Terör

Şahıslaşan Kurumlar Ve Terör Zafiyeti

Yazar: 
Koray KAMACI
Yazının Yazıldığı Tarih: 
24.09.2014

Son dönemde yaşanan gelişmeler ışığında kulağımıza bilgi kaynaklarımdan ilginç bilgiler de gelmeye başladı. Bugüne kadar söylediğimiz birçok husus aynen çıktı ve çıkmaya da devam ediyor. Bu konuda bizi takip edenler iyi bilir. Özellikle baktığımız zaman Camia ve AKP’nin birbiri ile çatıştığı bir dönemde özellikle Camiaya yapılanlar parti içinde de birçok kişi tarafından tepki ile karşılanmıştı. Emniyette başlayan zorunlu atamalar ve görevden almalar öyle bir hal aldı ki Terörle canla başla mücadele eden Müdürler ve Komiserler gayri hukuki bir süreç işlenerek yok yere yalan yanlış fişlemeler ile görevden alınmaya başladı. Tam da bu süreçte MİT özellikle sessiz kalarak Emniyet içinde olan bu hadiseleri umursamayarak ve hatta baştaki siyasileri yanlış yönlendirerek kariyeri boyunca birçok başarı sağlamış ve emniyette kendini kanıtlamış kişilerin görevden alınmasını dolaylı yönden sağlamıştır.

Stratejiyi IŞID'dinimiz mi?

Yazar: 
SADULLAH BAKIRTAŞ
Yazının Yazıldığı Tarih: 
25.09.2014

Kaynayan ve kanayan Ortadoğu’da strateji savaşları aslında ABD’nin Irak işgaliyle başlamıştır. İzlenen yol, asker ve mühimmat lojistiği ve taktiği aslında kimsenin bilmediği yollarla ilerletiliyordu. Amerika’nın Ortadoğu’da savaşmaya askeri yeterlimiydi? Asker takviyesi nasıl gerçekleştirildi?  Kaçımız bilgi sahibi. İşte bunu konuşalım ama perdenin önünde ki sesi IŞİD’ diniz hepiniz; Ya arkası!

ABD Irak işgalinde kısa süreli bir taktikle çok da çatışma yaşamadan bölgeyi teslim almayı düşünüyordu. Ancak bir yıl bile olsa bölgede operasyon düzenleyecek askeri yoktu. Nasıl yoktu diyorsunuz şuan; Amerikan askeri iklimi Ortadoğu iklimi ile uyuşmuyordu. Uzun vadede bir operasyon yapabilmek iklimsel olarak zordu.

Taliban'dan IŞID'e Roller ve Oyuncular

Taliban’ın nasıl doğduğu ile ilgili bir araştırma yaparken markisit.net sitesinde 2001 yılında kaleme alınan“Afganistan, Bin Ladin ve Amerikan Emperyalizminin İkiyüzlülüğü” başlıklı bir makaleye rastladım. Buradan bazı alıntılar yaparak IŞID’ın aslında nasıl göz göre göre palazlandığını anlayabiliriz;

CIA ve müttefikleri, Afganistan karşı-devrimine arka çıkmak için çok miktarda para ve silah seferber ettiler. Ortadoğu’da, Müslüman Kardeşler, Suudi destekli Dünya Müslüman Birliği ve Suudi İstihbarat Şefi Prens Turki el Faysal, cihat için büyük miktarlarda fon toplamak üzere birleştiler. Bunlar, Müslüman dünyanın dört bir yanından asker toplanmasında ve eğitilmesinde merkezi unsur haline geldiler. ISI ve Pakistan’daki Cemaat-ı İslami, cihat için gönüllü olan umutsuz orta sınıf gençlik katmanlarını karşılamak için kabul komiteleri oluşturdular. ISI, yüzlerce askeri kamp ve eğitim merkezi kurdu. General Hamid Gül (eski ISI şefi) bir gazeteciye şöyle diyordu: “Bir Cihat veriyoruz ve bu modern çağdaki ilk Uluslararası İslami Tugaydır. Komünistlerin Enternasyonali (!) var, Batı’nın NATO’su var, neden Müslümanlar birleşmesinler ve ortak bir cephe oluşturmasınlar?”

ISID, Türkiye ve Düşündürdükleri

Başka bir ülkeye müdahale yapmak isterseniz eğer, ilk olarak kendi ülkenizin vatandaşlarını bu müdahalenin gerekli olduğuna; daha sonra diğer ülkeleri bu müdahalenin gerekli olduğuna inandırmanız gereklidir.

Bunun örneklerini İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcından beri görmekteyiz. Hitler’in Polonya sınırında ki Polonya telsiz istasyonuna Alman askerleriyle baskın yapıp, aynı Alman askerlerine Almanya üzerine ateş açtırmasıyla başlamıştı İkinci Dünya Savaşı… Güya Polonya ilk olarak Almanya’ya ateş etmişti vs… Daha sonra ABD’nin Irak’ı işgal etmek için uydurduğu kimyasal silah yalanını hatırlayalım…

Peki Türkiye Cumhuriyeti ne yapıyor komşu ülkelere saldırabilmek için?

