özür dileme’ tartışmalarının olduğu dönemde bile Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun İsrail Endüstri ve Ticaret Bakanı Binyamin Ben-Eliezer ile Brüksel’de gizlice bir araya geldiğini hatırlatmış.

T.C. Lefkoşa Büyükelçiliği (1/3)

Çocukluğumun bir bölümü de Lefkoşa'da geçmişti.

Köşklüçiftlik'te o dönemdeki adı ile Doros Sokakta (Sabri Kazmaoğlu Sokak) tek katlı bir evde oturuyorduk.

50'li yılların ortalarında Türkiye Cumhuriyeti'nin Kıbrıs adasındaki diplomatik misyonu Konsolosluk muydu yoksa Büyükelçilik miydi tam olarak hatırlamıyorum. Sanırım ilk Büyükelçi Sayın Vecdi Türel 1959 yılının başlarında Büyükelçilik görevine atanana kadar diplomatik misyon Konsolosluk seviyesindeydi.

O dönemde Konsolosluk binası, Ledra ışıklarının köşesindeki sarı taştan yapılmış, geleneksel Kıbrıs Türk ve Osmanlı mimarisini yansıtan güzel bir binadaydı. Damında da benim her zaman dikkatimi çeken çok kocaman ve çok uzun bir anten bulunmaktaydı. Giriş kapısının önünde de her zaman nazlı nazlı dalgalanan Türk bayrağı asılıydı.

Atatürk ve Demokrasi

Yazar: 
Gökhan Cebeci

Kendisine sunulan sultanlık, halifelik ve ömür boyu Cumhurbaşkanlığı gibi teklifleri kesin dille reddeden ve “Milletin sevgi ve güvenini kaybetmediğim müddetçe tekrar seçilirim. Milletin oyu esastır” diyen Atatürk’ün demokrasiye olan inancı ve sevdasını, değerli tarihçi ve yazar Sinan Meydan’ın Akl-ı Kemal kitabı 2. cildini kaynak alarak inceleyelim.

O’nu çağdaşı olan liderler ile karşılaştırdığımızda ilk göze çarpan konu, kurduğu Cumhuriyetin ve yerleştirmeye çalıştığı demokratik sistemin o yıllarda neredeyse Avrupa’nın hiçbir ülkesinde var olmayan en ileri model olduğudur.

Bu konuda Prof. Dr. Sina Akşin: “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıllarda Avrupa’da sadece İngiltere’de gerçek demokrasi vardır. İsviçre’de, İsveç’te, Norveç’te, Finlandiya’da, Belçika’da, Hollanda’da ve Çekoslovakya’da kısmen demokrasi vardır. Fransa’da gerçek demokrasi yoktur (…) 1924’te Sovyetler Birliği’nde kanlı, baskıcı Stalin dönemi başlamıştır. 1930’ların başında Almanya’da Hitler nazizmi, İtalya’da Mussolini faşizmi vardır. Polonya’da askeri bir darbeyle iktidara gelen Mareşal Pilsudaski diktatörlüğünü ilan etmiştir. Macaristan’ı diktatör Amiral Horthy yönetmiştir. Romanya’da Kral Carol, Yugoslavya’da Kral Aleksandr diktatörleşmişlerdir. Arnavutluk’ta Cumhurbaşkanı Zago krallığını ilan etmiştir. Bulgaristan’da 1923-1935 arasında üç askeri darbe yaşanmıştır. 1936’da Çar Boris diktatör olmuştur. Aynı dönemde Yunanistan’da da birçok darbe yaşanmıştır. Son olarak 1936’da darbe yapan General Metaksas diktatör olmuştur. Avusturya’da 1933’de diktatörlük olmuş, 1936’da Almanya ile birleşmiştir. Portekiz’de 1928’den beri Salazar’ın diktatörlüğü vardır. Avrupa bu durumdayken Ortadoğu’da, Akdeniz bölgesinde bir tek demokrat ülke yoktur” demektedir.

T.C. Lefkoşa Büyükelçiliği (2/3)

Bir bayram günü babam beni elimden tuttu ve T.C.Büyükelçiliğine götürdü. Ne bayramıydı veya da neyin kutlamasıydı hiç hatırlamıyorum ama benim gibi bayramlıklarını giymiş kızlı erkeli bir çok çocuk vardı orada. Çok güzel bir gün yaşadığımı, kekler, pastalar yiyip kola içtiğimi ve oyunlar oynadığımızı hatırlıyorum sadece.

