Tarih

Ortada Toplu Mezar Yok

Söyleşi: Özlem Doğan

Ermeni soykırımını destekleyenlerin, bu iddialarının temelsiz olduğunu kendilerinin de bildiğini ifade eden Prof. Dr. Ata Atun “Ermeni soykırımının yapıldığını farz edelim; o halde bu bir buçuk milyon kişinin gömüldüğü toplu mezarlar nerede” diye konuştu.

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 1915 olaylarında hayatını kaybeden Ermenilere dilediği baş sağlığı mesajı sözde Ermeni soykırımı iddiasını yeniden alevlendirdi.  Amerika Ermeni Ulusal Komitesinin (ANCA) Erdoğan’ın 1915 olaylarına ilişkin taziye mesajını ‘inkarı yeniden paketleme’ çabası olarak yorumlaması ise bu iyi niyet mesajının Ermenistan tarafından dostluk ifadesi olarak algılanmadığını gözler önüne serdi. Hiçbir tarihsel gerçeğe dayanmayan sözde Ermeni soykırımını, tehciri ve Başbakan’ın taziye mesajını Yakın Doğu Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ata Atun’la konuştuk.

İskilipli Atıf Hoca'yı Bilirsin de Mut'lu Nadir Mutluay Hoca'yı Bilmez Misin?

 


Geçtiğimiz gün Mut Müftüsü Nadir Mutluay’ın ölüm yıldönümü idi.
Kimdir Nadir Mutluay? Çoğunuzun belki de ismini ilk defa duyduğu birisi.

Ama İskilipli Atıf Hoca’yı hemen hemen duymayanımız yoktur. Son yılların siyasi tartışmalarının önemli figüranı. Cumhuriyet düşmanlarının bir vatan haininden alim, kahraman, mazlum yaratmaya çalıştığı birisi.. İngiliz Muhipleri Cemiyeti üyesi ve Kurtuluş Savaşı sırasında Yunan uçakları tarafından atılan Milli Mücadele karşıtı fetvaları hazırlayan Teali-i İslam Cemiyeti’nin Başkanı.

Osmanlı'da Jön Türk Faaliyetleri

Yazar: 
Halit DURUCAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
10.04.2014

Tarihimizde Jön Türklerin yeri ve önemi oldukça önemlidir. Kimi tarihçilerimiz, Jön Türkleri Osmanlı’yı yıprattığı için eleştirmiş; kimi tarihçilerimiz aydın olduklarını ileri sürerek övgüye layık görmüştür. Jön Türk hareketinin karakteristik yapısına bakıldığında ılımlı olduğunu, rejimle ilgili herhangi bir sıkıntısının olmadığını görebiliriz. Jön Türkler, rejimin değişmesini değil, ‘İstibdad’ anlayışının kaldırılmasını savunmuştur. Ancak; ilerleyen dönemlerde İTC adı ile yönetimde söz ve karar sahibi olduğunda, ihtilalci yönlerinin ortaya çıktığına şahit olmaktayız.

Sloganları; ‘yaşasın vatan, yaşasın millet, yaşasın hürriyet’ olan Jön Türkler, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde ortaya çıkan milliyetçi, laik ve meşrutiyetçi bir akımın temsilcileridir. Önceleri yönetime muhalif olan bu akımın temsilcileri daha sonra Osmanlı’da iktidarı ihtilal yoluyla ele geçirmiştir.

Onuncu Yıl Marşı Takıntısı ve İsmet İnönü Alerjisi

Yazar Adı: 
Prof. Dr. Kemal ARI

Her ulus, kendi ulusunun geçmişiyle övünç duymak ister.

Bu övüncü de ya ünlü bir söylevle, ya bir anıtla ya da marşlarla ve buna benzer başka bir şeyle tarihe not düşmek ister…

Cumhuriyetin onuncu yıl marşı böyle bir tutkunun ve coşkunun eseridir.

Yazarı, cumhuriyet döneminin en önemli şairlerinden iki kişiye aittir:

Behçet Cemal Çağlar ve Faruk Nafiz Çamlıbel…

Bestesi de Türk Müzik Tarihi’nin unutulmaz abidelerinden Cemal Reşit Rey…

1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin onuncu yılı olan 1933 yılına girilirken, ülkenin her yanında cumhuriyet on yaşını doldurdu diye büyük bir coşku yaşanıyordu. Piyesler ve şiirler yazılıyor; bunlar okullarda değişik gösteri ve müsamerelerde okunuyor; izci yürüyüşleri yapılıyor; değişik spor etkinlikleri düzenleniyor; cumhuriyet coşkusu toplumun her kesiminde büyük bir coşkuyla terennüm ediliyordu.

