Devlet Kapitalizmi Dönemi ve İşçi Sınıfı (1)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

   Günümüzde;  neo-liberal sömürünün altında ezilen “Türkiye işçi sınıfı”nın, sadece “Devletçilik-Devlet Kapitalizmi” (1932 – 1938)  döneminde sömürü altında bulunmadığı gibisinden tezler ileri sürüldüğünü görmekteyim. Türkiye’de işçi sınıfının sömürülmediği bir dönem olmamakla birlikte, elbette sömürünün yoğun yaşandığı ve diğer dönemlere göre sömürünün az olduğu süreçler yaşanmıştır.

   Devlet kapitalizmi döneminde de “işçi sınıfı”nın sömürüsü, diğer dönemlerle kıyaslandığında; göreceli olarak daha az olmasına rağmen, sömürü ortadan kalkmamıştır. Devlet kapitalizmi dönemindeki işçi sınıfının durumunu ortaya koymadan önce, toplumsal sınıf ve işçi sınıfı kavramlarını hangi anlamda kullandığımı belirtmeliyim.

   V. I. Lenin toplumsal sınıf kavramını şöyle tanımlar:

   Toplumsal sınıf deyince, üretimde, birbirine benzer bir rol oynayan, öteki insanlara karşı birbirleriyle aynı olan ilişkiler içinde bulunan kişiler topluluğu anlaşılır”. Demek ki toplumsal sınıf deyimi, ancak üretim ilişkileri düzeyinde bir anlam taşır.

   İşçi sınıfı ise, üretim araçlarına sahip olmadıkları hâlde onları kullanarak üreten, üretimi ve bölüşüm mekanizmasını denetleyemeyen, işgücünü satarak geçinmeye çalışan, emekçi yığınlardır.

   Ek olarak belirtmeliyim ki köylülük, bir sınıfsal köken değil, toplumsal bir kategoridir. Tarım işçileri proleter nitelikli iken, küçük üreticiler yarı proleter niteliklidir. Orta köylülük ve büyük toprak sahipleri ise burjuva niteliklidir ve konumuzun dışındadır.

   Bu tanımlamalara ek olarak, 1932–1938 dönemleri arasındaki mevcut iktisat politikası olan “Devlet Kapitalizmini” (Devletçilik) açıklama gereği duymaktayım.

   Devletçilik dediğimiz uygulamaya, devlet kapitalizmi ismini verirsek, konuyu daha net açıklama olanağı buluruz. Kapitalizmin amacı, nasıl sermaye birikimini sağlamak ise; devlet kapitalizminin amacının da aynı olduğunu söyleyebiliriz.

   Devlet Kapitalizmi, dünya ekonomisinde tarımsal ekonomiye ağırlık veren yarı sömürge durumdaki devletlerde ortaya çıkmış ve onları etkilemiştir. Devlet kapitalizmi uygulayan yarı sömürge devletlerin amacı, azgelişmiş ülkelerdeki geri kalmışlığın azaltılması için yerli sermayenin yabancı sermayenin boyunduruğundan kurtulması, yerli sermaye adı verilen milli burjuvazinin geliştirilmesini kendine görev addetmesidir.

   Artık tanımlamalarımızı yaptığımıza göre bu dönemdeki işçi sınıfının rolünü incelemeye geçebiliriz.

   Türkiye’deki kurucu kadronun, sınıf yapısına bakış açısını incelememiz çok önemlidir. Zira her yeni kurulan ülkenin başında bulunanlar (kurucu kadrolar), kendi bakış açısına göre belirli sınıfları desteklemektedirler. Zaten devlet dediğimiz olgu, desteklediği sınıf üzerinde gelişir ve büyür. Türkiye Cumhuriyeti ise kurulurken sınıfsal yapıyı reddetmiştir.

   Mustafa Kemal kurucu kadroların sınıfsal yapıya olan bakış açısını kısaca şöyle belirtmiştir:

   “İşte bu sebeplerden dolayıdır ki, biz bu ve bundan evvel ki nazariyeleri memleket ve milletimiz için uygun görmüyoruz. Biz memleket halkı fertlerinin ve türlü sınıf mensuplarının yekdiğerine yardımlarını aynı kıymet ve mahiyette görürüz; hepsinin menfaatlerini aynı derecede ve aynı eşitlik hissiyle teminine çalışmak isteriz. Bu tarz, milletin umumi refahı, devletin bünyesinin kuvvetlenmesi için daha muvafık olduğu kanaatindeyiz.”

