Diktatör!

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Medyada görüyor, duyuyoruz. Başbakan için diktatör diyenlerin sayısı hızla artıyor. Acaba başbakan gerçekten diktatör mü? Kendisine sorarsanız değil. Bir konuşmasında hakkında yazılanları ima ederek “eğer ben diktatör olsam siz bunları yazamazdınız”, diyor.

Bu ifade onun diktatör olup olmadığını anlatmıyor ama günümüzde değil de en az yüz yıl evvelinde yaşadığını kanıtlıyor. Her nefeste evrim yapılan hız dünyasında örneği hala bir zamanların diktatörleri olan Hitler ve Mussolini. Oysa ister istemez her şey gibi rejimler de evriliyor.

Eski diktatörler, yanlarındaki bir avuç yönetici ve polisle ülkede astığını asıyor, kestiğini kesiyordu. Bu gün durum pek de öyle değil. Diktatörün rejimini sürdürebilmesi için kendini destekleyen veya susup görmezden gelen halk kitlesine ihtiyacı var. Bu kitle ne kadar büyük olursa diktatör o kadar sakin oluyor. Taraftar sayısı azaldıkça hele hele birileri diktatörün tatlı işlerine çomak soktukça asabileşiyor, asıp kesiyor. Tabii ki bu asıp kesme işini uluslar arası ilişkilerden dolayı bazı kılıflara sokmaya çabalıyor. Genellikle bu işi polis müdahalelerine, çatışmalara monte etmeye çabalıyor.

Bizim başbakan diktatör mü değil mi? Bunu anlamaya çalışmak için olaylara bir göz atalım. 17 Aralıkta yargı başbakanın ve yanındakilerin çocuklarının karıştığını iddia ettiği bir yolsuzluğu soruşturmaya yeltendi.  Demokratik bir ülkede ne olurdu? Bu soruşturmanın selameti açısından o çocukların babaları derhal görevlerinden istifa eder, yargı da şaibesiz biçimde ve hızla soruşturmasını yapar, durum açıklığa kavuşurdu.

Bizde ise ne oldu? Yargı, polis hallaç pamuğu gibi atıldı. Karar noktalarına başka yargıçlar, savcılar getirildi ve soruşturma kapatıldı. Bu işlerin olduğu rejimlere acaba hangi isim yakışır dersiniz.

Tabii kılıf lazım demiştik. Paralel devlet, darbe falan gibi bir yığın maske olayların üzerine takıldı. Bunlara kimler mi inandı? Sadece fanatik yandaşlar, çıkar bekleyenler, şark kurnazları. Başbakanın bunca çabası onbir yıl içinde oluşturduğu taraftarlarını kaybetmemek içindir. Taraftarların hızla eridiğini gördüğü için sinirlenmekte ve daha kötü işler yapmaktadır.

Oysa tarih şu yerel seçimlere giderken onun önüne muhteşem bir fırsat çıkarmıştı. Berkin Elvan’ın ölümü.

Başbakan eğer oylarının güneşte kalan kar gibi hızla eridiğini görüp öfkelenmese bu olayı çok güzel kullanabilirdi. Hazır onbir yıllık koalisyon ortağı cemaatin üzerine bütün suçu yıkmışken, gösterilere polis müdahalesi ile değil de kendisi de katılarak halka demokrat olduğu izlemini verebilir di. Hatta göstermelik bir soruşturma açtırıp “sorumlular cezalandırılacak” diyebilir di. O zaman halkın gazı alınır, gösteriler birkaç saat içinde biterdi. İnanıyoruz ki böylesi bir davranış, önemli bir kesimi cemaat hakkındaki görüşleri doğrultusunda ikna edebilirdi.

