Ekim 2014

AB'nin Çifte Standardı

Dünyanın demokrasi şampiyonları olduklarını iddia eden, insan hakları, özgürlük, demokrasi, eşit davranış ve hukukun üstünlüğü gibi kavramları sık sık kullanıp diğer ülkeleri kınayan, yaptırımlar uygulayan, izolasyonlar altına sokan ve ambargolar uygulayan Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri, işin içine Ermenistan gibi kendi ülkelerinde lobileri kuvvetli devletler insan haklarını çiğneyince, katliamlar yapınca, başkalarına ait toprakları işgal edince, bırakın yaptırım kararları almayı, seslerini bile çıkarmıyorlar.

Ermenistan'ın Dağlık Karabağ'ı işgali ve İsrail'in Gazze'deki cinayetleri bu iddiamın en güzel son dönem örnekleri. 

1992 yılının 25 Şubat’ı 26 Şubat'a bağlayan gecesinde Ermenistan ordusu, Azerbaycan toprakları içinde yer alan Hocalı kasabasına saldırdı ve 83 çocuk, 106 kadın ve 70'den fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 kişiyi işkence yaparak öldürdü. Birçoğu yakıldı, gözleri oyuldu ve hamile kadınlar karınlarındaki bebekleri ile acımasızca katledildiler.

Rum Siyasiler Arasındaki Zıtlaşmalar

17 Eylül Çarşamba günü BM Genel Sekreteri’nin yeni Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide’nin de ilk kez katıldığı, Cumhurbaşkanı Eroğlu ile Rum lider Anastasiadis arasında yapılan görüşme sonrasında Rum tarafındaki siyasi partiler tarafından yapılan açıklamalar, güneyde kaynayan kazanı gözler önüne serdi.

Görgük ki, Rumlar zannedildiği gibi Kıbrıs Müzakereleri konusunda tek ağız, tek fikir ve tek vücut değiller. Her biri bir havadan çalıyor. Aralarında en istikrarlı gözüken Rum Ortodoks Kilisesi'nin başı olan Başpiskopos Hrisostomos II bile zaman zaman yalpalıyor. Kıbrıs Rum siyasi hayatının en eski ve aynı zamanda da dünya üzerindeki yegane komünist parti olan "Emekçi Halkın İlerici Partisi" (AKEL), Anastasiadis'in Türkiye'ye ve Kıbrıslı Türklere karşı yanlış bir siyaset izlediğini, bu siyasetin Kıbrıslı Rumları hiç bir yere götürmeyeceğini ve Kıbrıs sorununa ilişkin müzakerelerde başarılı olmak istiyorsa izlediği taktik değiştirmesi gerektiğini söylüyor.

BM'nin Kıbrıs Görüşü mü Değişiyor?

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon, 16 Kasım Salı günü, bizim içinde yer aldığımız saat dilimine göre gece vakitlerinde, New York'a göre de öğleden sonra yaptığı basın toplantısında, Kıbrıs konusunu iyi bilen acar bir gazetecinin sorusu ile Kıbrıs müzakerelerini yeni bir mecraya soktu.

Ban Ki Moon, dünyanın çeşitli yörelerinde çıkan savaşlar, terör saldırıları, barış girişimleri ve benzeri olaylar karşısında neler yapılacağı konusunda karar alabilen devletler üstü bir kurumun Genel Sekreteri ve çok deneyimli bir politikacı. Ağzından çıkanı kulakları kesinlikle duyar ve neyi ne zaman söylemesi gerektiğini de çok iyi bilir.

Dünün Şövalyeleri, Bugünün Tapınakçıları

Yazar: 
Koray KAMACI
Yazının Yazıldığı Tarih: 
05.10.2014

Dünün Şövalyeleri, Bugünün Tapınakçıları

     Evet, sevgili dostlar geçmişten beri gelen önemli bir teşkilat olan ‘’Tapınak Şövalyeleri’’ hakkında maalesef birçok kişi yanlış bilgiye sahiptir. Oysa araştırıldığında Tapınakçıların felsefesinden, kuruluş amacına ve bugün ise var olup olmadığına kadar birçok soru az da olsa bazı bilgilerin netleşmesini sağlamaktadır. Haçlı seferleri sırasında ortaya çıkan bu gizli teşkilatın adının da bir manidarlığı vardır. Mescid-i Aksa’da toplanıp yemin ettikleri için Tapınak Şövalyeleri adını almışlardır. Çünkü Mescid-i Aksa bir ibadet yeri yani onlara göre ‘’Tapınak’’ olduğu için bu isimle anılmışlardır. Da Vinci’nin kitabında Tapınak Şövalyelerinden ‘’Kutsal bilginin muhafızları’’ diye anılmaktadır.