   Mustafa Kemal’in açıklamalarından da anlaşılacağı ve daha sonrada dile getirildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadroları, Türkiye’yi imtiyazsız-sınıfsız-kaynaşmış bir kitle olarak tanımlamışlardır. 1930’lu yıllarda; Serbest Fırka olayı ve rejim karşıtı hareketlerin artması üzerine bu tezden vazgeçilmiş ve tarım burjuvazisinin hâkimiyetinin egemen kılındığı bir sınıfsal yapı oluşturulmuştur.

   Sınıfsız yapının çökmesiyle birlikte Korporatist Devlet İdeolojisi uygulanmaya çalışılmıştır.

   Korporatist devlet ideolojisini “Feroz Ahmad” şöyle tanımlar:

   “İşçiyi, patronun; köylüyü, toprak sahibinin karşısındaki saflarda, yatay ittifak grupları halinde organize eden kapitalist toplumun sınıfına dayalı düzen yerine, korporatizm; toplumu çeşitli dikey gruplar halinde organize edecek, bu arada gruplar arasındaki ayrılık ve çatışmalar toplumun tepesindeki tarafsız devlet tarafından çözüme kavuşturulacaktı.”

   Dönemin Liman şirketi müdürü “Ahmet Hamdi Başar”, Halk Fırkası Genel Sekreterliği’ne resmi müracaatta bulunarak, işçilerin sömürülmesinin önlenmesini istemiştir. A.Hamdi Başar ayrıca işçi kullanma işinin müteahhide verilmesi yönteminin kaldırılmasını istediğini ve bunun devlet politikasının bir prensibi olması gerektiğini söylemiştir.

   Ahmet Hamdi Başar, bu konudaki görüşlerini Atatürk ve İsmet İnönü ile geçen uzun görüşmede şu şekilde aktarmıştır:

   İstanbul'da liman amelesi bile Serbest Fırka'ya rey veriyor. Çünkü bu amele Halk Fırkası namına istismar ediliyor. (sömürülüyor) Amelenin bir cemiyeti (sandığı) vardır. Bu cemiyet (sandık) onları korumak, hastalarına bakmak, muhtaçlarına yardım etmek için kurulmuştur. Amele yevmiyelerinden kesilen yüzde beşler buraya verilir. Cemiyetin başına Halk Fırkası tarafından reis, idare heyeti azası ve kâtip diye birtakım adamlar konmuştur. Reis filan vekilin tanıdığı bir eski şeyhtir. Katib-i umumi mazul (azledilmiş) bir mülkiyet memuru, azalardan biri falanın akrabası, diğeri de falanın kayırmasıdır. Reis dört yüz lira, azalar ikişer yüz lira aylık alırlar. Amelenin bıraktığı yüzde beşler bu maaşlara bile yetişmediğinden, yardım işini mecburen Liman Şirketi üstüne almış; cemiyet sadece bir yeyinti yeri olmuştur. Cemiyete kayıtlı olmayan ameleye iş verilmez. Onun için evinde çocuğu ilaç beklerken amele, Cemiyet ismi verilen tufeyli (asalak) istismar yuvasını Halk Fırkası'nın kendisi olarak görüyor ve ilk fırsatta bundan kurtulmak için Serbest Fırka'nın kucağına düşüyor.

   Bu vaziyet yalnız liman amelesi değil, bütün amele için aynıdır. Gündelikleri ve kazançları, onlara ve ailelerine en sefil şartları bile korumaktan uzak olan bu zavallıların bugün Halk Fırkası namına istismarları acınacak bir hal almıştır.” (Devam edecek)

   Not: Uluslararası işçi sınıfının bayramını yürekten kutlarım.

 

Evren ÇAVUŞOĞLU

 

 

 

  

[Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 14’te yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 14’ü indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.