Devrimin Ruhu—Deniz

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Sevda EĞER

   “Biz 50 sene evvel Kurtuluş savaşı vermiş bir ülkenin çocukları olarak Kurtuluş Savaşı’nın gerçek tahlilini yapmaya her zaman için muktediriz. Biz yine çok iyi biliriz ki Türkiye Kurtuluş Savaşını yapmak için Samsun’a çıkanlara İstanbul örfi idaresince ve mahkemelerince idam cezası verilmiştir. Ve yine bilmekteyiz ki, Osmanlı İmparatorluğu yüzlerce generalinden ancak birkaç tanesi Kurtuluş savaşına iştirak etmiştir. Ve yine bilmekteyiz ki Kurtuluş Savaşı yapıldığı sırada İstanbul’da bulunanlar bunları yapanlara eşkıya demiştir.<?xml:namespace prefix = o />

  “İkinci Dünya savaşı sırasında faşizme hayır diyen gençler, ilerici gençlerdi. Ve 28 Nisan 1960 tarihinde özgürlük savaşı veren gençlerdir. Amerikan emperyalizmi tarafından İnönü hükümetten düşürüldüğünde protesto gösterisi yapan gençler, ilerici gençlerdir. Anayasa’ya Bağlılık Mitingi’ni de bizler yaptık. O günün mitinginde iktidarın kiralık adamlarından ve polisinden dayak yiyen de gene bizlerdik.

   Gerçekler örtülmek isteniyor. Mustafa Kemal’e gerçekten sahip çıkanlar varsa onlar da bizleriz. Onun İstiklal-i tam prensibini ve onun İstiklal-i tam Türkiye idealini yalnızca biz devam ettiriyoruz.

   İddia makamı bizim vermekte olduğumuz Bağımsızlık Savaşına karşıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na karşı, reformlara karşı ve bu nedenle bizim Anayasa’yı ilgaya teşebbüs ettiğimizi ileri sürmektedir. Çünkü Süleyman Demirel hala ortada gezmektedir. Kudreti yetiyorsa Süleyman Demirel hakkında aynı şekilde dava açsın, onlar 36 milyonluk ülkenin bütün yükünü 20 gencin üzerine yıkmaya alışmışlardır.

   Süleyman Demirel’in Anayasa’yı ihlaline, despotizmine ve ülkeyi Amerika’ya satmasına ses çıkarılmadı. Ve meydanlarda bunlara karşı bizler dövüşmek zorunda kaldık, bizler kurşunlandık. Ve sonunda idam isteğiyle buraya getirildik.

   Türkiye’nin bağımsızlığından başka hiçbir şey istemedik ve hayatımızı bu yola koyduk.

   Varlığımızı Türkiye halkına armağan ettik. Bunu aksini iddia edenler vatan hainidir.

   Bizim düşmanlarımız, Amerikan emperyalizmi ve onun yerli işbirlikçileridir.

   Bizim kişi güvenliğini, mülkiyet hakkını, egemenlik ilkelerini milli bütünlüğü bozmak için harekete geçtiğimiz iddiaları vardır.

   Kişi güvenliğini ihlal edenler kimlerdir? Bunu evvela tespit etmemiz lazım. Karakollarda işkence gören bizler olduk. Meydanlarda kurşunlanan bizler olduk. Bakanların emriyle içeri atılanlar bizler olduk. Buna rağmen kişi güvenliğini bozan olmakla itham ediliyoruz. Asıl kişi güvenliğini bozanlar ise serbestçe meydanlarda dolaşmaktadır.

   Mülkiyet hakkını ortadan kaldıracağımız iddia ediliyor. Bizatihi Anayasa mülkiyet hakkını toplum yararına kısıtlamıştır. Mutlak mülkiyet hakkı tanımamıştır. 50 köye sahip bir toprak ağasını Anayasamız kabul etmez.

   Milli bütünlüğe karşı çıkmakla suçlanıyoruz. 101 tane Amerikan üssünün bulunduğu ülkede milli bütünlüğü bozmak istemekle itham edilmemiz gülünç olmaktadır.

   Mustafa Kemal sağ olsaydı bu gün çok şaşırırdı. İddianame baştan beri sırf kelle istemek maksadıyla hazırlanmıştır. Hukuki kıymet ve değerden mahrumdur. 21 yılın hesabını 21 gençten sormak maksadıyla ve suçluların telaşı içerisinde hazırlanmış bir iddianamedir.

