'Biji Serok Apo' 2 (Öcalan'ın Evi Neresi?)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Mert ELEKÇİ
Referans İçerik: 
'Biji Serok Apo'

 


 Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in açıklamaları gündeme bomba gibi düşmedi. Nedenlerini sorgulamaya çok da gerek duymuyorum.  Daha önce yayınlanmış olan ‘Biji Serok Apo’ başlıklı yazımın devamı niteliğinde, gündeme getirilmeyen gündemi olması gereken bakış açısıyla inceleyelim.<?xml:namespace prefix = o />


 CHP İstanbul Milletvekili Çetin SOYSAL ‘Barışın bütün koşulları sağlanmalıdır’ derken CHP Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU böyle bir dönemde partisinin milletvekilinin hangi amaçla bunu söylediğini bilmediğini belirtmişti. Bunu söylerken de bitmiş bir yargılama süreci sonucunda karar verilen uygulamanın devam etmesi gerektiğini belirtmişti.


 


Öte yandan Demokratik Toplum Kongresi Öcalan’ın hapis cezasının ev hapsine dönüştürülmesine yönelik talebine, BDP Milletvekili Ufuk URAS gerekirse Öcalan’a arazisini bile tahsis edebileceğini belirtti. Adalet Bakanı Sadullah ERGİN ise internet sitelerinde farklı farklı şekillerde lanse edilen söylemiyle beni çok şaşırttı.


 


“Şu an konjönktür buna müsait değil, sıcak bakmıyoruz, toplum hazır değil”


 


 



           Konjonktür müsait değil!





 


           Toplum hazır değil!


 


Sayın bakanın bu sözlerinden ne anlamamız gerektiği üzerinde çok kafa yordum. Şu sonuca vardığımı belirtmeyi uygun görüyorum.


 


Teknik anlamda Öcalan’ın infaz sürecinin ne şekilde ev hapsine dönüştürülebileceğini burada anlatacak değilim. Ancak ortada yanlış bir şeyler var. Şöyle ki, Adalet Bakanı’nın bu açıklamasından Öcalan Davası’nın gerekçeli kararını okuyup okumadığını anlayamıyorum. Hepimizin bildiği gibi, o dönemin mevzuatı gereğince hüküm aynen şu şekildeydi;


 


-Kurduğu silahlı terör örgütü PKK'yı, aldığı kararlar ve verdiği emir ve talimatlarla sevk ve idare ederek , devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmağa matuf eylemleri gerçekleştirdiği sabit görüldüğünden, eylemine uyan TCK'nun 125. maddesine göre ÖLÜM CEZASI ile Cezalandırılmasına.


 


O eylemlerden bazı rakamlar şunlar,(Yargıtay’ın onama kararından aynen)


6036 saldırı, 3071 bombalama, 388 gasp, 1046 adam kaçırma olayı gerçekleştirmiş ve bu olaylarda 4412 vatandaş, 3874 asker, 241 polis, 1225 geçici köy korucusu öldürülmüş ve şehit edilmiş, 5620 vatandaş, 8118 asker, 909 polis, 1655 geçici köy korucusu yaralanmıştır.


Daha sonra ölüm cezasının mevzuattan kaldırılmasından hemen önce, Öcalan’ın AİHM’e temyizi hükümeti önemli bir karara zorladı. Bana kalırsa yerinde bir karardı. 12 Ocak 2000 tarihi Türkiye için önemlidir. Çünkü dönemin hükümeti İdam cezasının askıya alınması için karar almıştır. Olayın siyasi sonuçları ne olursa olsun, bu kararla Türkiye Cumhuriyeti bir ‘hukuk devleti’ olmanın gereklerini yerine getirmiştir. Uluslararası sözleşmeler devletlere yükümlülükler getirmektedir. Türkiye’de imzaladığı AİHS’nin 46. maddesi (yüksek sözleşmeci  taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkemenin kesinleşmiş kararlarına uymayı taahhüt ederler)  gereğince Öcalan’a verilen idam kararını Öcalan’ın AİHM temyizi süreci nedeniyle askıya almak zorundaydı. Tam da bu dönemde ister AB’ye uyum densin,  bana göre AİHS’ne uyum sağlamaktır, Anayasa’nın idam cezası ile ilgili hükümleri değiştirildi. Buna göre idam cezası kaldırılırken, hükümet AİHM’e Öcalan’ın idam cezasının artık infaz edilmeyeceğini ve cezasının ömür boyu hapis cezasına dönüştürüldüğünü bildirdi.  AİHM’se Öcalan’ın adil yargılandığını kararında belirtti.


