Aynı Sahne: ABD Seçimleri

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Erbil DENİZ

Amerika Birleşik Devletleri seçimi belki de Amerika’dan daha fazla diğer ülkelerde tartışılıyor, takip ediliyor. Hiç şüphesiz bu ülkelerin başında da Türkiye geliyor. Neden bu kadar önemli Amerika Birleşik Devletleri’nin seçimi?

 

   Bu soruya herkes farklı ama doğru cevaplar verebilir. Stratejik ortak, müttefik, büyük devlet… vs. gibi. Seçim kampanyaları başladığında kimsenin şans vermediği bir kişi şu an başkanlığın en büyük adayı. Hüseyin Barrack OBAMA.
   Ülkemizin insanları ya siyahi olmasından, ya adının Hüseyin olmasından ya da köken olarak Müslüman bir aileden gelmesinden dolayı sorgusuz sualsiz Obama’yı destekliyor içten bir şekilde. Bu içtenlik o kadar büyük ki; Obama’nın “-Sözde- Ermeni soykırımını kabul edeceğim.” demesine rağmen süren bir destek. Her ne kadar bizim basınımızda pek fazla yer bulamasa da, Obama’nın Türkiye hakkındaki düşünceleri iyi sayılamaz. Muhakkak ki, başkan olduğu zaman yutmak zorunda kalacağı sözleri var, olacaktır da.  Obama savaş karşıtı olarak boy gösteriyor, Irak’tan çekilmeyi öngörüyor. Mccain ise Irak politikasını savunuyor. Bakıldığında farklı politikalar, farklı yollar olarak görünüyor. Fakat başa geldikleri zaman ikisinin de izleyeceği politika aynı. Obama’nın geçen aylarda Irak’tan çıkma konusunda yaptığı yumuşama veya o manaya gelecek sözler büyük tepki almıştı. Daha sonra Obama eski tavrına dönmüştü. Bu bile Amerika Birleşik Devletleri’nin siyasetinin kişilere bağlı olmadığının bir göstergesi.

   Obama’nın Türkiye’nin istemeyeceği cümleler kurması da hoş karşılanmalı. Şimdiye kadar Türkiye aleyhine propaganda yapmak her adaya oy kazandırmıştır ancak seçildiklerinde bu aleyhtarlık yerini istisnasız birlikteliğe bırakmıştır. Bunu iyi bir olgu olarak görmek isteyen gözlere, algılamak isteyen beyinlere diyecek bir şeyim yok. Ama bu yaklaşımın ülkemiz için olumlu olmadığı belli. Türkiye sevdasından dolayı böyle davranılmıyor. ABD politikalarından dolayı bu manevraları yapmak zorunda bırakılıyorlar. Ve bu yapının ülkemize zerre kadar bir faydası olmamıştır şimdiye kadar.  

   Diğer taraftan George Bush’un devamı olarak görülen MCCAIN var. Belki de sadece bu görüntüden dolayı Türk halkının gözünde eksi değer alıyor MCCAIN. Obama’nın tersine Mccain’in Türkiye’yi etkileyecek bir politikasını duymadık veya duyurulmadı. Ama buna rağmen Mccain bizim gözümüzde çoktan mimlendi. Sadece bizim için değil, bizim gibi ülkelerin –gelişmekte olan ülkeler- hemen hemen hepsinin ortak tavrı bu. “Mccain hayır, Obama evet…” Bush’un politikalarından, davranışlarından hoşnut olmayan her kesim Obama’nın arkasında. Akılcı düşünen insanlar da Obama’yı destekleyebilir, aynı biçimde yüzeysel bakıp Mccain de desteklenebilir. Burada ki sorun, bizim için değerli olan kişilerin gözünde bizim değerimiz. Obama olmuş Mccain olmuş bunun bir önemi yok.

   Aslına bakılırsa aralarında pek bir fark da yok. Çünkü kurulan yeni bir Amerika Birleşik Devletleri yok. Hep aynı politikalar, aynı düşmanlıklar, aynı dostluklar ve kesinlikle aynı amaçlar var. Başa kimin geldiği önemli değil. Kimi güler yüzlü bir başkan olarak algılanır, kimi sert mizaçlı. Görüntü değişse bile, içerik aynı kalır. Yıllar öncesinden belirlenmiş strateji ve planlar vardır. Ve her gelen bu yola göre hareket etmek zorunda kalır, bırakılır.