Mutlu, çok hoş ve olağan dışı güzellikte bir gün yaşamıştım o gün. Üstelik bir de üniformalı Türk askeri görmüş, çekine çekine konuşmuştum kendisiyle, hatta dokunmuştum ona. Nasıl bir mutluluk duymuştum o an, inanılmazdı. Hem Türk bayrağı, hem de Türk askeri, bir aradaydı o gün.

Uzun müddet o anının coşkusuyla yaşamıştım. Artık T.C. Büyükelçiliğinin önünden geçerken içeride üniformalı bir Türk askeri olduğunu bildiğimden daha da ciddi selam veriyordum Türk bayrağına.

Oy İçin Halkı Korkutmak

Bağırıyor, çağırıyor, hakaretler ediyor, tehdit ediyor…

Acaba halk bu adamdan korktuğu için mi buna oy veriyor?

Geçenlerde korkmuş bir arkadaşım malum sitede Şamilim Ta-yyarım’ın bir demecini paylaşmış…

Şöyle diyor Şamilim Ta-yyarım; 

…"Mısır’ da bir darbe girişimi gerçekleşti. Biz bu darbenin hangi sahiplerle yapıldığını biliyoruz. Arkasında bir koalisyon vardı. Amerikan derin devleti vardı. İsrail vardı. Küresel sermaye vardı. Diğerlerinden farklı Mısır’da Suudi Arabistan gibi bazı körfez ülkeleri vardı. Şimdi aynı koalisyon burada Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde müdahil olmuş vaziyette. Mısır’dakine darbe diyemeyen, Suriye’deki bütün çözüm önerilerine Esad’ı da eklemleyen bir Ekmeleddin İhsanoğlu var. CHP’de Esadçı. Milletvekillerini gönderdiler. Birlikte fotoğraf çektiler. O koalisyonda Saadet Partisi’de var. SP Genel Başkanı Mustafa Kamalak’ta aynı çizginin şuan bir temsilcisi. Suriye’ye gitti. Esad’ın sarayında kaldı para ödemedi. Koalisyon birlikte Ekmeleddin İhsanolğu’nu çıkarıyorlar. Bunlar yabana atılacak gelişmeler değil. Türkiye Gezi’de bu tezgahı bozdu. 17 Aralık’ta bu tezgahı bozdu. 30 Mart’ta bozdu. Allah’ın izniyle 10 Ağustos’ta da bu tezgâhı bozacak…"

T.C. Lefkoşa Büyükelçiliği (3/3)

Anavatanımız Türkiye'ye geçmişi unutarak uzatılan dilleri, söylenen sözleri duydukça 20 Temmuz 1974 Cumartesi günü Mutlu barış harekatı olmasaydı, geleceğimiz ne olurdu diye düşünmekten de kendimi alamıyorum.

Yunan Cuntası darbeyi yapıp, Nikos Sampson'u "Kıbrıs Helen Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı yaptıktan sonra, Kıbrıslı Türklere isyan etti denilerek sudan bir bahane ile Türklere saldırılacak ve aynen yüz sene evvel yaptıkları gibi adayı kısa bir zaman dilimi içinde Türklerden arındırıp Yunanistan'a ilhak edeceklerdi.

Bu plan zaten yazılı olarak ele geçti ve adı da "Iphestos Planı"ydı. Uygulanacağı kesinlik kazanmış bir plandı ve bugün Türkiye'ye dil uzatmayı marifet sayan kişiler doğamamış olacaklardı anne ve babaları çoktan hayata veda ettiği için...

Ben Değil, Kedi..!

Yazar: 
Tamer Yazar
Yazının Yazıldığı Tarih: 
25-7-2015

Gökten zembille inmediyse, nasıl indi?

Peki ya hangi ara aramıza karıştı?

Hangi ara Devlet’e yanaştı?

Sahi, ne oldu da ortaya çıktı?

Ne oldu da ÖCÜ oldu?

Ne oldu da HEDEFE kondu?

 

Hatta SUÇ oldu, SUÇLU oldu…

 

PARALEL maceramızın DERİN’e kaçan devletten daha POPÜLER olduğu başka bir dönem yaşamadık sanırım, hele ki o ünlü SUSURLUK kazası ile başlayan süreç bile bu kadar HAREKETLİ, bu kadar DEBDEBELİ geçmemişti, belki de ondandır yaşanan ŞAŞKINLIĞIMIZ, şaşkınlığımıza ekli CEVAPSIZLIĞIMIZ… !