 


Artık günümüzde idam cezası çağdışıdır. Bir hukuk devleti, suç ne olursa olsun bir suçluyu idama mahkum edemez. Bu konuda öncelikle hemfikir olduğumuzu düşünüyorum. Ancak hukuk bir tanedir, tektir. O halde, suçluluğu kanıtlanmış, onanmış, suçuna göre de cezası verilmiş bir suçlunun -hele ki ömür boyu hapis cezası- suçunun indiriminden bahsetmek ne derece doğru olacaktır. Bunun hukukta bir yeri yoktur. Sayın Adalet Bakanı’mız haklı. Toplum buna hazır değil, dahası hukuk bilimi buna hazır değil...


 


Terör gibi bir suçtan dolayı ömür boyu hapis cezası çeken bir suçlunun infaz sürecini hafifletmek ne anlama gelmektedir? Böyle bir duruma konjonktür ve toplum ne zaman hazır olabilir?


 


İdam cezası gibi bir cezayı yürürlükten kaldırarak ve temyize gitmiş ve kesinleşmemiş bir kararı uygulamayarak (12 Ocak 2000) hukuk devletinin gereklerini yerine getiren Türkiye, şimdi hukuk devletinin gereklerini en üst düzeyde yerine getirmekten kendini alıkoymamalıdır. Verilecek tavizler, ülkenin hukuk birliğini zedeleyecek, daha da önemlisi, Türkiye suçluların kahraman yapıldığı bir ülke haline gelerek daha fazla bölünecektir. 



 


          Mert ELEKÇİ


        iletisim@politikadergisi.com


 


 

Yorumlar

En Güvenli Yer İmralı

İmralı'da Apo'yu kesinlikle koğuşundan dışarı çıkarmazlar, çıkarsalar bile yüksek duvarlarla çevrili bir bahçeye çıkartırlar. Bu yüksek duvarlar Apo'nun kaçmasını önlemek için değildir. Bu duvarlar, İmralı'da nöbet tutan askerlerin Apo'yu vurmasını engellemek içindir.
Apo sadece yüksek duvarlarla değil, binlerce asker ile korunmaktadır. (En azından ilk başlarda böyleydi)
Binlerce kişinin kanına girmiş bir bebek katilinin ev hapsi istemesi bana komik gelmektedir. Zaten büyük ihtimalle bunu apo istemiyor, güya apoya sevimli gözükmeye çalışan aklıevveler istiyordur.
Apo'ya ev hapsi verilse bile bu ev hapsi değil de büyük ihtimalle kale hapsi olacaktır. O artık hangi ev ise aynen İmralı'da olduğu gibi korunması gerekecektir.
Bunun böyle olacağını eminimki Apo'da farkında... Ve bu korumayı başka bir yerde devletin bu kadar kolay sağlayamayacağının da farkında.
İşte konjonktür burada karşımıza çıkıyor;
Apo ne zaman kale gibi korunmaya ihtiyaç duymayacağı bir zaman gelirse, o zaman ev hapsine geçer.
Ama sizce Apo'nun korunmaya ihtiyacı olmayacağı zaman gelebilir mi? Bence de hayır?
O yüzden Apo'nun İmralı'dan çıkartılacağına dair veya serbest bırakılacağına dair haberlere hiç itibar etmem.
Ama Keşke diyorum, Apo'nun cezasını ev hapsine çevirseler de... Ya da İmralı'dan çıkartsalar da...

Şunu unutmamak gerekir..

Pkk ve Öcalan'ı bir arada düşünürken, Kürt sorununu bu ikili ilişkinin neresine koyabiliriz? Şu kesin, Kürt halkının sorunları bu ikili ilişkinin merkezine çekildi yıllardır. Ancak bu öyle bir seviyeye ulaştı ki artık Kürt halkı da kendisini bu ikili ilişkinin merkezinde görüyor. Bunun nedenlerini sorgularken de siyasal tarihimize dönüp bakmamızın faydası olacak. Kürtleri Dağ Türkleri olarak niteleyenlerin bugün vicdanları sızlıyordur umarım...

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.