Diaspora Karşısında Türk Duruşu

Yazar: 
Halit DURUCAN
Yazının Yazıldığı Tarih: 
05.02.2014

Türkiye’yi yöneten hükümetler, maalesef 1915 yılında ortaya atılan asılsız Ermeni iddialarını çürütecek diplomatik girişimlerde bulunmamıştır. Başta İngiltere olmak üzere pek çok Avrupa ülkesi, Wilson Prensipleri diye ortaya çıkan projelerle Türkiye’nin doğu ve güney doğu bölgelerinde Ermenistan, Kürdistan ve Karadeniz’de de bir Rum Devleti’ni kurmayı hayal etmişlerdi. Hiç şüphesiz, bu noktada Sevr Anlaşması büyük önem taşımaktadır ve bu sebeple; Damat Ferit Paşa’nın ‘Şark Kurnazlığı’ yapmasıyla Sevr Anlaşması’nın Osmanlı Meclisi’nden nasıl geçirildiğine de değinmekte fayda vardır.                                                                                                                          Osmanlı Meclisi’ne Padişah geldiğinde saygı gereği tüm vekiller ayağa kalkardı.

"Kızıl Sultan" Dedikleri

Yazar: 
Halit DURUCAN

Sultan 2. Abdülhamit Han ve Sultan Vahdettin Han, Osmanlı tarihinin en çok iftira atılan ve kötülenen iki önemli şahsiyetidir. Bu nedenledir ki; Abdülhamit Han için ‘Kızıl Sultan’, Vahdettin için de ‘Vatan Haini’ iftiraları atılmıştır. Bu iki önemli şahsiyetin dönemini incelediğimizde Abdülhamit Han’a ‘Kızıl Sultan’ iftirasını atanların Mason ve Siyonist örgütlerin olduğunu görürüz. Zira Sultan Abdülhamit Han, Osmanlı Devleti’ni yıkmaya çalışan masonların ve Siyonistlerin planlarını önceden öğrenmiş ve bu şer örgütlerin planlarını çökertmiştir. Her seferinde planları çöken mason ve Siyonistler, Abdülhamit Han’ın iç isyanları bastırmak için izlediği politikalar üzerinden hareket ederek ‘Kızıl Sultan’ iftirasını atmıştır. Sultan Vahdettin’e ‘Vatan Haini’ iftirasını atanlarda şüphesiz İttihat ve Terakki Cemiyeti ileri gelenleriyle onları destekleyen masonlardır. Zira Sultan Vahdettin, daha gençlik yıllarında İTC’nin mutlaka yok edilmesi gerektiğini düşünmüştü. Kaderin bir cilvesi olarak İTC’nin önde gelen isimlerinden olan Enver Paşa, Vahdettin’in tahta geçmesini sağlamıştı.

Küreselleşme Sürecinde Ulus-Devletin Dönüşümü

Yazar: 
Mehmet Şükrü Özen
Yazının Yazıldığı Tarih: 
14.01.2014
 
 Giriş
 
 Bu makalenin hazırlanmasındaki amaç, ulus-devlet ve küreselleşme arasındaki etkileşimleri, küreselleşme sürecinde ulus-devletin geçirdiği yapısal dönüşümleri açıklamaktır. Bu bağlam- da yazının konuları olan “devlet”, “ulus”, “ulus-devlet”, “küreselleşme” gibi anahtar kavram- ların tanımları, tarihsel gelişim evreleri ve günümüzü belirleme güçleri üzerinde durulacaktır.
 
 1.Devlet, Devletin Tarihsel Kökenleri, Ulus ve Ulus-Devlet
 
 1.1 Devlet Nedir?

Kadın Düşmanlığı = Türk Düşmanlığı mı?