Türkiye’nin Taşeron Örgütlerle İmtihanı

Yazar: 
Koray KAMACI
Yazının Yazıldığı Tarih: 
06.02.2014

Son zamanlarda Ortadoğu’da taşeron örgütler çoğaldı. Özellikle baktığımız zaman sınırımızda meydana gelen birçok olayda bu örgütlerin parmağını görmek mümkündür. Peki, sınırımızda Suriye bu kadar yangın yeriyken üstüne benzin dökenlere karşı Türkiye nasıl bir önlem almaktadır işte orası meçhul. Irak’ta da olduğu gibi, Suriye’de de Türkmenler yaşamaktadır. Özellikle iki Devlet’inde kuzeyinde meydana getirilmeye çalışılan sözde Kürt Federe Devleti (Türkiye’nin G.Doğusu da dahil) birçok emperyalist güç tarafından kollanırken, biz daha oradaki Türkmenleri silahlandırıp teşkilatlandırmayı akıl edemiyoruz bile… Bu arada son zamanlarda ki Tır olaylarından yola çıkarak ‘’O Tırlarda Türkmenlere Silah gidiyordu’’ yalanına kimse beni inandıramaz.

Suriye Yenilgisi… Terör… PKK…

Terazi denen denge ölçücüsü hata yapmaz. Siz istediğinizi yapın terazi size gerçeği gösterir. Dış politika ise tem bir denge unsurudur. Öyle afra tafra ile oluşturulacak bir durum değildir. Kontrol edemediğin unsurlar bir sinek bile olsa bir gün ensenden ısırıverir.

Kaldı ki, başlarında İngilizler denen katakulli uzmanlarının bulunduğu Avrupa siyasetine, onları savaş alanlarında mağlup eden Mustafa Kemal bile güvenmemiş, bu ihanet unsurlarının kanlarını donduracak bir kararla “Yurtta sulh, cihanda sulh” prensibini benimsemiştir. İşte bu yüzden Avrupa damgalı isyanlar ülkemizde Atatürk ölene kadar pompalanmış ve canlı tutulmuştur.

Atatürk’ün ölümü ile birlikte artık siyasilere istediğini yaptıracağını düşünen Avrupa ve son dönemde katılan ABD isyanları durdurmuştur. Hal böyle iken ve daha sonra başımıza bela edilen Asala ve PKK gibi terör odaklarının Avrupa ve ABD orijinli olduğu defalarca teyit edilmişken son dönem hükümetleri kendi halklarından korkularından sırtlarını ABD ye dayayarak sözde politika yapmaya çalışmışlardır.

İslamofobi...

Etrafımızda konuşlanmış olan İslam ülkelerinde alışık olduğumuz kanlı manzaralar devam etmekte.

Pakistan ve Kenya’da gerçekleştirilen kanlı eylemler, dünya nezdinde İslam dininin imajını yeniden gündeme getirdi.

Din adına gerçekleştirilen bu eylemler, esasında, İslam coğrafyalarından daha sert tepkilerle kınanmadığı müddetçe, İslam ve Müslümanlık olgusunun namusunu kurtarabilmemiz zor görünmekte.

İslamofobi olgusu, yıllarca Batı toplumları tarafından oldukça kullanılagelen bir kavram olmuştur.

Radikal ve marjinal terör örgütlerinin düzenledikleri eylemlerle masum insanları öldürmeleri, Batı cenahında İslamiyet’e yönelik olumsuz ve negatif algılamaları pekiştirmiş ve bununla beraber Müslüman kimliği Batılılar tarafından “Sakıncalı” olarak değerlendirilir olagelmiştir.

Baştaki El

El Aksa Şehitleri Tugayı

El-Badr

El-Gama'a

El-Islamiyya

El Ghurabaa

El-Haramain Foundation

El-Hijra

El Ittihad Al Islamia

El Kaide

El-Qaeda in Iraq

Hizbullah ve Düzensiz Savaş

Yazar: 
Ozan AKARSU

Arap Baharı denilen olgunun Arap ülkelerinde yaşayan iyi niyetli, modern ve eğitimli insanların eylem gücünden yararlanıp, başına batı kuklası yönetimleri geçirme operasyonlarından ibaret olduğunu anladığımızda, topun ağzındaki ülke oluvermişti Suriye. ‘Şimdi ne olacak?’ dememize fırsat kalmadan kısa süre içinde saflar belirlendi, silahlar çekildi, mermiler namluya sürüldü ve çatışmalar başladı.

 

İlk günlerde kimin nerede olduğu, hangi grubun nerede olduğu belli değildi. Ülkenin her bir tarafından çatışma haberleri geliyordu. Fakat bir iki ay içinde gördük ki muhalifler Akdeniz’den Irak sınırına kadar olan bir hat boyunca kuzeyde, Suriye ordusu da onların güneyinde idi.

Orda Bir Köy Var Uzakta

Yazar: 
Aykut Alp
Yazının Yazıldığı Tarih: 
25,08,2013

Orda bir köy var uzakta diye başlayan bir şarkımız vardı ilk okul yıllarında. Ne anlama geldiği belki şimdi çok daha açıkça belli oluyor... Lübnan, Filistin,Suriye, Fas, Libya derken şimdi sıra Mısır'a geldi. Başbakan Erdoğan Mısır için göz yaşları dökmeye başladı. Bizler dökmüyormuyuz sanki, ölen her insan için biz üzülmüyormuyuz?

Ama kusura bakmayın sayın Erdoğan biz sizin gibi kendi menfaatleri uğruna savaşan insanlar için üzülmek yerine ölen bütün insanlar için üzlüyoruz ikdidar yada muhalif olması farketmeksizin. Resmen ülkenin bütün işlerini bırakıp kan bataklığı olan Orta doğu siyasetine ülkeyi sokmaya çalışıyorsunuz ve hatta soktunuz bile... 

İçeriği paylaş