Bugünün Sanayileşmiş Ülkeleri Serbest Rekabet Yoluyla Kalkınmadı

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar Adı: 
Prof. Dr. Cihan DURA
Yazarın Özgeçmişi: 
http://www.cihandura.com/index.php?option=com_content&task=blogcategory&id=0&Itemid=88

   Neoliberalizmin bir aldatmaca olduğu birçok yazar tarafından ileri sürülmüş, kanıtlarıyla ortaya konmuştur. Bu yazarlardan biri olan Ha-Joon Chang; Türkçeye de çevrilen iki değerli eserinde [1] Neoliberalizmin tezlerini birer birer ele almış, her birini sağlam gerekçelerle çürütmüştür. Ne var ki gerek bu işaret ettiğim karşı-görüş gerekse Chang’in çalışmaları Türkiye’de iyi bilinmemekte, en azından gündeme yeterince getirilmemektedir. Bu sebepten, konunun üzerinde ne kadar durulsa yeridir. Okuduğunuz makalede benim yapmak istediğim de bu olacaktır.

   Neoliberalizmin başta gelen tezlerinden biri şudur: Bugünün sanayileşmiş ülkeleri serbest piyasa politikalarını benimsedikleri, bu politikalara kararlı bir şekilde bağlı kaldıkları için büyüyüp zenginleşmişlerdir. Devlet müdahaleciliği daima başarısızlığa mahkûmdur.

   Bu tez doğru mudur? Kesinlikle değildir. Hatta bana sorarsanız, bunu bir “tez” olarak adlandırmak bile doğru değildir, olsa olsa o bir saptırmacadır. Bugünün sanayileşmiş ülkeleri serbest dış ticaretle ve serbest finans hareketleriyle zenginleşmemişlerdir, özellikle ilk birikimleri ve ilk sanayileşme atılımları sırasında yoğun devlet müdahalelerine başvurmuşlardır. Bu savı ben “karşı görüş” olarak adlandırıyorum.

   Ha-Joon Chang’in eserlerinden geniş ölçüde faydalanarak karşı görüşü aşağıda önce genel olarak ortaya koyacağım. Sonra özel bir durumda, İngiltere örneğinde daha somut kanıtlarını sergileyeceğim.

   I) Karşı görüş, genel olarak, bugünün gelişmiş ülkelerine olduğu kadar, az gelişmiş ülkelerine ait kanıtlarla da desteklenmektedir.

   A) Ekonomik gelişme tarihi, tarafsız bir gözle bilimsel olarak incelenirse, bugünün sanayileşmiş ülkelerinin; gelişmelerinin hem ilk hem de sonraki aşamalarında, sanayide, dış ticarette ve finans alanında pek çok müdahaleci politikaya bel bağlayıp öncülük ettikleri, bunları fiilen de uyguladıkları görülür. Gerçekten, ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Japonya gibi bugünün gelişmiş ülkeleri geçmişte yaşadıkları iki farklı döneme göre, yakalama dönemi ile katılım dönemine göre iktisat politikalarını farklılaştırmışlardır. Basit bir tanımlamayla bunlardan yakalama dönemini “sanayileşmiş bir ülke olmak için çabalama dönemi”, diğerini ise “bu hedefe fiilen ulaşarak daha da zenginleşmek için gayretlerini sürdürme dönemi” olarak tanımlayabiliriz.

