Ben Değilsem Faşist Kim?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

Küresel sermayeye bu biçimiyle karşı çıkmak “ekonomik faşizm” ise bunu böyle tanımlamak ve  halka dayatmanın adı nedir?

 

Küresel Sermayenin ülkeye girişine tamamen karşı çıkmayı fiili olarak imkansız sayanlarla birlikte, ülkemizde küresel sermayenin giriş biçimine karşı çıkanlar niceliksel olarak daha ağırlık basmaktadır. Neden küresel sermayenin giriş biçimine bu kadar ses gelmektedir?

 

Birincil olarak küresel sermayenin Türkiye'ye girişi, niteliği bakımından finansal sermayedir ve bu sermayenin niceliği yatırım yapan küresel sermayeye göre çok büyüktür. Finansal sermaye ülkeye yatırım yapmaz var olan finans yapısını kullanarak ya onu kısmi olarak ele geçirir yada tümden ele geçirerek finansal sistemde yerele göre bir göreceli tekel oluşturur.

 

Sayın Başbakan unutmuş olacak ki, T.C. Halk Bankası, T.C. Ziraat Bankası gibi eski ve büyük yerli bankaları da yabancı sermayeye satmayı planladıkları dönemde kendi partisi içinden bile bu duruma ciddi muhalefet olmuş buna rağmen bankacılık sektörünün çoğunluğu kendi dönemlerinde yabancıların eline geçmiştir. Yine unutmuş olacaklar ki bu banka satma işini övünerek sunan başbakan kriz döneminde bankaların kredi vermemesinden yakınarak pek de gerçekçi olmayan tehditler savurmuşlardır yabancı finans çevrelerine. Hatta yine unutmuş olacaklar ki kendileri; elde kalan bankalar sayesinde bu gün bu kriz göreceli olarak finans çevresini büyük oranda etkilememiştir.

 

Bu gün küresel sermayeye karşı olmayı “ekonomik faşizm” diye nitelendiren Sayın Başbakan1 bu biçimiyle küresel sermayeye karşı olmamayı dayatıyorsa halkına bu söylemiyle ve politik olarak bunu uygulayacaksa Faşizm tanımlamasına yeniden bakmak lazımdır.

 

İktisadi teori bilen insanlara soracak olunursa çok açıktır ki; Sermayenin bir yerden bir yere akışı (finansal sermaye) çok kolaydır. Fakat sermayenin bir yerden başka bir yere akışının kolay olması; emek, ve nitelikli emek akışının aynı derecede akışkan olmaması sorunuyla karşı karşıya bırakır bizi. Yani diyelim ki bir sermaye Türkiye'yi tercih etti ve buraya geldi. Bu finans açısından yabancı sermayenin girişiyse zaten fabrika kuracak ve yatırımlar yapacak bir sermaye niteliği taşımaz çokça. Verdiği yüksek faizli krediler sayesinde karına kar katarak, paradan para kazanma yoluna gider öncelikle. İkincil olarak spekülatif bir takım olaylar küresel sermayenin ani giriş ve çıkışının kontrolsüz olarak yapıldığını gösteriyorsa orada büyük problemlerin yaşandığı gerçeği vardır iktisadi açıdan. Fakat en temel sorun küresel sermayenin vatanının olmaması emeğin vatanının olmaması anlamına gelmemektedir ilk olarak açıkladığımız nedenlerden. Yani sermayenin akışkanlığına emek akışkanlığı asla ulaşamaz.

 

Örnek olarak; Gümrük birliğinden sonra yaşanan sıkıntıların üzerine AB müzakereleri sürecinde sermayenin giriş ve çıkışı konusunda göreceli kolaylıklar sağlanmışken, emeğin sınırlar aşımına hala zemin oluşturulmamıştır. Açıkçası emek sınır ötesine sermaye kadar zaten “vize” alamamıştır. Kaldı ki bu sorun aşılsa bile nitelikli emek sermayenin aktığı sektöre dair sermayenin aktığı yer ve veya sektörde yaratılmamışsa kendi kendi beyaz yakalılarının denetiminde mavi yakalılar üzerinden sömürüye dönüşen bir uygulamaya döndüğü de bir kaç asırlık gerçektir. Çalışma Bakanının ifade ettiği gibi sendikaların ortaya çıkışı hatta 1Mayıs'ın neden dayanışma günü ilan etmek istediklerine komisyon sürecinde dile gelen söylemlere bakarsanız bu açıkça görülür. Sermayenin işçi üzerinden aşırı sömürü uygulamalarına “dayanışma” ihtiyacı yüzünden sendikalar ve 1 Mayıs işçi bayramı ve veya Emek ve Dayanışma Bayramı emekçilerin büyük bedeller ödemesiyle dünya çapında hak edilmiştir. (Bizde ara ara baskı ve yasaklamaya maruz kalmasına karşın.)

 

İktisat teorisi bilgisi olan  her birey bu sözü “küresel sermayeye karşı olmak ekonomik faşizmdir” diyen Başbakanın, “ideolojik” bir söylem dillendirdiğini hemen sizlere söyleyecektir.

 

Ama asıl önemlisi sermaye ideolojisinin dayatmasını politik bir alan haline getirirse işte o zaman bunun adı “Faşizm” olarak nitelenir işte tam orada ne demokrasiden bahsedilebilir ne de toplumsal barıştan.

 

Peki Faşizm nedir?

 

“Faşizm, finans-kapitalin en gerici, en şoven ve en emperyalist unsurlarının açık terörcü diktatörlüğüdür.”

(Dimitrov)

 

TDK'ya göre ise Faşizm Tarihsellik içindeki tanımı,

 

”İtalya'da 1922-1943 yılları arasında etkinliğini sürdüren, meslek kuruluşlarına dayanan, devlet sınırlarını genişletmeyi amaçlayan, yetkinin, tek partinin elinde toplandığı düzen.”

 

Devlet sınırlarını genişletmeyi amaçlamak Emperyalizme atıf olduğuna göre ve meslek kuruluşlarına dayandığına göre yani (sermaye) Dmitrov'un kısa tanımı çok çarpıcı olarak ortaya çıkar.

 

Dimitrov'un tanımına bakarsanız ne diyordu Dimitrov “Faşizm, finans-kapitalin en gerici, en şoven ve en emperyalist unsurlarının açık terörcü diktatörlüğüdür.”

 

Sayın Erdoğan'ın, danışmanlarının  terminoloji eksikliği yüzünden, bu biçimiyle küresel sermayeye ülke içinde karşı çıkan tüm vatandaşlara maksadını aşmış bir suçlama dillendirdiğini görmemek mümkün değildir.

 

             Erdinç AYDIN

 

erdinc.aydin@politikadergisi.com

 

1http://haber.mynet.com/sayfali/flash/Kuresel-sermayeye-karsi-cikmak-ekonomik-fasizmdir/19Nisan2009/A1904084/2

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.