"Çok Kültürlü Almanya"dan "Deutsch Über Alles"e...

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Geçtiğimiz ay Avrupa’nın siyaset belirleyicisi iki ülkesinde kimliklere ilişkin yeni düşünceler şekillendi. Öncelikle Fransa Cumhurbaşkanı N.Sarkozy, Fransa’da yaşayan Romanların, ülke değerleriyle bütünleşemediği gerekçesi ile sınır dışı edilmesi gerektiğini söyledi.

Avrupa Birliği’nin bütünleşme sürecinin bir ütopya olduğunu yeni anlayan bir milliyetçi Fransa ortaya çıktı. Bu söyleme destek ise, Türkiye ile “sıkı dostluk” ilişkileri geliştiren Almanya Başbakanı Angela Merkel’den geldi.

Avrupa’nın politikasında değişimler ortaya çıkmaya başladı. Geçtiğimiz aylarda Yunanistan’da yaşanan krizin etkilerini gidermek adına birlik üyesi ülkelerin öz gelirlerinden fedakarlık yapması gerçeği ile karşılaşması, Avrupa Birliği noktasında ciddi anlamda sarsılmalara yol açtı.

Birleşik Avrupa hülyasını Avrupa Kömür Çelik Topluluğu ile başlatan, üstelik bu oluşumun kurucuları olarak bilinen ülkelerin, bekledikleri AB ile karşılaştıkları AB arasında fark görmeleri, bu büyük hülyaya olan inançlarını sarsmış bir şekilde karşımızda durmaktadır.

Siyaset bilimciler ve sosyologlar, Sarkozy’nin sözlerini değerlendirmeye başlayacakken, bu kez Sarkozy’nin can yoldaşı Merkel tüm dengeleri alt üst etti.

Potsdam kentinde Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) partisinin genç üyelerine yaptığı bir konuşmada, 30-40 yıllık politika yanlışlıklarının kolay bir şekilde giderilemeyeceği, o zamanlardan başlayarak geliştirilen çok kültürlülük projesinin tam bir fiyasko olduğunu beyan eden Merkel, Avrupa siyasetinde çığır açtı. Çok kültürlü yaşam içerisinde “yan yana mutlu bir yaşam” sürme düşüncesinin işlemeyeceğini belirterek, göçmenlerin ülkenin değerleri ile bütünleşme aşamasında çaba sarf etmediklerini söyleyerek, hedef tahtasına Türkleri oturtmayı başardı.

Buna karşın Türkiye’den herhangi bir şekilde bir açıklama yapılmadı. Belki de ciddiye alınmadı. Oysa Merkel’in sözleri ciddi anlamda değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.

Yazının başlığının Deutsch Über Alles olması tesadüf değildir. Nazi Almanya’sında Deutschland Über Alles sık kullanılan bir propaganda sözüydü. Yani: Almanya her şeyin üstündedir. Burada esnetilen kısmı ise, ırk boyutudur: Alman, her şeyin üstündedir.

Almanya, Avrupa içerisinde ağır sanayi hamlelerini yapabilen yegane ülke olmuştur. Nüfus analizi yaptığımızda gençlikten yana sıkıntısı, tarih boyunca süren Almanya, işgücü talebini birçok farklı ülkeden karşılamıştır. Bu ülkelerin başında da Türkiye gelmektedir. 31 Ekim 1961 günü imzalanan anlaşma ile Türkiye üzerinden işgücü talebini resmiyete dökmüş bir Almanya, gelecek kuşaklar yaratma noktasında sıkıntı yaşayacağını o günün koşulları içerisinde görememiştir.

Bugün itibarıyla sayısı 2.5 milyon ile ifade edilen bir Türk gücü Almanya içerisinde yaşamına devam etmektedir. Üçüncü kuşak Türklerin 20’li yaşlara geldiği bir Almanya bu potansiyeli şüphesiz ki kendine tehdit görmektedir.

Almanya’da yaşayan üçüncü kuşak Türkler, Türkiye’ye ilişkin bir değer yargısı ile büyümemiştir. Üçüncü kuşak, öz dilini kullanmamakta, Türkiye’ye ilişkin gerçekçi bir değer yargısı içinde büyümemektedir. 2005 yılından beri, doğan Türk çocukların çifte vatandaşlığının kaldırılması ve doğan çocukların Alman vatandaşı sayılması ile de sorunu çözme noktasında adım atmayı düşünen Almanya, bir türlü istediği otoriteyi tesis edememiştir.

Avrupa’nın ana yapısına baktığımızda görülen Türk düşmanlığı ise açık açık dillendirilmemiş, örtülü politikalar ile sorun ilgili birimler nezdinde karşımıza çıkmıştır. Artan Türk düşmanlığının altında yatan bir diğer neden ise, AB ülkelerinin büyük kısmında sağ partilerin yönetime gelmesidir. Hristiyan isimli partilerin yönetime geçmesinin altında yatan ana gerekçe ise, İslamafobia (İslam korkusu)’dır. Özellikle, Alman ve Fransızların İslami değer yargısından anladıklarının Afganistan, Taliban, Irak ve İran olması da bu nefretin tetikleyici unsurlarındandır.

Türkiye’deki hükümetin de muhafazakar çizgide olması ve türbana ilişkin değer yargısının çok fazla öne çıkarılması ve özellikle de laiklik ile kavgalı bir görünüm vermesi de Türkiye’yi bu ülkelerin sınıflandırması içerisine sokmuştur.

Almanya’da Türklerin milletvekili olması, CEO olması, üst düzey görevlerde yer alması, sporda ciddi isimler çıkarması da üst kimliği Alman olan bir Türk imajı doğurmuş buna bağlı olarak da acaba bu Türklerin tüm kademeleri ele geçirdikten sonra “gizli” amaçlarını açığa çıkaracaklar mı, sorusunu safkan Almanların akıllarının bir kenarına takmıştır.

Almanların, son dönemde Türkiye’ye ilişkin uluslararası alanda yapılan son dönem çalışmaları yakından takip etmesinin altında da bu nedenler yatmaktadır. Kadın özgürlüğü noktasında dünya sıralamasında 126. sırada yer alan bir Türkiye, Almanya için ciddi bir takip ölçeği oluşturmuştur.

Yazıyı özellikle Almanya ölçeğinde ele aldığım için değerlendirmelerimin Almanya’yı detaylıca anlatması doğaldır. Artık, Almanya’da ortaya çıkan durum; Türklerin istenmeyen insan ilan edilmesi sürecine doğru gitmektedir. Bu görüş, bütünleşik Avrupa sisteminin dışında ülkesel milliyetçilik için bir ilk deney sahası olma özelliği taşımaktadır. Bir öngörüde bulunmak gerekirse, Alman hükümeti geleceğini düşünerek, Almanların çocuk yapma politikasını değiştirecek ve çok çocuklu bir aileyi teşvik edecektir. Bu sayede oluşacak yeni kuşak, Almanların oluşturduğu bir kuşak olacaktır. Yeni bir ulus inşası süreci ile karşılaşmamız çok olası bir sonuçtur.

Bu ulus inşasında, “Almanlar Her Şeyin Üstündedir” anlayışı çerçevesinde şekillenmesi ise kaygıyla izlenecek bir süreçtir.

Önce medeniyetler çatışıyor, ardından ulus inşa ediliyor. Biz ise, yedek kulübesinden olayları takip ediyoruz…

ilker.ekici@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.