   Türkiye’nin bağımsızlığından başka bir şey istemedik. Ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı da ölümden korkmuyoruz. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün ve ancak onlar kendi canlarının telaşına düşsün. Ve ben, 24 yaşındayken, kendimi Türkiye’nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum. ‘’ Deniz Gezmiş-Savunma (Kısaltılmıştır)

   **

   1961 Anayasası, Menderes’in zorba hükümdarlık anlayışından sonra adeta yalancı bahar coşkusu yaratmış iken demokrasiye hasret memleketin yurttaşlarında, buzdağının görünmeyen kısmı homurdanıyordu aynı memleketin temellerinde.  Menderes ve dava dostları yargılanmıştı yargılanmasına ancak; öncesinde imzalanan ve günümüzde bile hala gerçek nüshalarına ulaşılamayan, birçoğunun hala içeriği bile tam olarak anlaşılamayan uluslararası anlaşmalar, protokoller vardı. Ekonomi yerle bir olmuştu. Tarikatçılık hızla gelişimini sürdürürken, faşist milliyetçilikte siyasi destekle sağ sol çatışmalarını körüklemekteydi. NATO, SEATO -dolayısında - CENTO anlaşmalarının ağır yükümlülükleri, özellikle üniversiteli gençlerin deşifreleriyle hızla gün yüzüne çıkmaktaydı. Üniversitelere uygulanan yoğun baskı ve öncesinde gerçekleşen SBF ve Hacettepe Üniversitesi’ndeki kanlı olaylar, işkencede ölen, gözaltında kaybolan, sokakta vurulan gençlerin sayısının giderek artması, tarafları silahlı çatışmalara sürükledi. “Deniz”lerin yargılanmaları da işte böyle bir ortamda başlamış oldu.

   Davanın en önemli gerekçesi, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) kurucusu olan Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının TCK’nin 146. maddesini ihlal ettikleri idi. Ve savcı Baki Tuğ’un isteği bu suç bağlamında idamdı.

   16 Temmuz 1971 tarihinde Altındağ Veteriner Okulu binasında Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığında Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Mahkemesinde başlayan yargılamalar 9 Ekim 1971 günü sona erdi. İdam cezalarının infazı için meclis oylaması mecburiyeti, talimatlara göre -mecburiyetten- karar veren hakim ve savcılardan vebali alıp, bizatihi sorumluların boynuna atmış oldu.

   24 Nisan 1972 günü TBMM’de yapılan oylamaya 115 milletvekili katılmadı. Katılmayanlar arasında Necmettin Erbakan, Osman Bölükbaşı bulunuyordu. İsmet İnönü, Bülent Ecevit siyasi suçlarda idam olmaması gerektiği savıyla “hayır” oyu kullandı. Toplamda 276 kişinin “evet” oyuna karşın 48 kişinin “hayır” demesi sonucu değiştirmedi. İdam edilmelerine el kaldırarak onay verenler arasında Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş, Nahit Menteşe, İsmet Sezgin ve Necmettin Cevheri de bulunmaktaydı.

   Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan ve arkadaşları yaptıkları eylemlerden çok, yapma ihtimali öngörülen eylemleri ile yargılandı. Ancak onları sevenler, onları anlayanlar, hatta anlamayıp sadece hayran olanlar, sevenler hem de sebepsiz sevenler ve daha bilmem kimler tarafından hatıraları daima yaşatıldı.

   Yaşlarından beklenmeyecek cesaretleri mi, darağacına giderken bile umutla soğuk avluda çınlayan “Yaşasın tam bağımsız Türkiye” sözleri mi bilinmez… Ama bilinen o ki; onlar, birinin boynunda kolye, birinin dilinde bir türkü, birinin evladına verdiği bir isim, bir başkasının duvarında bir resim olarak yıllarca acı ama gururla yaşatıldı. Herkes iyi bildi ki onlar devrimciliğin olanca ateşiyle yanarken aslında kötü ve yanlış hiçbir şey yapmadı.

 

iletisim@PolitikaDergisi.com

 

 

  

[Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 14’te yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 14’ü indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.