Dünyada toplumlar bazen tedrici, bazen de büyük oranlarda göç etmişlerdir. Bu toplumlar zamanla yeni yerlerine alışmışlar ve oralı olmuşlardır. Bu göçlere sebepler ise çeşitlidir. Ancak hiçbir toplum, yeni yerinde sonsuza kadar düşman kabul edilmemiştir. Türklerin Anadolu’daki varlıkları 1071 yılına dayandırılmaktaysa da tarih Türklerin Anadolu’da, Balkanlarda, Karadeniz’in kuzey kısımlarında bilinmeyen bir tarihten beri var olduklarını gösteriyor. Gerek bu topraklarda daha evvel yaşayanlar, gerekse Avrupalılar bir türlü Türk varlığını kabul etmemişler, ellerinden geldiğince onları asimile etmeye, olmazsa orta Asya’ya sürmeye çalışmışlardır. Hatta Osmanlı döneminde emellerini gerçekleştirmeye ramak kalmış olsa da Türkler küllerinden yeniden doğmuştur. Daha sonra da içeriden buldukları işbirlikçiler aracılığı ile amaçlarını gerçekleştirme çabalarını bu gün bile sürdürmektedirler. Ağzından “Türk” kelimesi çıkmayan yöneticiler, her yerden “Türk” adının silinme kampanyaları iddiamıza ışık tutmaktadır.

Rumların Silahları

Hemen hemen Girne’ye her gittiğimde, Karaoğlanoğlu Şehitliğine uğrar, 20 Temmuz Mutlu Barış Harekatı'da şehit olan askerlerimizin kabirlerini ziyaret eder, "Mekanları Cennet, Ruhları şad olsun, Nurlar içinde yatsınlar" diyerek ruhlarına Fatiha okurum.

O günleri ve o günlerin gerisindeki soykırıma uğradığımız yılları yaşadığım için de şehitlerimizin biz Kıbrıslı Türkleri ikinci bir mezalimden, toptan bir yok oluştan kurtarmak için adaya ayak bastıklarını asla unutmam. Onlar gelmeseydi, 15 darbesinin arkasından ilan edilen "Kıbrıs Helen Cumhuriyeti"nin Cumhurbaşkanı koltuğuna seçimsiz, Yunanistan'daki Albaylar Cuntasından gelen talimatla oturan EOKA'cı katil Nikos Sampson'un adayı Yunanistan'a ilhak etmesine karşı çıktığımız ve kabul etmediğimiz için çıkan çatışmada öldürülmüş, Mağusa'mızın bir yerine gömülmüş ve toprağın altında yatıyor olacaktım.

Türkiye'de Mizah Kültürünün Gelişimi ve Baattin

Yazar: 
Hasan RAY
Yazının Yazıldığı Tarih: 
20-21.12.2013

Türkiye topraklarında mizah yayıncılığına ilk örnek, 1868 yılında Ali Raşit ve Filip Efendiler tarafından çıkarılan Terakki gazetesinin, haftada bir verdiği mizah eki Letaif-i Asar’dır.[1] Pek fazla ilgi görmemesi dolayısıyla bilinirliği yoktur.   

Çağdaş anlamda ilk mizahi yayın örneği Diyojen’dir. Teodor Kasap tarafından Kasım 1870’te çıkarılmaya başlanan ‘Diyojen’, Osmanlı’da bağımsız olarak yayınlanan ilk mizah gazetesidir.[2] Diyojen’i "Hayâl", "Çıngıraklı Tatar", "Kahkaha" ve "Çaylak" dergileri takip etmiştir. İstibdat Dönemi’nde mizah yayıncılığı kesintiye uğramış ve Osmanlı dışındaki noktalarda (Paris, Kahire vb.) yayınlanmaya başlamıştır.

İstibdat Dönemi’nde kesintiye uğrayan mizah, II. Meşrutiyet dönemi ile devamlılığını sürdürmüştür. 2. Meşrutiyet’in ilan edildiği 23 Temmuz 1908’den bir hafta sonra ilk mizah dergisi Zıpır çıkar. Yıl bitene kadar 41 mizah dergisi çıkarken, ertesi yıl yalnızca 8 dergi yayımlanır. Bunun nedeni, İttihat ve Terakki’cilerin iktidara geldikten sonra muhalefeti “gereksiz” görmesidir. 1910–11 yıllarında bu sayı 30’a yükselir. Bunun nedeni ise mizahın hiçbir zaman iktidara gelmemesi, hep muhalefette kalmasıdır. İktidarın güçlü bir sansür uygulamaya başlaması ile dergi sayısı 1912’de 3’e, 1913’te 1’e düşer. [3]

İçeriği paylaş