Ağustos 2014

Toplumsal Direniş

Bugün Kıbrıs'ın Fetih günü, bugün Türk Mukavemet Teşkilatımızın (TMT) kuruluş günü ve bugün Güvenlik Kuvvetlerimizin (GKK) yani KKTC ordusunun resmi kuruluş günü. Kaderimizde önemli roller üstlenenbu üç değerli olayı biz Kıbrıslı Türkler, 1984 yılında çıkarılan bir yasa ile "Toplumsal Direniş Bayramı" adı altında kutluyoruz.  Tüm okurlarımın "Toplumsal Direniş Bayramını" kutlarım. 

Bugün Kıbrıs adasının üçte birinden biraz fazla bir alan içinde özgür yaşıyorsak, kendi devletimiz, polisimiz, askerimiz ve diğer devlet birimleri ile özel sektör kuruluşları, Sivil Toplum Örgütleri, basınımız ve medya varsa, bunu TMT'ye, GKK'ye ve anavatan Türkiye'ye borçluyuz. Zaten Barış harekatı yapılmasaydı, kesinlikle 2014 yılında Kıbrıs adası üzerinde sesini yükseltebilecek miktarda Kıbrıslı Türk kalmazdı.

Siyaset Bağlamında Gazeteciliğin Olmaz İse Olmazları: Bağımsızlık Ve Tarafsızlık...

Bağımsızlık ve gazetecilik birbirini tamamlayan kavramlardır.

Gazeteciler, her ne kadar bir basın kuruluşunda ücretli olarak çalışsa da, gazeteciliğin olmaz koşulu “Bağımsızlıktır”.

Bu bağlamda…

İster ekonomik bağımlılık olsun…

İster siyasal bağımlılık olsun…

Hatta emek verilen basın kuruluşunun genel kuralları içindeki bağımlılık bile, gazetecilik mesleğinin özgürlüğü açısından kabul edilmesi zor bir durumdur…

Bir gazetecinin, yukarıdaki hususlardan birine olan “bağımlılığı”, “Tarafsızlığını” yitirmesine neden olabilir…

Çağdaş İnsan(!?)

ÇAĞDAŞ İNSAN; emeğinin yüceliğine, düşünce özgürlüğüne, demokrasinin erdemine inanan ve bunun için de savaşım veren kişi demektir.

Toplumun mutluluğu için çalışmayan, çabalamayan, gayret göstermeyen, vurdumduymaz, kendini geliştirmeyen, kimliğini egemen kültürün tahakkümüne terk eden insan, “Çağdaş” olamaz.

İnsan, kendine dayatılan acımasızlığa ve baskıya karşı tepkisini koyabiliyor, çürüyen değerler içinde yeni bir devinim içine girebiliyorsa çağdaş insandır.

Yaşam durağan olamayacağına göre çağdaş insan, bu gerçeği hiçbir zaman göz ardı etmemelidir.

***

Türkiye, “Çağdaşlaşmaya” ve “Çağdaş İnsan/Vatandaş” oluşturmaya Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Cumhuriyet devrimiyle başlamıştır.

Cumhurbaşkanlığı Seçiminde En Devrimci Tercih; Boykottur!

Önümüzde bir hafta sonra cumhurbaşkanlığının ilk tur seçimi var. Bu defa ilk kez cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçilecek. 3 Temmuzdan itibaren açıklanan adaylar da belli oldu.

Adaylar; 12 yıllık AKP hükümetinin lideri ve Başbakan Erdoğan, CHP ve MHP’nin ortak çatı adayı Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu ve BDP/HDP ’nin adayı ise Eş Başkanları Selahattin Demirtaş.

En son Haziran 2011 genel seçim sonuçlarını en doğru ve en isabetli tahmin eden SONAR şirketinin anketine göre, cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili son durum özetle şöyledir:

Araştırmada, seçime katılma oranının yüzde 80 civarında olacağı belirlendi. Ankete katılan vatandaşlara, 10 Ağustos'ta yapılacak olan cumhurbaşkanı seçiminde kime ya da hangi partinin adayına oy ereceksiniz" sorusu yöneltildi. Ankete katılanların yüzde 46,5'u Recep Tayyip Erdoğan'a, yüzde 33,5'u Ekmeleddin İhsanoğlu'na, yüzde 7,2'si de Selahaddin Demirtaş'a oy vereceğini bildirdi. Ankete katılanların yüzde 7,2'si oy kullanmayacağını ve geçersiz oy kullanacağını ifade ederken, yüzde 4,5'u da kararsız olduğunu ifade etti. Ankete göre fikrim yok diyenlerin oranı da 1,1.”

