Diyelim ki, “Evet” Çıktı…

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Diyelim ki, sandıklardan “evet” çıktı Sayın Başbakan?
Ne yapacaksınız?
 
Meclis, sizin bir işaretinizle dilediğiniz kanunları bir çırpıda çıkartıyor…
Zaten hükümetinizin tek hâkimi ve egemeni de sizsiniz…
 
Anayasa Mahkemesi artık, Anayasa’ya aykırı olarak meclisten geçirilen kanunları denetleyemeyecek, iptal edemeyecek; düzeltemeyecek.
 
Anayasa Mahkemesi artık sizin eylem ve işlemlerinize de hukuka uygun mu; yoksa değimli, diye irdeleyemeyecek…
 
İdare mahkemeleri ve Danıştay da bundan böyle Bakanlıklarınızın, kamu kurumlarınızın yasalara aykırı eylem ve işlemlerini iptal edemeyecek…

 
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da, Adalet Bakanlığı’nın direktifleri dışında karar veremeyecek, işlem yapamayacak…
 
Tek güç ve tek irade siz olacaksınız; sadece ve yalnızca, siz!..
 
Ve ülkeyi dilediğiniz gibi, keyfiniz istediği şekilde [tıpkı bir padişah gibi] yönetebileceksiniz… Hatta dilerseniz, halifeliği bile getirebilir; ikinci bir elbise olarak sırtınıza geçirebilirsiniz…
 
Var mı bütün bunların oluşmasına mani olabilecek bir hukuk düzeni?..
Yok!
 
Peki, sonra ne olacak?
Bu işin sonu nereye varacak?
Hiç hesabını yaptınız mı, Sayın Başbakan?
Dünyada kalıcı olmuş bir diktatörlük biliyor musunuz?
 
Devlet’in yürütme, yasama ve yargı erklerini tek elde toplayarak saltanat sürmüş olan o azametli diktatörlerin kaderini bilmiyor musunuz?
 
Dış merkezlerden gelen talimatlarla, Dünya’da emperyalizme karşı ilk milli kurtuluş mücadelesi vermiş olan bir halkın uzun süre yönetilemeyeceğini görmüyor musunuz; anlamıyor musunuz?
Nasıl oluyor da getirmeye çalıştığınız bu baskıcı yönetim tarzını halka uzun süre demokrasi diye yutturacağınızın hayalini kurabiliyorsunuz?
 
Sizin gibi zeki, oldukça kurnaz ve hatta sarı defter üstüne de olsa, hesap kitap bilen birisi, nasıl bu denli büyük bir hata yapabiliyor? Tarihin şaşmayan akıntısına karşı [inatla] kürek çekmeye kalkışıyor?
 
“Bir nehirde iki kez yıkanılmaz,” demiş eski bir Yunan filozofu…
Çünkü ikinci kez içine girdiğiniz su, artık bir önceki su değildir…
 
“Bir nehrin kaynağına doğru uzun süre yüzemezsiniz,” demiş uzak doğulu büyük bir adam…
Yorulursunuz, bezersiniz ve sonunda nehrin sizi sürükleyeceği bataklığa doğru ters takla gidersiniz…
 
Çünkü nehir akmaktadır, Sayın Başbakan…
 
An değişmekte, süre geçmekte ve ne yaparsanız yapın halk bilinçlenmekte… Olanı biteni [biraz geç de olsa] görmekte ve anlamaktadır…
 
Bir süre için yanar ateşlediğiniz mum…

Sonra eriyecektir.

Sonra, yâdsı namazı vakti gelecek ve elbet sönecektir…
Bir başlangıç varsa Sayın başbakan, bir son da vardır!
 
Biz ulusça [ve siz] bu sürecin hangi noktasındayız? Önemli olan budur…
Bir ülkenin halkı giderek açlığa doğru hızla yol alıyorsa…

Bir ülkenin tüm milli servetleri yabancılara pazarlanmış, sıfırı tüketmeye çeyrek kalmışsa…
Bir ülkenin borcu ve cari açığı süratle büyüyor ve milli geliri gittikçe küçülüyorsa, harç bitmek üzeridir Sayın Başbakan… Yapı paydos edilmek üzere!
 
Bu gerçeği hiç kimse değiştiremez!
 
Dini inançları istismar üzerinden siyaset yaparak nesnel gerçekleri aşamazsınız…

Bir süre dayanırsınız, borç harç… Sonra?
Sonra mafiş Sayın Başbakan, sonrası mafiş…
 
Sizi yargılayacak hâkimleri de seçseniz, yasamayı, yürütmeye katıp, üstüne yargıyı da serpiştirseniz… Nafiledir Sayın Başbakan, nafile…
 
Söyledik… Söylüyoruz:
 
- Nehrin kaynağına doğru yüzülmez… [Ve]
- Bir nehirde iki kere yıkanılmaz!..
 
Çünkü süreç…
Çünkü değişim…
Çünkü diyalektik!
Çünkü dünya böyle Sayın Başbakan!
 
Gelişmeyi duraklatabilirsiniz bir süre amma…

Asla durduramazsınız!
 
Faruk.haksal@politikadergisi.com
 

Yorumlar

tarih intikam alıcıdır, ve intikamını alacaktır !

evet tarihte hiçbir kalıcı diktatörlük olmamıştır ve olmayacaktır.
teşekkürler faruk bey.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.