Açılımın Foyası, Artık İyice Ortaya Çıkıyor!

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Aslında adına barış(!) dedikleri süreç, büyük bir yalanla başlamıştı. AKP hükümetinin PKK ile yaptığı anlaşmaya göre güya PKK, silah bırakarak sınır dışına çıkacaktı.  Bunların hiçbiri olmadı. PKK ne silah bıraktı, ne de sınır dışına çıktı. Dolayısı ile “Açılım”, tüm Türkiye’yi aldatılarak başlamıştı. Hatta PKK silah bırakmadığı gibi, kadrosuna durmadan yeni militanlar devşirmeye devam etti. Üstelik bu yeni militan devşirme işini de tam bir zorba terör örgütüne yaraşır bir biçimde yapmaktadır. Çocukları zorla dağa kaldırarak! Yani bu barışın çakma bir barış olduğu, daha başından belliydi!

AKP hükümetinin PKK ile Oslo ve sonrası İmralı görüşmeleriyle gerçek niyeti ve Başbakan Erdoğan’ın bütün kaygısı, vatanı ve ülkenin birlik ve bütünlüğünü korumak değildir. O sadece kendi iktidarını kurtarmak istemektedir. Çünkü her şeyi -alınıp satılan “ticari bir meta” halinde değerlendiren Başbakan Erdoğan’ın tek bir mantığı vardır. 

O da “Kazan Kazan” mantığıdır! Bu mantığa göre, PKK geçici olarak terör yapmayacak, bir süre Türkiye’de terör şehidi olmayacak, bundan AKP ve Başbakan Erdoğan siyasi olarak kârlı çıkacak, buna karşılık Anadolu’nun Doğu ve Güneydoğu bölgesi de fiilen PKK güçlerine terk edilecek; bundan da PKK kârlı çıkacaktır.

Çanakkale’de, Sakarya’da, Afyonda vs. emperyalizmin uşakları olan ordulara karşı omuz omuza kan dökerek can vererek Kürdü ile Türkü ile Çerkesi vs. ile birlikte kurtardıkları bu vatan topraklarını şimdi emperyalizm tarafından kandırılmış bir avuç Kürtçü, bölmeye çalışıyor. Hem de sahtekârca, alçakça! Neymiş efendim?  Kürtlerin “ayrılmak” istemeleri demokratik(!) hakmış?

Bu iddiada bulunan terörist PKK ve yandaşları; bizzat Kürt kökenli vatandaşların % 80’nin bu ülkeyi bölmek istemediklerini, Türk ulusunu oluşturan Türkler, Çerkesler, Araplar, Arnavutlar vs. ile birlikte yaşamak istediklerini bir türlü kabul etmiyor, adeta zorla onları önce “özerklik” sonra “ayrılmaya” razı etmek için ellerinden gelen her türlü melaneti uygulamaktan çekinmiyorlar. İşte adı “açılım” olan veya “barış” denen sürecin gerçek iç yüzü budur.

Kısaca, “Açılım” PKK’yı meşrulaştırma ve bölgede Türk ulusundan ayrılmaya razı olmayan Kürt kökenli vatandaşları zorla “ayrılamaya” razı etme sürecinden başka bir anlam taşımamaktadır.     

Aklı evvel bazı solcular veya sosyalistler PKK ’yı ve onun legal uzantıları olan HDP ve BDP ’yi hala devrimci, solcu olarak görmeye, göstermeye çalışıyorlar. Eline silah verip katil yapmak için çocukları, inşaatta işini yapan emekçiyi, okulda çocuklara ders veren öğretmeni dağa kaçıran eşkıyayı solcu veya sosyalist göstermek aptallık olduğu kadar, solculuğa ve sosyalist düşünceye yapılabilecek en büyük ihanettir.  30 yıldır emperyalizmin bu bölgede “böl, parçala, yönet” politikasına alet olan, kendi vatandaşının kanını döken, vatanına ihanet eden bir solcu! Ondan sonra da bu halk bizi neden sevmiyor diye kara kara düşünüyorlar!

Bayrak bir ülkenin, bir ulusun namusudur. Bayrak; bir ülkenin, bir ulusun, bir halkın onuru ve gurunu temsil eden bir semboldür. Bayrağa hakaret, onu aşağılama, onu gönderden indirme aslında o halka, o ulusa yapılmış en ağır bir hakarettir.

Ayrılıkçı Kürtçüler emperyalizm adına halkımıza ve ulusumuza bu hakareti de yapmaktan geri durmuyorlar.

Oysa sınıfsal açıdan ulusal birlik; sınıfsal birliğin ön koşulu ve temelidir. İşçi ve emekçiler; sınıfsal çıkarlarını, etnik ve dini inanç bakımından hiçbir ayrım yapmaksızın emperyalizme ve tekelci sermayeye karşı ancak birlikte savunabilirler. Birlik, işçi sınıfının ruhudur!  İşçi örgütleri sendikalar, diğer emekçi örgütleri olan dernekler, kooperatifler, odalar vs. hep milli örgütlerdir. Milletin parçalanması, bölünmesi demek bu işçi ve emekçi örgütlerinin de parçalanması, bölünmesi demektir.