Başbakan ve danışmanları bunu düşünemediler mi? Mutlaka düşünmüşlerdir. Ancak korku, kibir, kendini herkesin ve her şeyin üzerinde görme buna engel oldu. Bunun yerine halka polis vasıtası ile saldırarak kimi politikacıların dediği gibi bir provokasyon çabası içinde olduğu izlenimini yarattı. Vereceğim şu link birçok şeyi çok daha iyi açıklıyor. http://video.sozcu.com.tr/2014/video/haber/izmirde-sokak-ortasinda-polis-teroru.html

Bozuk bir saat bile günde iki kez doğruyu gösterir. Bu itibarla hükümetin pek tabii ki yaptığı olumlu işler de olacaktır. Ancak kısa bir süre içinde çürüyen, tam karşıtı çıkan beyanlar çok büyük bir kesimin bunlara güvenini, inancını sıfırlamıştır. Gösteri olayları sırasında mahalle halkı ile göstericiler arasında çıktığını polisin iddia ettiği bir çatışma sonucu göstericilerden biri silahını çekip zavallı vatandaşı vurmuş, öldürmüş. Polis böyle diyor. Kim inanıyor? Pek inanan olduğunu sanmıyoruz. Başta başbakan olmak üzere hükümet yetkililerine olan güvensizlik insanların güvenmeleri gereken polis bildirilerine bile güvenmesini önlüyor. Hemen aklımıza gezi olaylarında ortaya çıkıveren eli sopalı, satırlı ve polis tarafından hoş görülen adamlar geliyor.

Diktatör rejimlerinin bir özelliği de kendi adamlarını kutsamaktır. Çok çarpıcı bir örnek bu günkü gazetelerden. “Korkulan oldu. Bir polis memuru şehit oldu, bir vatandaş öldü”. Allahtan her ikisine de rahmet, ailelerine sabır dileriz. Ancak olaya bir de bu diktatör rejimlerinin kutsama merakı açısından bakalım.

Şehit nedir? Kutsal bir ülkü veya inanç uğruna ölen kimse .

Kurana göre ise: “Öyle ise, dünya hayâtını âhiret karşılığında satan (o bahtiyar)lar Allah yolunda savaşsınlar! Artık kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galib gelirse, bunun üzerine ileride ona (pek) büyük bir mükâfât vereceğiz.” (Nisâ, 74)

Peki, en doğal hak olan, anayasamızda yeri olan demokratik bir gösteriyi başbakanın veya adamlarının emri ile yok etmeye çalışan, çok tehlikeli olduğu halde plastik mermi ve biber gazı kullanan, halka kullandığı bu biber gazının tesiri ile ölen birinin şehitlikle bir ilgisi varmı acaba?

Taraftarlara sorarsanız nereden çıktığı malum lafları ederler. “O görev şehididir”.

Pekâlâ, görev yaparken ölenler şehitse, bir futbol maçında kalp krizi geçirip ölen oyuncu da şehit midir? Veya olayları protesto için sokağa çıkan bir vatandaş ölürse şehit midir? Bunu başka her işe uygulayabilirsiniz. Yoksa polis veya asker olmak kendi başına şehit olmak için yeterlimidir?  

Bütün bunları ölen memurumuzu küçümsemek için söylemiyoruz. Tam tersi insan hayatı en yüce değerdir. İnsan hayatına kastetmek, en büyük cezayı gerektiren suç olmalıdır. Çünkü aklınıza gelen her şey sadece insan varsa vardır. Bu konuyu diktatörlük rejimlerinin veya özentilerinin kullandığı şeyleri deşifre etmek için söyledik.

Sahi, ne dersiniz? Bizim başbakan gerçekten diktatör mü?

 

Cem Osman TAMTÜRK
cem.tamturk@politikadergisi.com

Yorumlar

Bu "diktatörlük" lafzının

Bu "diktatörlük" lafzının yarısı doğru! Kime diktatör? Fikirlerini yazamayanlara! Kimler fikirlerini yazamıyor? Yandaşlar! Ben "diktatör"ün yandaşlar üzerinde diktatör olduğu kanısındayım. Nitekim çıkan tapelerde görüyoruz: Birine telefon edince adamların dilleri tutuluyor. "Şu yazarı at"  deyince atıyor, yazıyı kaldır deyince kaldırıyorlar. Elbette yazma deyince de yazmıyor, yazamıyorlar. Selâmlar...

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.