Analiz

Tapınak Şövalyeleri Kimdir; Amaçları Nelerdir?

Yazar: 
Meçhulyolcu

 

Tapınak Şövalyeleri, 1119-1318 yılları arasında Hıristiyan Dünyası’nda çok önemli bir yer tutmuştur. Kuruluş amaçlarıyla, krallarla ilişkileriyle, Hıristiyanlığa yaptığı hizmetleriyle ve Haçlı Savaşları’ndaki gayretleriyle çoğu zaman takdirle karşılanmış, bir dönem sonunda da Kiliseden aforoz edilerek cezalandırılmıştır.

Kudüs’e haç vazifesini yapmaya giden Hıristiyan hacılar, eşkıyalar tarafından sürekli soyuluyor ve katlediliyordu. Fransız Hugues de Payen, Hıristiyan hacıları bu çileden kurtarmak için 1119 yılında seçkin dokuz şövalyeden oluşan bir gurup kurmuştur. Payen, dokuz kişilik gurubun Katolik Kilisesi tarafından tanınmasını talep etmiştir. Katolik Kilisesi ve Kudüs Kralı II. Baudouine, Tapınak Şövalyeleri’nin tarikat kimliği içinde faaliyet göstermelerine izin vererek, Müslümanlar tarafından ‘Zeytin Dağı’ diye bilinen bir dağda yerleşmelerine müsaade etmiştir. Mescid-i Aksa’nın ve Süleyman Tapınağı’nın burada olması nedeniyle ‘İsa’nın ve Süleyman Tapınağı’nın takipçileri’ unvanıyla faaliyetlerine başlamıştır.

Hitler'in Gizemli Dünyasına Yolculuk

Yazar: 
Meçhulyolcu

 

Üzerinde yaşadığımız gezegenimiz nice imparatorlara, krallara ve diktatörlere ev sahipliği yapmıştır. Kimileri adaletli yönetimleriyle, kimileri yıkımlarıyla ve soykırımlarıyla tarihe geçmiştir. Her biri için araştırmalar yapılmış, kitaplar ve makaleler yazılmıştır. Pek çoğu filmlere konu edilmiştir. Yakın tarihimize baktığımızda milyonlarca insanın kanını emen, inim inim inleten Rus Lenin’i ve Stalin’i, İtalyan Mussoloni’yi ve Çinli Mao’yu ve tabi ki Hitler’i görürüz. Bu kısa makalede Hitler’in gizem dolu dünyasına kısa bir yolculuğa çıkacağız.

Hitler; 20 Nisan 1889 yılında Avusturya’da doğmuş; 1919 yılında Almanya’ya yerleşmiştir. Zorlu siyasi mücadelesi sonucunda 29 Temmuz 1921 tarihinde Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin lideri olmuş; 25 Şubat 1932 yılında da Alman vatandaşlığına geçmiştir. 30 Ocak 1933 yılında seçimlere giren Hitler, başbakan (Şansölye) olarak Almanya Devleti’ni yönetmeye başlamıştır. Hitler, Şansölyelik ile cumhurbaşkanlığını birleştirerek ‘Führer und Reichskanzler’ unvanıyla ülkesini 30 Nisan 1945 yılına kadar yönetmiş; iki defa ‘Demir Haç Ödülü’ne layık görülmüştür. Siyasetçi, şair, ressam, yazar ve asker kimliği ile öne çıkan Hitler, Almanya’nın 2. Dünya Savaşı’nı kaybetmesi sonucunda Berlin’de eşi Eva Braun ile birlikte siyanür içerek intihar etmiştir. Vasiyeti gereği, ölenlerin gömülmesi için açılan çukurlardan birine konularak yakılmıştır.

Bir 2014 Yerel Seçim Analizi

30 Mart yerel seçimlerinin üzerinden iki gün geçti, hâlâ bazı kentlerde sonuçlar belli değil. Son duruma göre, Ankara’da CHP’nin adayı Mansur Yavaş kıl payı kaybetmiş görünüyor; ancak Mansur Yavaş sonuca Yüksek Seçim Kurulu nezdinde itiraz ediyor. Fakat ne hikmetse bir türlü oy sayımı tamamlanamıyor. İstanbul’da, Antalya’da, Yalova’da adaylar arası oy farkı olağanüstü çok az.