   Başa gelecek olan kişinin nasıl bir yöntem izleyeceğini ilerde göreceğiz. Bildiğimiz tek şey keskin politika sapmaları olmayacağıdır. Hedef aynı, yollar farklı. Örneğin; Bill Clinton zamanında iktisadi politikalara ağırlık verilerek, hedeflere ekonomi yoluyla ulaşılmaya çalışılmıştır. George Bush döneminde ise ağırlık askeri harcamalara verilerek, yapılmak istenenler askeri güçle yapılmaya çalışıldı. Ne Clinton askeri yatırımları göz ardı etti ne de Bush iktisadi çalışmaları. Tek farkları ağırlık verdikleri yönler oldu. Gün gelince de Clinton bayrağı Bush’a devretti. Seçim zamanı yapılan sataşmalar, atılan çamurlar tamamen bir siyaset. Seçimlerden sonra rakip olanların birbirlerini alt etmeye çalıştıkları şimdiye kadar görülmemiştir. Tabi ki ufak tefek çıkışlar oluyor ama bu sadece uyarı niteliğinde kalıyor. Kısaca seçim bitene kadar danışıklı dövüş yaşanıyor.

   Yıllardır hep söylenen sözler, yazılan cümleler bunlar. Ve birçoğumuzun da kabullendiği şeyler. Bunları kanıksadığımız için pek üstünde durmuyoruz artık. Başkan seçimlerine de bu yüzden akılcı değil duygusal bakıyoruz. “Ne de olsa sonuçta kaybeden yine biz olacağız. İyisi mi gönlümün istediği kırsın beni.” gibi bir düşünce hâkim içimizde. 

   Ne Obama’nın ne de Mccain’in iyi ve kötü yanları bizi ilgilendirmiyor. Merak edip bakmıyoruz, araştırmıyoruz politikalarını, stratejilerini. Kendi başbakanını seçerken bile anlık söylemlere, davranışlara kanan bir halktan başka bir seçimi takip etmesini beklemek hata olur zaten. Bu seçim Amerika Birleşik Devletleri’nde bile olsa. Hep duygusal davranmaya alışmış bir halk, hep duygusal davranarak acılar yaşamış bir halk yine kendini korumak için gerekli tepki davranışını geliştirecektir. Ama önce o acının yaşanması gerekiyor. Zira canımız yanmadan farkına varamıyoruz. Canımız yandığı an, can havliyle veriyoruz kararlarımızı.

   ABD seçimleri de buna paralel esasında. Bush’un politikalarına duygusal bakarak, biraz canı yanmış ve canını yananları gören bir halk olara, Bush’un karşısında duranın yanında durmayı çare olarak görüyoruz.
Denize düştük yine, kim bilir belki de yılana sarılıyoruz. “Olsun. O yılan da sürünüyor nihayetinde. Ailesi, ataları hep sürünmüş. (Veya bize öyle anlatılmış.) Biz de sürünüyoruz. Bizim halimizden anlar. Hem ısırsa ne olur ki, bir ısırık da o atsın. Kimler ısırmadı ki bizi, bizden biri olarak gördüğümüz yılan ısırmış çok mu?” Evet, çok mu?
Ne zaman ki aklımızdaki sorulara aklımızla cevap vermeye başlarsak, o zaman ülkemizin geleceği için adımlar atmış oluruz.

   Seçimler öncesi alt üst olan piyasalar, karışan coğrafyalar ve fakirleşen halklara anlam vermek için sorgulayan beyinler ne zaman çıkacaklar ortaya? Böyle kimseler yok demiyorum. Sadece göremiyoruz. Ya kendilerini saklıyorlar, ya da bir şekilde sindiriliyorlar. Ve biz bunları yine umursamıyoruz. Obama’nın yüzü hepimizin beyinlerinde yer etmiştir, aynı şekilde Mccain’in yüzü de. Karakterlerini bilmesek bile neden var olduklarını, ne yapmak istediklerini biliriz. Doğru veya yanlış ikisi hakkında da bir fikrimiz vardır. Her ne kadar bu fikirler ne Amerika halkı için ne de bu iki siyasetçi için bir anlam ifade etmese de. Oysa kendi içimizde olan olaylara, yaşayan insanlara o kadar yabancılaştık ki; Obama bizden biriyken, bizden olanlar düşman oldu gözümüzde. Ve biz bu yabancılık içinde kendimizi ABD seçimlerine hazırlıyoruz aylardır.

   Sonuç olarak, kafamızın karışık olması gerekir. Bizi pek etkilemeyecek olsa da, ABD seçimleri önemli bir olay. Haddinden fazla önem vermek ayrı, hiç ilgi duymamak ayrı. Bizim desteğimiz ya da karşıtlığımız Amerika Birleşik Devletleri’nin siyasetini etkilemeyecektir. Amerika Birleşik Devletleri çizmiş olduğu yollardan birinden, hedefine ulaşmak için koşar adım yürümeye devam edecektir. Kendini bir tarafa yakın olmaya şartlandırmış kişiler ise aynı sonu yaşayacaktır. Ya katır tepecek, ya satır kesecek…

Erbil DENİZ

iletisim@politikadergisi.com

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.