     Tapınak Şövalyeleri veya Mabet Şövalyeleri, resmî olarak iki yüzyıl boyunca faaliyette bulunmuşlardır. Fransız Soylusu Hugues de Payen tarafından 1119 civarında Kudüs'te Hıristiyan hacıları korumak için 9 şövalyeden oluşan bir grup kurdu. Katolik Kilisesi tarafından resmî olarak 1129 yılında tanınan tarikat kısa zamanda güçlenmiştir. En güçlü zamanlarında askerî varlıkları 20.000'i bulmuştur, fakat bunların sadece % 10'u tarikata bağlı şövalyelerdir. Tarikatın ömrü neredeyse Haçlı Seferleri'yle eş olmuştur. Beyaz renkteki eşyaları üzerindeki kırmızı haçlarıyla Tapınak Şövalyeleri zamanlarının en korkulan savaşçılarından olmuşlardır. Günümüzde de varlıklarını ve Sırlarını koruyarak amaçlarına devam etmektedirler. Tarikatın askerî kanadı savaşlarda ün kazanırken tarikata bağlı diğer gruplar Avrupa genelinde ve Topraklarda geniş ölçekte yapılanmışlardır. Kutsal Topraklarda ve Avrupa'da birçok mevzi inşa eden tarikat, bankacılık ve para transferinin ilkel bir formunu bularak Hıristiyan hacılara büyük kolaylıklar sağlamıştır. Haçlı Savaşları'nın ardından tarikata büyük borçları olan Fransa Kralı IV. Philippe'in kâfirlik ("Katolik olmayan" anlamında) ve eşcinsellik gibi suçlamalarla, Tapınak Şövalyeleri'nin ortadan kaldırılması için Papa V. Clemens'e yaptığı baskıların neticesinde 1312'de tarikat ortadan kaldırılıp tüm mal varlığına el koyulmuş ve Tapınakçılar cadı avında olduğu gibi yakılarak öldürülmüşlerdir. Son olarak 19 Mart 1314'te Jacques de Molay ve beraberindeki tarikat üyeleri kazığa bağlanarak yakılmak suretiyle idam edilmişlerdir.

Şahıslaşan Kurumlar Ve Terör Zafiyeti

Yazar: 
Koray KAMACI
Yazının Yazıldığı Tarih: 
24.09.2014

Son dönemde yaşanan gelişmeler ışığında kulağımıza bilgi kaynaklarımdan ilginç bilgiler de gelmeye başladı. Bugüne kadar söylediğimiz birçok husus aynen çıktı ve çıkmaya da devam ediyor. Bu konuda bizi takip edenler iyi bilir. Özellikle baktığımız zaman Camia ve AKP’nin birbiri ile çatıştığı bir dönemde özellikle Camiaya yapılanlar parti içinde de birçok kişi tarafından tepki ile karşılanmıştı. Emniyette başlayan zorunlu atamalar ve görevden almalar öyle bir hal aldı ki Terörle canla başla mücadele eden Müdürler ve Komiserler gayri hukuki bir süreç işlenerek yok yere yalan yanlış fişlemeler ile görevden alınmaya başladı. Tam da bu süreçte MİT özellikle sessiz kalarak Emniyet içinde olan bu hadiseleri umursamayarak ve hatta baştaki siyasileri yanlış yönlendirerek kariyeri boyunca birçok başarı sağlamış ve emniyette kendini kanıtlamış kişilerin görevden alınmasını dolaylı yönden sağlamıştır.

IŞİD mi, Esad mı?

IŞİD mi, Esad mı?

 

Yan bahçemiz fena halde yanıyor.

Ortadoğu’daki huzursuzluk gittikçe büyümekte. Çatışmalar diz boyunu aştı, sorunlar içinden çıkılamaz hale geldi. Belli ki 1916 yılında Fransız ve İngiliz siyasi görüşmeciler tarafından belirlenen Sykes-Picot antlaşması ve İngiliz İstihbarat Teşkilatı mensubu Bayan GertrudeBell tarafından çizilen sınırlar da artık geçerliliğini yitirdi.  

 

Her etnik grup, her kabile kendi hükümranlığı içindeki toprakları kendisi yönetmek istediğinden, batılı güçler tarafından bir asır önce belirlenen sınırları takmıyor ve kabul etmiyor.