Oyların sayımı esnasında birçok ilde aynı zamana rastlayacak bir biçimde elektriklerin kesilmesi oy sayımında hilelerin, hırsızlıkların yapılabileceğine dair şüpheleri artırıyor. Oyların sayımı, bilgisayar ortamında yapıldığı halde, iki gün içinde sonuç alınamaması, seçimlere hile karıştığı şüphelerini daha da artırıyor. Oyların çalındığına dair bir sürü şikâyetler var. Çöplükte oylar bulunuyor. Vs.

Halk Seçimini Yaptı: Ayrışmaya ve Ayrımcılığa Devam...

Türkiye, sancılı bir seçim atmosferini geride bıraktı.

Seçim öncesi tertiplenen mitinglerde, genel başkanlar tabanlarına genelde “ötekisi” üzerinden mesajlar verdi…

Kesin olmayan sonuçlara göre…

AK Parti, %45 oy oranıyla bu seçimden de zaferle çıkmıştır, diyebiliriz.

AK Parti’nin siyasal performansında gözle görünür bir değişme yaşanmadı da diyebiliriz…

30 Mart yerel seçimi, siyasal tarihimiz içinde daha çok gündemde tutulacak ve tartışılacaktır.

Aynı 17 Aralık soruşturması gibi…

Cemaat, Siyaset Yapsaydı Kazanırdı

CHP’ye oya atarsa günaha girerdi, vebali vardı… MHP’ye oy atmak barış istememek anlamına geliyordu, MHP, PKK ile barış yapmaya karşıydı, kan üzerine kurulmuş bir siyaset güdüyordu vs… Böyle empoze edilmişti yıllardır Fethullah Gülen’in müridlerine…

Sonra şuı dershane konusunda ayrı düştüler. Fethullah Gülen resmen AKP’ye karşı cephe aldı. Artık AKP tu kaka idi. Müridlerine bu seçimlerde kesinlikle AKP’ye oy vermemeleri gerektiği söylendi. İsteyen CHP’ye isteyen MHP’ye atsın ama asla AKP’ye oy verilmesin… Bunun için de yolsuzluk ve rüşvet kasetleri ortaya döküldü ki AKP’ye oy vermemenin somut bir sebebi olsundu…

Mürid seçim bölümüne girip perdeyi çekip oy pusulalarına bakarken aklından şunlar geçti; “CHP’ye atarsam günaha girerim, öbür tarafta hoca beni kurtaramaz. MHP desen kan istiyor, bunun vebalini alamam. Hoca zaten sapıttı, şu kaset olaylarını çok abarttı… Daha iyisi çıkana kadar şimdilik en iyisi bu…” Bunları düşünürken mühür CHP’nin üzerinden MHP’ye, oradan da AKP’ye geldi ve bu düşünceler AKP’nin üzerinde son buldu…

Ukrayna Olayları ile “Kürt Sorunu” Arasında Bir Bağ Var mı?

Ukrayna’da geçen sene Kasım ayı sonundan itibaren demokratik olarak seçilmiş olan Yanukoviç’ e karşı şiddete dayanan isyan;  Mart ayı başında bir sivil darbe ile sonuçlandı. Darbeyle devlet Başkanı Yanukoviç, başkanlıktan azledildi ve hükümet parlamento tarafından düşürüldü. Eski muhalif lider i ulija Timoşko ise hapisten serbest bırakıldı.

Demokratik meşruiyetle seçilen Yanukoviç’ e karşı İsyanı başlatanlar; Ukrayna meclisinde % 10 milletvekilliği ile temsil edilen aşırı milliyetçi-faşist Swobada (Özgürlük) partisi, Almanya’da profesyonel bir boksör olan  Wladimir Kliçko’nun partisi Udar (Demokrasi için İttifak)  ve nihayet yolsuzluk nedeniyle hapis yatan ulija Timoşko'nun Ana Vatan Partisi nin ortaklığı idi. Faşist Swobada partisi, oldukça güçlü silahlı militanları olan ve bu militanların Çeçenistan ve Kosova’daki iç savaşlarda çarpıştığı alenen bilen bir partidir.

Geniş Kitleleri Etkileyebilme Sanatı: Algı Yaratımı ve Yönetimi

17 Aralık soruşturmasının kamuoyumuza yansıdığından beri tek konuştuğumuz ve anlamlandırmaya çabaladığımız husus…

Gerçekten de bir yolsuzluk yapılıp yapılmadığı ile…

AK Parti ve muhalefet partilerinin bu süreçten nasıl çıkacakları olmaya başladı.