Rum-Yunan Ortak Politikası (1/2)

Anastasiadis geçen hafta boşuna Atina'ya gitmedi. Yunanistan'la birlikte koordineli çalışarak, Hristiyan aleminin desteği ile Kıbrıs adasının tümünü bir tek mermi bile atmadan ele geçirip, Helen egemenliğini kuzey Kıbrıs'ı da kaplayacak şekilde nasıl yayabileceklerinin hesaplarını yapıp, stratejisini belirlediler geçen hafta. Zaten Yunanistan'ın kuruluşu da, büyümesi de, Girit'i ele geçirmeleri de aynen bu strateji sonucunda gerçekleşmişti. Başbakan Andonis Samaras ile Rum lider Anastasiadis'in Atina'daki Maksimus Sarayında yaptıkları toplantı gereğinden fazla geniş ve içerikli oldu. Toplantıya Yunanistan'ın Dışişleri Bakanı Evangelos Venizelos ile Kıbrıs Rum Yönetiminin Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis katılırken, ilgili müsteşarlar da oradaydı. 

Rum-Yunan Ortak Politikası (2/2)

Referans İçerik: 
Rum-Yunan Ortak Politikası (1/2)

Birinci aşamanın içine iki hedef koydu Samaras ve Anastasiadis. Birincisi, Kıbrıs sorununun çözümünün müktesebatla uyumlaştırılması, İkincisi ise AB’nin müzakere süreci içine bir özel temsilci ataması. Bu yöntemle Avrupa Birliği’nin Kıbrıs sorununa ve müzakerelere derinden ve özlü müdahalesi AB'nin yeni Başbakanı (Komisyon Başkanı) Jean Claude Juncker aracılığıyla gerçekleştirilecek. Daha evvel AB böylesi bir girişimi yapmış ve Barroso başkanlığındaki eski Komisyon (AB Bakanlar Kurulu) , Kıbrıs Özel temsilcisinin rolünü yükseltmeye karar vermişti. Bu konu ile görevlendirilen Pieter van Nuffel, Türkiye'nin ve Kıbrıs Türk tarafının karşı çıkması nedeni ile müzakerelere müdahil olamamış, sadece izleyici statüsünde kalmıştı. İkinci aşamada belirledikleri strateji ise müzakere süreci içine ABD'yi fiilen sokmak veya da tam tersi olarak müzakere sürecini ABD'nin kanatları altına çekmek.

Sanatın "Popüler Kültüre" Kurban Edilmesi

“Çağdaş sanatın iki yüzlülüğü özetle: Zaten beş para etmez bir şeyken beş para etmeyen, anlamsız, saçma sapan bir şey olmayı kendine bir hak olarak görmek; beş para etmez bir şey olmaya çalışmak ve yüzeysel terimler kullanarak yüzeysel bir şey olduğunu iddia etmekten ibarettir.”

 

Tüketim kültürünün yükselişiyle birlikte bizim refah toplumuna dönüşümümüz meta fetişizmini ortaya çıkarmıştır. Tüketim kültürünün ve meta fetişizmin insanlar üzerindeki tesirinin bir etkisi de, yeni ihtiyaçlar yaratılarak tüketme duygusunun sürekli olarak canlı tutulmasıdır. Her şeyin tüketim nesnesi haline dönüşmesiyle de, öznenin gerçeklik algısının bozulmaya başlaması bir olmuştur. Öznenin etrafını saran gizemli ve tutkulu hava, nesne hakkında gerçek bilgiyi saklar. Böylece nesneyi, nesne olmaktan çıkaran bir tür göstergeye dönüşür. Yani nesne, öznenin dünyasında gerçekte bir yer bulmaz, sadece göstergesi bulunur. Bu bir tür yansımadır.

Prof. Ekmel Beyi Seçmek İçin Herkes Mutlaka Seçime Katılmalı!

Değerli “Politika Dergisi” okuyucuları, dört gün önce “Cumhurbaşkanlığı Seçiminde En Devrimci Tercih; Boykottur!" başlıklı bir makalem bu portalda yayınlandı.