İslamofobi Yıkılıyor

Yazar: 
Halit Durucan

İslam Korkusu Yıkılacaktır! Mezhep sorunlarını Ortaçağ karanlığına gömen Vatikan, yüzyıllar boyu dünya insanlığını Hıristiyanlaştırıp, kiliselerde toplamak için Müslümanlar üzerinde çirkin entrikalar çevirmiş; ancak istediği sonucu alamamıştı. Bir başka din devleti olan İsrail ise, Vatikan’ın, ABD’nin ve Batı dünyasının projelerine maddi-manevi her türlü desteği vererek, Arz-ı Mevut düşüncesini fiilen hayata geçirmek amacındadır. Haçlı ittifakı, yaşadığımız şu günlerde Hıristiyanlığı dünya dini haline getirmek için sinema filmleri ve çocuklara yönelik çizgi filmler yapmakta, kitaplar yayınlamakta, makaleler yazmaktadır. İncil kitaplarını caddelerde, sokaklarda ve internet ortamında pazarlamaktadır. Ayrıca uluslararası konferanslar düzenleyerek Hıristiyanlığın bir nevi propagandasını yapmaktadır. Haçlı ittifakı; hedef tahtasına oturttuğu ülkelerde vakıf üniversiteleri, vakıf hastaneleri, sendikalar ve vakıf dernekleri gibi daha başka sivil örgütler kurarak amaçlarına sinsice ulaşmak amacındadır. 

Huzur Evi Yürekler Acısı

Bayramın üçüncü günü eşimle Lapta Huzur Evi'ni ziyaret ettik.

(Söylemek pek doğru değil ancak kurban eti götürme niyetiyle gittik huzurevine. Zira inanmak istemesek de devletin huzurevine ödenek ayırmadığı savunuluyor.  O yüzden de oraya yapılan bağışlar büyük önem taşıyor.)

Gitmişken orada kalan büyüklerimizle sohbet ettik, gönüllerini almaya, morallerini hoş tutmaya çalıştık.

Ne var ki Lapta Huzurevi’nde kalan yaşlılar pek mutlu değil.

Lapta Huzurevi, benim bildiğim ve yıllar içinde, özellikle de milletvekili olduğum dönemde fırsat buldukça gidip ziyaret ettiğim deniz kenarındaki yerinden, dağ başına taşınmış.

Anastasiadis ve Makarios

Rum Yönetimi başkanı Anastasiadis'in müzakerelerden çekilme kararını duyunca ve gerekçelerini de okuyunca ister istemez önce saatime, sonra da takvime baktım acaba hala 60'lı yıllarda mı yaşamaktayız da, ben, kendimi gelecekte sandığım rüyadan yeni mi uyandım diye.

 

1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'nin ilk Rum Cumhurbaşkanı ve de aynı zamanda Rum Ortodoks Kilisesinin başı Başpiskopos Makarios da, 1959 Aralığında baba Klerides ile girdiği seçim yarışını kazandığında muzaffer bir komutan edası ile yaptığı açıklamada bol bol "çıkılan yolun Yunanistan'da son bulacağından" bahsetmişti. Net olmasa da "hedefinin "Enosis"i gerçekleştirmek olduğunu ima ediyordu, İngiliz sömürge döneminin son demlerinde.

 

Makarios bu sözleri ettiğinde,1959 yılının Şubat ayında Türkiye, Yunanistan, İngiltere, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum tarafınca imzalanmış Zürih ve Londra Anlaşmalarının imzaları bile kurumamıştı daha.

Atatürk Emperyalizm ve Kapitalizm

Yazar: 
Gökhan Cebeci

   Ülkemizin de yer aldığı Ortadoğu bölgesinde tansiyon bir hayli yükseldi. Emperyalist devletlerce kurgulanmış olan oyun nedeni ile ateş sınırlarımıza kadar dayandı. ‘Yurtta barış dünyada barış’ ilkesini bir kenara koyan hükümet çıkardığı tezkere ile Türkiye’yi ateş çemberinin içine iyiden iyiye sokmuş durumda.

 

   Tam da bu sırada, yeryüzünde emperyalizmi ilk kez mağlup eden komutan ve devlet adamı olan Atatürk’ün, ‘kapitalizm afeti ve onun çocuğu emperyalizm’ şeklinde tanımladığı bu iki kavram hakkındaki görüşlerini bir kez daha hatırlayalım, politikacılarımız anlamasa bile halkımız bilsin istedim.