AK Parti; düzenlendiği mitinglerde, bunların düzmece ve montaj işi olduğunu, tabanına, “inandırma” çabası içinde…

30 Mart’ta bir yerel seçim daha tecrübe edeceğiz, ama…

Siyasilerin ve toplumumuzun dikkati, daha çok bu yolsuzluk ve rüşvet vakasının nasıl sonuçlanacağına kilitlenmiş durumda…

Esassında, önümüzdeki yerel seçim, bir nevi genel seçim havasında yaşanacak dersek, abartmış olmayız.

Yine, bir başka merak edilen husus da, kamuoyuna yansıyan bu gayrîahlâki olayların, iktidar partisinin halk indinde edindiği popülariteyi ve oy düzeyini etkileyip etkilemeyeceği…

Medyanın Öteki Yüzü

Yazar: 
Halit DURUCAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
25.02.2014

Medya ve basın denilince aklımıza ilk gelen haberlerdir. Basın ve medya organları, haber olma özelliğindeki tüm istihbarat bilgilerini gazetelerine ve televizyonlarına taşıyarak insanlarla paylaşır. Bazı haberler köşe yazıları ile bazı önemli haberler de birinci sayfadan verilerek okuyucunun dikkatine sunulur. Basın ve medya organlarının faaliyetleri sadece yurt içi haberler ile sınırlı değildir. Uluslararası haber ajanslarından aldıkları haber değeri yüksek bilgileri de gazeteleri ve televizyonları kanalıyla insanlara ulaştırır. Bu yönüyle basın ve medya organları için halkın üçüncü gözü diyebiliriz. Basın ve medya organlarının gücü çok büyüktür. Bir ülkede kaos yaratmak isterse mevcut yönetime, iş adamlarına, sanatçılara ve daha başka önemli kişi ve kurumlara karşı büyük bir karalama kampanyası başlatabilir. Böylece basın ve medya organları, üzerlerine yüklenen vazifeleri yerine getirerek hedeftekilerin itibarlarını bir anda yerle bir edebilir. Bu yönüyle medya ve basın organları; yasama, yürütme ve yargı organlarından sonra dördüncü kuvvet olarak önümüze çıkmaktadır.

Kıbrıs’ta Müzakereler Başlarken..

Son günlerde medyada Kıbrıs’ta iki taraf arasında yeniden müzakerelerin başlayacağına, “Kıbrıs sorununa kalıcı ve sürdürülebilir” bir çözüm için her iki tarafın ortak bir metinde anlaştığına dair haberler i okunmaktadır.

Türkiye’deki kamuoyundaki siyasi tartışmalarda Kıbrıs sorununa daha çok Türkiye-AB ilişkileri çerçevesinde bakılmaktadır. Bence bu bakış açısı bakmak yanlıştır. Çünkü Kıbrıs sorunu, sorunlu olan AB Türkiye ilişkilerinden çok daha eskidir. AB, Kıbrıs sorununu sonradan bilerek ve isteyerek, kasıtlı olarak sorunlu olan Türkiye-AB ilişkilerine bağlamıştır.  

Bilindiği gibi, 24 Nisan 2004 tarihinde yapılan referandumda Annan Planı denen Kıbrıs’ın birleştirilmesiyle veya Kıbrıs sorunun çözülmesiyle ilgili uzlaşma metninin Türk tarafının % 65 evet demesine rağmen, Rumların % 76 Hayır oyları ile ret edilmişti. Buna rağmen AB, Rumları ödüllendirerek 1 Mayıs 2004 de Kıbrıs Rum tarafını AB’ye üye yaparken Türk tarafına uyguladığı ambargo ve baskılarına, kaldırmaya söz verdiği halde, devam etti.

“Tape” Siyaseti İçinde Boğulan Türkiye

Türkiye’de siyasetin niteliği 17 Aralık 2013 tarihinden itibaren esaslı bir biçimde değişmiştir. 17 Aralık 2013 tarihinde AKP hükümetinin üç bakan oğlu, bir bakan ve Halk Bankası Genel Müdürü hakkında yapılan “Yolsuzluk ve Rüşvet” soruşturması operasyonu ile Türkiye siyaseti bambaşka bir mecraya girmiştir. Ben 17 Aralık operasyonundan dört gün sonra bu portalda yayınlanan “Emperyalizm Türkiye'de Kaos Yaratmak İstiyor!” başlıklı yazımda bu yeni siyaseti özetle “Emperyalizmin Erdoğan hükümetini devirmekteki amacı ise tıpkı Irak gibi, Suriye gibi, Lübnan gibi Türkiye’de de siyasi istikrarı bozarak bir kaos ortamı yaratmaktır!” diye yorumlamıştım.

İçeriği paylaş