25 Kasım Direnişi

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Bir erkek olarak, kaçıncı kez kadına dair bir sorunla ilgili yazdığımı hatırlamıyorum. Bunu bir ikilem olarak görenler de olabilir. Açıkçası onu da umursamıyorum. Kadına şiddet olgusu, özel çalışma sahalarımdan biri olduğu için bu konuda yazmaya devam edeceğim.

25 Kasım 1960. Üç kadın. Üçü de kardeş.

25 Kasım, Dominik Cumhuriyeti'nde Clandestina Hareketi'nin öncülerinden, Mirabel kardeşler olarak bilinen Patria Mercedes, Minerva Argentina ve Maria Terasa isimli üç kız kardeşin Rafael Leonidas Trujillo diktatörlüğüne karşı yürüttükleri mücadelenin sembolleştiği gündür.

Mirabel kardeşler siyasal özgürlükler adına kararlılıkla mücadele ettikleri için çokça hapsedildiler, işkencelere maruz kaldılar, en sonunda hapishanedeki eşlerini ziyarete gittikleri sırada arabalarından zorla indirilerek tecavüz edildikten sonra işkenceyle katledildiler. bu tarihi olaydan ötürü 25 Kasım Kadına yönelik şiddete karşı mücadele ve uluslararası dayanışma günü ilan edildi. 

"Çocuklarımızın, bu yoz ve zalim sistemde yetişmesine izin vermeyeceğiz. Bu sisteme karşı savaşmak zorundayız. Ben kendi adıma her şeyimi vermeye hazırım; gerekirse hayatımı da" (Patria Mercedes Mirabel 1924)

Bu sözleri söyleyen bir kadın, yıllar sonra görmediği bir başka bedende doğan bir çocuğuyum belki. Belki şiddet olayını en güzel dışavurabilen bu satırlardı. Ve beni kendine bağlıyordu. Doğrusu, bu fikirlerin yeşermesi için çabalayan bir insanın fikirlerine katılmaktı bana düşen. Bilemem.

Bildiğim şey şu:

25 KASIM. Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü.

Şiddetin her daim mağduru olan kadınlar, Devr-i Adem'den beri bu olayın muhattabı oluyor. Ülkemizden baktığımızda Devr-i Adem'den bir adım ileride olmadığını söylemek zor değil.

Her gün haber bültenlerinde, sokakta, hatta gazetelerin ilk sayfasından gözümüzün içine sokulmasına rağmen kör olduğumuz yegane olayın ölen kahramanları onlar. Ataerkil geleneğin yaygın şekilde karşımıza çıktığı bu coğrafyada hala BAYAN sözcüğü, erkek üzerinden tanımlamanın vücut bulmuş hali.

Hala BAYAN YANI otobüs biletleri, hala BAYAN tuvaletleri...

KADIN demeyi öğrenemedik netice itibarıyla.

1991 yılında bir adam artık bu olan bitenden rahatsız olduğundan ötürü, yakasına beyaz kurdele astı. Kadına yönelik şiddeti protesto etmek için bu sembolik eylem tüm dünyaya yayılmış pasif eylem hareketleri arasında en güzel örneklerden biri olarak karşımızda duruyor. Yaşadığı coğrafyayı bile ANA gibi özel bir kavram üzerinden tarif eden ANAdolu insanı, aynı hassasiyeti eşlerine ve diğer kadınlara gösteremedi.

Taciz, tecavüz, şiddet, mobbing....

Kadınların payına bunlar düştü.

Mesela? 

Ayşe Paşalı'yı unuttuk mu?

Pippa Baca'yı? 

İsmini bilmediğimiz iki harflileri: N.Ç. örneğin, veya Ö.Ç.'yi? 

Töre gereği "ölmek zorunda" olan Güldünya'yı...

İzmir'de karakolda dövülen ve gerekçe olarak da "zaten hayat kadınıydı" denilen insanı..

EVET UNUTTUK!

Unuttuğumuz içindir ki bize her gün 25 Kasım 1960.

Bari hiç olmazsa bu 25 Kasım'da yakalarımıza beyaz kurdele takalım.

Daha fazla kadının ölmediği bir ülke özlemiyle...

 

İlker EKİCİ

ilker.ekici@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.