Birinci dünya savaşını, üzerinde zengin petrol kaynakları bulunan Osmanlı topraklarını paylaşmak üzere çıkaran emperyalizm; Mısır, Suudi Arabistan, Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün, Yemen vs. gibi Osmanlı topraklarını, sınırlarını cetvelle çizip ulus devletlere bölerek ve bu devletlerin başına da bu bölgelerdeki nüfuslu bir aşiretin reisini kral olarak dikerek parçalamıştır.

Ancak Anadolu ve Avrupa’daki Trakya’yı M. Kemal Atatürk liderliğindeki Kuvayı milliye güçleri kan ve canlarıyla savunarak, arkasından bugün ki demokratik ve laik Türkiye cumhuriyeti devletini kurmuşlardır.  Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin misakı milli sınırları, cetvelle değil, binlerce şehidin kanıyla çizilmiştir. Dolayısıyla bu vatan toprakları öyle kolay kolay bölünemez artık!

Fakat sadece kendi iktidar çıkarlarını düşünen Başbakan Erdoğan, bütün bölgeyi tamamen Kürtçülere bırakmış durumdadır. PKK ve yandaşları, KCK ’lılar vs. bölgede yol kesiyor, barikatlar kazıyor, çocuk, işçi öğretmen vs. gibi vatandaşları eşkıya gibi dağa kaçırıyor, vergi topluyor, kendi mahkemesini kuruyor, bölgeye giriş çıkışlarda kimlik kontrolü yapıyor vs. Yani sanki bu bölge tamamen Türkiye’den ayrılmış, ayrı bir yönetimi olan bir bölge gibi davranılıyor.

AKP hükümetinin iki sene önce yürürlüğe soktuğu “Büyükşehir Belediye Yasası” ile bölgedeki önemli illerin iç güvenlik görevlisi vali ve kaymakamlıklara devredilirken, Büyükşehir statüsü kazandırılan illerin Belediye başkanlarının görev sahası ve yetkileri de olağanüstü artırılmıştır.

Neden? Çünkü isteniyor ki PKK ve yandaşları bölgeyi adeta özerkmiş (!) gibi yönetsinler diye!

Öyle ki artık PKK ve yandaşları şehirlerarası yolları kestiklerinde veya kalekol –karakol inşaatlarının engellenmesinde şiddet olayları çıkarırlarsa ordu ve emniyet güçleri o il veya ilçenin mülki amirleri olan vali veya kaymakamın izin vermesini beklemektedirler. Vali ve kaymakamlar ise iç işleri bakanlığı üzerinden doğrudan hükümete, yani Başbakan Erdoğan’a bağlıdır. Bu durumda bölgede TSK ve diğer emniyet kuvvetleri Başbakan Erdoğan’ın izni olmadan elleri ve kolları bağlı olarak olup biteni seyretmek zorunda kalmaktadırlar.

Bir askeri birliğin avlusundaki gönderden PKK’lı olduğu sanılan bir kişi tarafından Türk Bayrağının indirilmesi, artık Türk milletinin sabrını taşırmaya başlamıştır. Ülkenin dört bir yanında halk, öfkesini dile getirmektedir.

Elbette bu durumdan yararlanmak isteyecek olan ajan-provokatörler,  halkımızın içine nifak tohumları ekerek bir iç çatışmayı körüklemeye çalışacaklardır.

Ancak halkımız sağduyuludur. O Olup bitenlerin gerçek iç yüzünü ve bu gelişmelerin asıl sorumlularını giderek çok daha iyi tanımaya başlamıştır.

Ülkemizin ulusal birlik ve beraberliğe her zamankinden çok daha fazla ihtiyacı vardır.

Emperyalizm bölgemizde, Ortadoğu’da yenilmektedir. 

Uzun yıllar baskı ve ambargoya rağmen emperyalizm, komşumuz İran ile anlaşmak zorunda kalmıştır. Irak’ta ise İran dostu Maliki seçimleri yine kazanmıştır.

Emperyalizmin bölgedeki en ağır yenilgisi ise Suriye’dedir.  Üç yıldan fazla süren, her türlü dış desteğe rağmen Esad rejimi dimdik ayaktadır. Esad üstelik terör saldırısıyla bir iç savaş yaşayan ülkede Başkanlık seçimini yaparak, ezici bir çoğunlukla yeniden Suriye’nin Başkanı olarak seçilmiştir.

Öte yanda emperyalizmin BOP projesi neredeyse iflas etmiş durumdadır. Mısır’da ihvan (Müslüman Kardeşler) hareketi iktidarı kaybetmiştir.

Bölgede emperyalizmin diğer önemli bir yenilgisi ise Ukrayna’dadır. Ukrayna’da,  Ukrayna’yı Rusya’ya karşı kullanmak üzere AB ve NATO üyesi yapma amacıyla faşist güçlerle işbirliği yaparak darbe yapan emperyalizmin bütün hesapları ters tepmiştir. Kırım Ukrayna’dan ayrılarak Rusya Federasyonu’na katılmıştır.

Emperyalizmin Ortadoğu’da güvenebileceği, yakın işbirliği yaptığı bir tek Türkiye’deki AKP iktidarı kalmıştır. Onun da çözülmesi yakındır. Önümüzde Ağustos ayı içinde Cumhurbaşkanlığı seçimleri var.

Bu seçimlerde her şeyden önemlisi, gerçekten demokrasi ve hukuktan yana, ülkenin birlik ve bütünlüğünden yana, vatansever bir adayın seçilmesidir!

Yaşasın tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye!

 

Mehmet ÇAĞIRICI

mehmet.cagirici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.