   Gerçekten, günümüzün gelişmiş ülkeleri yakalama dönemindeyken, bebek sanayilerini korudular. Hemen hepsi bebek sanayi korumasına ve diğer etkin ticaret ve teknoloji politikalarına başvurdular. Ancak ne zaman ki sanayileşip gelişmiş ülkeler safına katıldılar,  derhal müdahalecilikten çark ettiler, liberalizmi bayrak yapıp koyu birer serbest piyasacı kesildiler. Gerçekten başlangıçta, bu ülkelerin çoğunda tarife koruması bebek sanayi stratejinin önemli bir parçasıydı, ancak hiçbir zaman en önemli parçası olmadı; başka bir deyişle gelişme stratejisi sadece tarife korumasından ibaret değildi. Bugünün bütün gelişmiş ülkeleri (GÜ’ler), yakalama döneminde, yavru sanayileri korumak amacıyla müdahaleci sanayi politikaları, müdahaleci ticaret ve teknoloji politikaları uyguladılar. Hattâ bazı ülkeler yakalama dönemini başarıyla tamamladıktan sonra bile, etkin müdahaleci politikalar uygulamaya devam ettiler, XIX. yüzyıl başlarında İngiltere, XX. yüzyıl başlarında ABD gibi…

   Ticaret cephesinde, teşvikler ve ihraç mallarının girdilerine vergi indirimi sağlanması, ihracatın teşvik edilmesinde sık rastlanan uygulamalardandı. Hükümetler hem sanayi kesimine teşvik sağladı, hem de özellikle altyapı ve imalat sektörüne yönelik çeşitli kamu yatırım programları uyguladılar. Bazen eğitim gezilerini ve stajları finanse ederek yasal yollardan, bazen de sanayi casusluğu, makine kaçakçılığı, yabancı patentleri tanımayı reddetme gibi yasal olmayan yollardan yabancı teknolojinin ele geçirilmesini desteklediler. Yerli teknolojinin gelişmesi araştırma ve geliştirmeye, eğitim ve yetiştirmeye finansman sağlanarak desteklendi.

   Aynı politikaları II. Dünya Savaşı'ndan sonra Japonya ile diğer bazı ülkeler de başarıyla uygulamıştır. Günümüzün sanayileşmiş ülkelerinin çoğu, II. Dünya Savaşı'nın tahribatının ardından ekonomilerini yeniden inşa etmek ve modernleştirmek amacıyla, dış ticareti serbestleştirdikleri sırada bile, müdahaleci sanayi politikaları, çeşitli müdahaleci finans politikaları uygulamış ve gayet iyi sonuçlar almışlardır. Örneğin finans sektörlerini sanayinin gelişmesini sağlayacak şekilde düzenleyerek sanayi sektörünün daha hızlı büyümesini sağlamışlardır. Yaklaşık 1980 yılına kadar sanayileşmiş ülkelerin neredeyse tamamı, uluslararası sermaye hareketleri üzerinde sıkı denetimlerini sürdürmüştür. Sermaye denetimi olarak bilinen bu politikalar, ekonomik gelişmeyi teşvik etmeye ve duyarlı ekonomileri sermaye kaçışlarının neden olduğu istikrarsızlıktan korumaya yönelikti.

   Sanayileşmiş ülkeler serbest piyasanın meziyetlerini ilan ederken bile, finansal krizlerin önüne geçmek, ulusal (veya sektörel) çıkarları korumak için piyasalara müdahale etmekten ve piyasaları yeniden düzenlemekten kaçınmamışlardır. 

   B) Karşı görüş, az gelişmiş ülkelere ait kanıtlarla da desteklenmektedir. Gerçekten bu ülkelerin büyük çoğunluğu, II. Dünya Savaşı sonrasının müdahaleci politikalar döneminde, 1980 sonrasının serbest piyasa dönemine kıyasla çok daha başarılı olmuşlardır.

   Gelişmekte olan -bence sanayileşmeleri engellenmiş- ülkelerde ekonomik gelişmenin tamamen iç karartıcı olduğu dönem II. Dünya Savaşı öncesiydi. Bu dönemde gelişmekte olan ülkeler, birçok kez serbest piyasa politikaları uygulamaya zorlanmışlardır. Benim “MERİT stratejisi” [2] diye adlandırdığım bu dayatma iki şekilde göstermiştir kendini:

   - Bu ülkelerin sömürgeci devletler tarafından birçok kez serbest piyasa politikalarını aşırı ölçüde uygulamaya zorlanmaları,

   - Sözde bağımsız ülkeler olduklarında kendilerini gümrük politikası özerkliğinden ve merkez bankası kurma hakkından yoksun bırakan antlaşmalara zorlanmaları.