Adı geçen bu yazımda ilk defa doğrudan halk tarafından seçilecek olan cumhurbaşkanlığı seçiminde, adayların niteliklerinden ve seçim ortamından hareketle ve biraz da geçmiş seçimlerin şaibeli olması düşüncesiyle en doğru ve devrimci tercihin boykot olduğunu yazmıştım. Bununla birlikte seçime katılıp RT Erdoğan’a karşı oy kullanmanın da çok doğru bir mücadele olduğuna değinmiştim.

Aslında bu yazımı “Gezi” ruhuyla kaleme almıştım. Amacım ülkemizdeki siyasi sistemin tamamen çürüdüğünü, göstermelik ve sahte bir demokrasi olduğunu, şimdiye kadar ülkemizin hiçbir temel sorununu çözemediği gibi, Atatürkçü  rejimi daha da çok çıkmaza soktuğunu, anlatmak istemiştim.

Ben hem boykotu hem de seçime katılıp Prof. İhsanoğlu’nu seçmenin, yani her iki seçim tercihinin de doğru olduğu düşüncesini değiştirme kararı aldım. Çünkü boykot; 1. Turda tamamen favori olan adaya, anketlerin de gösterdiği gibi RT Erdoğan’a yarayacaktır. Başbakan olmanın avantajıyla  her bakımdan favori odur. Dolayısı ile boykot, açıkça emperyalist işbirlikçisi, BOP eş başkanı bir adayı yani RT Erdoğan’ı desteklemek anlamını taşımaktadır.

Papa'nın Çifte Standardı

Hıristiyanların dini lideri ve sivil ismi JorgeMarioBergoglio olan Papa Francis'in (Latince yazılışı Franciscus) evvelki gün, Irak’ta IŞİD'in Hıristiyanların yaşadığı Karkuş ve Bartulla’yı ele geçirmesinden sonra, dünyaya "Hıristiyanların korunması için yaptığı çağrıyı" çok iyi değerlendirmek ve anlamak gerekmekte.

Bu, çok zor bir değerlendirme değil.

Ortaçağın din savaşlarına da geri gitmeye, yüzlerce sayfa tarihi bilgiyi okuyup anlamaya da gerek yok. Papa'nın bu çağrısını anlayabilmek ve değerlendirebilmek için sadece 2 ay geriye gidip, Ortadoğu'da yaşanan olayları ve Filistin ile İsrail arasında geçenleri araştırmak yeterli.

24 Mayıs'ta Ortadoğu gezisi kapsamında Ürdün'ü ziyaret eden Papa Francis, Hazreti İsa’nın doğduğu yer olduğuna inanılan Beytüllahim’e gitmiş ve kendisini karşılayan Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'a hitaben yaptığı konuşmada, İsrail devlet Başkanı ŞimonPerez ile birlikte kendilerini "bölgeye barışın gelmesi ve anlaşmazlıkların sona ermesi" için Vatikan'a dua etmeye çağırmıştı. Her ikisi de Hıristiyan olmayan, biri Müslüman, diğeri Yahudi olan iki devlet başkanını Hıristiyanların dini merkezi olan Vatikan'a dua etmeye çağırması dinler arası diyalog kavramının bir ürünü olsa gerek.   

Cumhurbaşkanlığı Seçimin Ardından

Yazar: 
Gökhan Cebeci

Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarını 2015 Haziran’ında yapılacak olan genel seçimler açısından değerlendirmekte yarar var. Çünkü Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın 12. Cumhurbaşkanı seçilmesinin doğurduğu göz ardı edilmemesi gereken sonuçlar var:

1) Erdoğan %50’nin biraz üzerine çıkarak ilk turda kazandı. Ancak psikolojik üstünlüğü tam anlamıyla elde edebileceği %55 hatta %60’ı bulan oy oranını yakalayamadı. Yani son genel seçimde oyların yarısını aldığı gerçeğinin bir tık dahi olsa ötesine geçemedi. Üstelik İhsanoğlu’na oy vermesi beklenen milyonlarca seçmen boykot kararı almışken… Yani boykotçular sandığa gitselerdi seçim kuşku yok ki ikinci tura taşınacaktı.

2) Erdoğan’ın ilk turda seçilmesi ile birlikte, HDP/PKK’nın ikinci tur öncesi masaya oturup pazarlık yapma fırsatı kalmadı. Daha doğrusu şu an için mevcut olan ‘çözüm süreci’nde fazladan taviz koparma şansı ortadan kalktı.