Bir Doğum günü ve Gerçekliğim

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

“Doğum günün kutlu olsun mutlu ol senelerce

 Sana boncuktan kuş yaptım konacak pencerene...”
 
 
 
 
Doğum günleri hep etkilemiştir beni; ister kendimin ki, ister başkasının ki olsun. Bana göre;
 
Doğum günleri; Yalnız kalınması gerekirken,
                             Asla yalnız kalınmaması gereken günlerdendir.
 
Geldik gidiyoruz; Bu dünyadan bir şey anlamadım!demişti 89 yaşındayken dedem.
 
Bir nevi günah çıkarma günüdür o gün. Bir başka ifadeyle kendi öz eleştirini verme ihtiyacı geçmişine dair. Susarak konuşmaktır doğum günleri. Mutluluk günleridir; hala ayakta olmanın, hala nefes alıyor olmanın kısaca var olmanın verdiği hazla ileriye doğru bakacağın günlerin özlemiyle yaşanan.
 
Sonradan; yavaş yavaş hayat denen şeyden payınıza düşen kısmından aldığınız her yıl toplanınca üst üste, 66 sene olmuşsa birde (!) Öğrendikleriniz ve biriktirdiklerinizle yaşama alışmış olarak, basıp gideceğinizi bilerek de olsa bu dünyadan, kendiniz ile baş-başa kalmanız gereken gününüzde bir basın toplantısı vermeniz durumu hasıl olsaydı:
 
Karşınızda ki insanlara ne söylerdiniz?
 
Bir konuda uzmansınız, o kadar uzmansınız ki; Sizden daha ehilleri vardıysa da yok geride kaldı. Oradasınız bu süreçte başarı sizin adınızın önüne iliştirilmiş bir etiket. Ölene kadar hatta öldükten sonra; o “başarınızla” anılacaksınız.
 
Bir dönem sonra diyecekler ki ardınızdan;
 
"Eski Şu  Başkanı."
 
66 sene biriktirmiş olsaydınız hayattan ve bu gün bir basın toplantısı yapsaydınız güncele dair ne söylerdiniz, yarın emeklisi olacağınız makam, ve dahi daha da kesin olacak olan; emekliliğiniz olacaksa hayattan?
 
Büyük Türk Milletinin Ordularının komutanıysanız, milletiniz git gide acz içinde kalmışsa, açsa, bütün inandığı ve inandırıldığı değerler bir bir kayıp gidiyorsa ellerinden “kuru bir imam” birilerini zengin edip birilerini fakirleştriyorsa gün be gün, makam ve mevkiinize uygun bir dille; kime, nasıl, nerede söz söylerdiniz?
 
16 milyon nüfusunuz aç ve sosyal güvenlikten yoksun ve işsiz oldukları için “YEŞİL KART” sahibi ise memleketinizde. (Aktif yaklaşık 10 milyon vize bekleyen 6 milyon)
 
Resmi kayıtlara göre kriz istihdamda 4 milyon işsiz yaratmışsa, Vergi gelirlerinizin %75i dolaylı vergilerle bu halkın da üzerinden alınıyorsa ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ size neyi nasıl değerlendirtir de ne söylersiniz, 66 senesini aldığınız hayatın tecrübesi ve elinizde ki makamla?
 
Sorumlu oluğunuz hükümetin başbakanının sizinle ve kurumunuzla ilgili bakanı;
 
“Ben maaşımı alıyorsam kriz yoktur demişse” bir de …
 
Bir de  korumakla yükümlü olduğunuz Devletin ve Cumhuriyetin savunma anlayışları üzerine ciddi stratejik farklılıklar yaşandığı bir dönemde konumlanmanız gerekiyorsa acilen, ne söylersiniz doğum gününüzde insanlara?
 
Makamınızın emrinde olan muvazzaf askerleriniz Terör Örgütü üyesi olmak suçlamasıyla tutuklanmışsa bir de, bağımsız yargıya olan inancınız dillendirmesi dışında anayasal konumunuz ile;
 
Envarterden "yok olan" ,"var" silah ve mühimmat" iddaası, halkın verdiği vergiler ile alınmış silahların sokaklarda, evlerde toprak altına gelişi güzel serpiştiridiği bir ülkede Büyük Türk Milletinin Ordusu komutanı olmaklığınızın gereğiyle ne söyleriniz?
 
Aynı ülke vatandaşıyız, 66. yılına girdiğiniz bu hayatta; 
Atatürk İlke ve Devrimlerine sahip çıkıp, ileriye götürmek isteyen biz gençlere ve bizden daha genç olanlara; okuyup da tut ki Ordu Komutanı olursak, Tut ki Profesör olursak, Tut ki adam olup da cemaatlerin dinini değil de kendi inanmışlıklarını seçenlere bir abi olarak ne söyleyeceksiniz?
 
Bu yazıyı yazdığım şu günden bir gün sonra sanırım bunlara yanıt bulacağım söylediklerinizde resmi bir makamın değilse de,  66 yaşında bir birikimin aktardıklarını bir abi tavsiyesi dinler gibi dinleyeceğim…
 
Ve sonra gerçekliğime döneceğim Türkiye Cumhuriyeti’nin Büyük Milletinin bir ferdi olarak;
 
Açlığa, muhannete muhtaçığa, işsizliğe, cahiliğe, imanın bile “piyasa sistemi” kurallarına tabi edilmesine, hani o Weber’in “Demir Kafesine”, “Yabancılaşmasına” Marx’ın… Sosyal dengenin başıma çöktüğü yaşamıma…
 
36 yaşındayım hala, yarın 3 yaşında ki oğlum;
“Batarken memleket sen ne yapıyordun baba” derse diyecek lafım olsun ve “Bu gün ülke için ne yaptın” dediğimde kendime, başımı yastığa koyacak yüzüm olsun diye yazıyorum hala…
 
66 yaşında bir birikimi yarın can kulağıyla dinleyeceğim …
 
Konuşma bitecek derdime çekileceğim.
 
 
 
Erdinç  AYDIN
 
erdinc.aydin@politikadergisi.com
 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.