   Bu zorlanmaların tipik sonucu ise, ilgili ülkelerin ağır aksak büyümesi ve hatta ekonomik açıdan küçülmeleri oldu. Gelişmekte olan ülkeler ekonomik durumlarını ancak -korumacı politikalar uygulayabildikleri- II. Dünya Savaşı'ndan sonraki dönemde düzeltebildiler. Örneğin Çin ve Hindistan, devletin ekonomik faaliyetleri etkili biçimde yönlendirmesiyledir ki ekonomik gelişmede başarılar kaydettiler.

   II) Karşı görüş’ün kanıtlanmasında şimdi özel bir duruma, İngiltere örneğine geçiyorum.

   İngiltere dünyanın ilk sanayileşen ülkesidir ve bu başarısını iktisat politikası bakımından devletçi ekonomi politikalarına borçludur. Gerçekten İngiltere’nin yakalama stratejisi bir müdahalecilik politikasından ibarettir. Bu sebeple rahatlıkla diyebiliriz ki yakalama döneminde, yavru sanayilerini korumak amacıyla müdahaleci sanayi, ticaret ve teknoloji (STT) politikaları uygulayan ülkelerin başında İngiltere gelir. Dolayısıyla, İngiltere’nin devlet müdahalesi olmadan kalkınmış bir ülke olduğunu ileri sürenler kesinlikle doğruyu söylememektedir.

   A) İngiltere XIII-XIV. yüzyıllar feodalizm sonrası döneme geri kalmış, ilkel bir ekonomi olarak girdi. Öyle ki teknolojisini kıta Avrupa’sından ithal ediyordu. Bu gerilik XVI. yüzyıl sonuna kadar devam etti. İhracatı hemen bütünüyle ham yünden, biraz da düşük katma değerli yünlü giysiden oluşuyordu. Ancak bu duruma devlet el koymakta gecikmedi. Başka bir deyişle İngiltere devlet eliyle, müdahaleci politikalarla sanayileşme sürecine sokuldu. Ekonomik gelişme sürecinde öncülüğü kral ve kraliçeler, hükümetler, başka bir deyişle devlet üstlendi. Bu görüşü, 1300’lü yılların başlarından başlayarak somut gözlem verilerine dayandırabiliriz. Kanıtları iki kaynaktan [3] alıyorum.

   1) İngiltere Kralı III. Edward (1327–1377) yerli yünlü imalatını geliştirmeyi hedeflemiş olan ilk kraldır. Yurttaşlarına örnek olmak amacıyla, sadece İngiltere’de üretilen elbiseler giyiyordu [4]. Ham yün ticaretini merkezîleştirmiş, yünlü giysilerin ithalatını yasaklamıştı.

   2) Tudor hükümdarları (1485 - 1603) III. Edward’ın girişimini daha da ileri götürdüler: Günümüzdeki bebek sanayi koruması anlayışına uygun düşecek şekilde, dokuma sanayisinin gelişmesine destek verdiler. VII. Henry (1485-1509) Hollanda’daki yünlü imalatının sağladığı zenginlikten çok etkilendi. 1489’dan itibaren İngiliz yünlü imalatını teşvik edici önlemler uygulamaya koydu. Bu arada ham yün ihracatına giderek artan gümrük vergileri uygulandı, hattâ ham yün ihracatı tamamen yasaklandı.

   3) I. Elizabeth’in (1558-1603) döneminde İngiltere, yün sanayisinde önemli başarılar elde etmeye başladı. Bu başarının ardında ithal ikamesi ve başka etkenler vardı. Gelişen İngiliz sanayisine yeni pazarlar açmak amacıyla I.Elizabeth; Papalığa, Rusya, Moğolistan ve İran’a ticaret kafileleri yolladı. İngiltere’nin denizlerde üstünlük sağlamak amacıyla yaptığı yoğun yatırımlar; yeni pazarlara ulaşmayı, onları sömürgeleştirmeyi ve açık piyasalar haline getirmeyi kolaylaştırdı. VII. Henry’in başlattığı, haleflerinin devam ettirdiği, modern bebek sanayi korumasının XVI. yüzyıldaki karşılığı sayılabilecek bu strateji olmasaydı, İngiltere’nin ilk sanayileşme başarılarını elde etmesi imkânsız değilse de çok zordu. XVIII. yüzyıl boyunca İngiltere’nin ihracat gelirlerinin en azından yarısını oluşturan yün sanayisi, bu kilit sanayi olmadan, Sanayi Devrimi’nin gerçekleşmesi çok zor olurdu.

   4) I. George döneminde (1714–1727) İngiltere başbakanı olan R. Walpole’un 1721’de uygulamaya koyduğu ticaret yasası reformu, İngiltere’nin sanayi ve ticaret politikalarında önemli bir değişikliğe işaret eder. Önceki dönemlerde, İngiltere hükümetinin politikaları genel olarak ticareti kontrol etme ve kamu gelirlerini artırma hedeflerine yönelikti. Buna karşılık, 1721’den sonra uygulamaya konulan politikaların hedefi, imalat sanayisini bilinçli olarak teşvik etmekti. R. Walpole, Parlamento’da yaptığı konuşmada yeni yasanın ruhunu şöyle açıklıyordu: “Halkın refahının artmasına, hiçbir şey mamul ürün ihracatı ve hammadde ithalatından daha fazla katkıda bulunamaz.” 1721 Mevzuatı ve sonrasında geçekleşen tamamlayıcı politika değişiklikleri ile de, örneğin imalatta kullanılan hammaddelere konan ithalat vergileri ya düşürüldü ya da sıfırlandı. İhraç edilen mamul mallarda kullanılan ithal hammaddelerine verilen vergi iadeleri artırıldı.

   5) İngiliz Merkantilizmi aynı zamanda üç ana sektörü, ticareti, sanayi ve tarımı kapsayan dayanışmacı bir koruma politikası güdüyordu. Bu politika daha sonra 1878’den itibaren Bismarck tarafından, “dayanışmacı korumacılık” adı altında Almanya’da da uygulanmıştır. İngiltere’de sanayi faaliyetlerini düzenleyen önlemler arasında, işçi ücretlerini disiplin altına alan, Kraliçe Elizabeth zamanında yürürlüğe konulan Çıraklık Kanunu (1563) zikredilebilir. Bundan başka İngiliz Merkantilizmi, sanayi üretimi faaliyeti ile ilgilenmiştir. Teknik yeniliklere büyük önem verilerek, bazı makinelerin ülke dışına çıkarılması yasaklanmıştır. Ayrıca ulusal-yerli sanayileri korumak amacıyla, kimi yerli mamullerin tüketimi zorunlu kılınmış; bazı malların tüketimi ise yasaklanmıştır.

   İngiliz Merkantilizmi’nin denizcilik alanında güttüğü politikanın amacı, İngiltere’nin İspanya ve Hollanda gibi rakiplerinin siyasal ve ticarî üstünlüğüne son vermekti. Bu ise İngiltere’nin kuvvetli bir deniz ticaret filosuna sahip olmasını gerekiyordu. Bu amaçla çıkarılan denizcilik kanunlarının en ünlüsü, Oliver Cromwell’in 1651’de çıkardığı yasadır. Yasaya göre, İngiltere’ye ihraç edilecek olan mallar ancak İngilizlere ait ve yüzde 50’sinden fazlası İngilizlerce donatılmış olan gemilerle taşınacaktı. Bu önlem sayesinde Hollandalıların aracı ticareti önlenmiş,  uygulamanın İngiliz denizciliğinin gelişmesindeki rolü çok büyük olmuştur.

   Cromwell başka korumacı önlemler de alarak, devletçe yürütülen planlı bir ekonomi çerçevesi içinde İngiltere’yi iki hedefe yöneltmiştir:

   -İngiliz mamulleriyle dünya pazarlarını tekel altına almak,

   -Ülke içinde geniş ölçüde bir otarşi kurmak.

   Cromwell ayrıca merkantilist gümrükler uygulamış, yün ihracatını yasaklamış, yün ithalatını ise gümrük vergisinden muaf tutmuştur.

   Denebilir ki Cromwell İngiliz ekonomisinin kalkınmasını devletçi, kumandacı, müdahaleci politikalarla sağlamıştır. 

   B) İngiltere’nin müdahaleci politikalarının bir yüzü -yukarda açıkladığım- kendi ulusal sanayilerini kurup geliştirmekse, diğer yüzü de kendine rakip olabilecek ülkelerin faaliyetlerini ve gelişmesini engellemek, onları serbest piyasa politikaları uygulamaya zorlamaktı. Şimdi İngiliz müdahaleciliğinin bu yönünün kanıtlarını sunacağım. Örneğim İngiltere’nin sömürgesi olan ülkelerdir.

   XVIII. yüzyıldayız. İngiltere artık çağın süper gücü haline gelmiştir; Hindistan’ı, Kuzey Amerika’yı,… sömürgeleştirmiştir. Sömürgelerinde, örneğin Amerika’da sanayileşmeyi engellemek, imalat sanayisinin gelişmesini önlemek için gerekli olan her yola başvurmaktadır. Friedrich List [5] (1789-1846), İngiltere Başbakanı William Pitt’in (1708-1778) şöyle dediğini aktarır:  New Englandlıların imalata yönelik girişimlerinden rahatsızım, kolonilerimizin at nalı bile üretmelerine izin vermememiz gerekir.” Brisco’nun, Walpole yönetiminde uygulanan sömürgeci politikalara ilişkin söyledikleri de bu stratejinin özünü ortaya koyar.

   Peki, İngiltere, sömürgelerin sanayileşmesini hangi politikalarla, nasıl engelledi? Elbette serbest piyasayı hiçe sayarak, elbette devlet müdahaleleriyle, hükümetlerin ticarî ve sınaî alanlarda gerçekleştirdiği düzenlemelerle… Bunlar üç madde halinde sıralanabilir:

   -Sömürgelerin üretim faaliyeti, sadece hammadde üretimiyle sınırlandı. Bu amaçla, sömürgelere primer üretimi (tarımı ve madenciliği) destekleyen politikalar dayatıldı.

   -İngiliz sanayisi ile rekabet edebilecek hangi imalat varsa, önü kesildi. Bu çerçevede kimi imalat faaliyetleri durduruldu. Sömürgelerin, İngiliz ürünleriyle rekabet edebilecek mal ihracatı yapmaları yasaklandı.

   -Kolonilerin pazarları yalnızca İngiliz tüccarlarına ve imalatçılarına tahsis edildi. O ülkelerin pazarlarına üçüncü ülkelerin girmesi engellendi.

   -Son olarak, tarifelerin sömürgelerdeki yetkililerce kullanılması yasaklandı. Bütçe gelirleri nedeniyle gerekli olduğuna karar verildiği durumlarda da başka türlü çaresine bakıldı.

   Dikkat edilirse bunlar sömürgelerin üretim faaliyeti, dış ticareti ve gümrük tarifeleri ile ilgili yasaklar ya da kısıtlamalardır. İngiltere bu taktiğin ilk ve en çarpıcı örneklerinden birini, Hindistan’da vermiştir.

   Hindistan’ın sömürgeleştirilmesi ve önünün kesilmesi gerçek bir trajedidir, sanayileşmesi engellenen Türkiye gibi ülkeler için derslerle doludur.

   SONUÇ

   Ulaştığım başlıca sonuçlar şunlardır:

   -Bir ülkenin ekonomik kalkınması, sanayileşmesi ancak müdahaleci politikalarla mümkündür. Ülke deneyimleri bunun tartışılmaz kanıtlarıyla doludur.

   -Türkiye gibi “sanayileşmeleri engellenmiş” ülkeler bugünün kalkınmış ülkelerini örnek alırken, o ülkelerin günümüzde ne yaptıklarına değil, hele bilimsel kılıflar altında yaptıkları tavsiyelere hiç değil, geçmişte onlar bugünkü düzeylerinde iken -yani onların yakalama dönemlerinde- ne yaptıklarına bakmalıdır. O zaman hangi politikaları uygulamışlarsa, bugün o aynı politikaları, yani müdahaleci politikaları uygulamaları gerekir. Ne zaman ki onları yakalarlar, ancak o zaman serbest rekabet, serbest piyasa politikaları söz konusu olabilir.

   -Bugün ABD gibi devletlerle AB gibi oluşumlar az gelişmiş ülkelere karşı Merit Stratejisi izlemektedir. Bu açık bir gerçektir. Türkiye de ne yazık ki bu uygulamanın kurbanlarından biridir. Söz konusu gerçek politikacılara, yöneticilere, genç kuşaklara öğretilmeli, aşılanmalıdır.

   -Ana sonuç olarak, bugün birçok Latin Amerika ülkesinde yapıldığı gibi devletçi iktisat politikalarına dönmenin şart olduğu söylenebilir. Yaşanan gerçeklerin de, temiz iktisat biliminin de gösterdiği doğru yol ancak budur.

 

Prof. Dr. Cihan DURA
www.cihandura.com
iletisim@PolitikaDergisi.com

 

[1] Ha Joon Chang’in iki kitabı sırasıyla şunlardır:  Kalkınma Reçetelerinin Gerçek Yüzü, İletişim Yayıncılık, İst., 2003 ve  Kalkınma Yeniden: Alternatif  İktisat  Politikaları  Elkitabı, 1.B., İmge  Kitabevi, Ankara, 2005

[2] MERİT Stratejisi hakkında bakınız: Cihan Dura, “Batı’nın Merit Stratejisi”, http://www.cihandura.com/index.php?option=com_content&task=view&id=508&I...

[3] Ha Joon Chang, Kalkınma Yeniden: Alternatif  İktisat  Politikaları  Elkitabı, 1.B., İmge Kitabevi, Ankara, 2005; Selçuk Trak, İktisat Tarihi, Bursa İTİA yayını, İst.,1973, ss.252-255.

[4] Sanayileşmeyi hedef gösterme ve başlatma, kişisel giyimiyle örnek olma,… Bizde bu tarz önderliği yapan tek lider Atatürk olmuştur. Sonraki liderlerde benzer bir coşkuyu görmek zordur sanırım.

[5] F. List Osmanlı ekonomisinin çöküşünü başlatan, ünlü Balta limanı antlaşmasından 8 yıl sonra hayata veda etmiş. Anlaşılıyor ki bizim Osmanlı aydınlarının onun fikirlerinden haberi yoktu, bu büyük olasılık… Belki birileri biliyorduysa, onları da dinleyen olmamış. Sanki bugün bizleri dinleyen var mı? Merakımı uyandıran bir husus da şu: Acaba List de 1838 Serbest Ticaret Anlaşması’ndan haberdar oldu mu, bir şeyler yazmış mıdır bu konuda? Gerçekten araştırmaya değer. Belki birileri merak eder, araştırır diye kaydediyorum buraya.

 

 

 

 [Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 23’de yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi salık veririz. Sayı 23’ü indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.