Ergenekon Cinayet Örgütüymüş

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Bilgin Türk

 

   14 Mart’ta İlhan Selçuk, Doğu Perinçek ve Kemal Alemdaroğlu’nun sabaha karşı gözaltına alınmasıyla zirve yapan Ergenekon soruşturması, 1 Temmuz’da benim de dergimizin birinci sayısındaki yazımda belirttiğim üzere; göz altıların devam edeceğini, hatta 1 Temmuz’da gözaltına alınan Şener Eruygur’un gözaltına alınacağını hatırlarsanız daha 3 ay öncesinde söylemiştik. Tabiî o yazıyı tekrar okursanız, Şener Eruygur’un ve diğer kişilerin gözaltına alınacağını biz değil karşı cenaha mensup köşe yazarcıkları söylemişti. Nasıl İlhan Selçuk’un 14 Mart’ta gözaltına alınacağını 2006 yılında söyledilerse, Şener Eruygur’un ve diğer kişilerin gözaltına alınacağını 3 ay öncesinden söylediler.

   O günde kendi görüşümüzü söylediğimiz gibi, bu Ergenekon soruşturması AKP’nin kendine engel bütün unsurları temizlemek için devletin elindeki bütün güçlerini kullanmaya çalışması olarak karşımıza çıkıyor. Ele avuca alınacak bir suçlama yapılmadan insanlar gözaltına alınıyor. Hatta Ergün Poyraz gibi 47 kişi bir yıldır cezaevinde yatıyor. Tabiî ki biz burada yargıya müdahale etmek gibi bir amaç içinde değiliz; fakat iddianame hazırlanana dek insanların gözaltında tutulması ve son olarak Ümraniye’de ele geçirilen bombaların, sözüm ona tehlikeli olmasından dolayı, imha edilmesi kuşkusuz hepimiz kafasında bir takım sorular uyandırdı;

 

   • Bombalar gerçek değil, maket bombalardı ‘tehlikeli diye imha ettik’ sözüyle tek somut kanıt olarak gösterilen bombaların gerçek olmadığının üstü mü örtüldü?

   • Hiçbir suç olayında delil veya kanıt oluşturacak kâğıt parçası bile yok edilemezken, 27 el bombası nasıl olur da imha edilir?

   • Adalet Bakanı 27 el bombasının bu soruşturmanın temel dayanağını olduğunu bilmesine rağmen, el bombalarının imha edilmesine izin vermesi ise evrensel nitelikte bir skandaldır ve derhal Adalet Bakanı’nın istifa etmesi gerekir

   Ergenekon soruşturması, hukuksal skandalın yanında diplomatik skandala da neden oldu. Avrupa Parlamentosu (AP) Ergenekon cinayet örgütü hakkında karar aldı. Daha Türkiye’de bile ne olduğu bilinmezken, bu olay için AP’nin üstelik cinayet örgütü diye bahsetmesi kafalarda birçok soru uyandırdı;

 

   • AP’ye davasını bile geçtik, iddianamesi bile hazırlanmayan bir soruşturmanın bir cinayet örgütü olduğunu kim veya kimler söyledi?

   • PKK’yı bile terör örgütü listesine almayan AP, Ergenekon cinayet örgütü diye nitelendirdiği Ergenekon soruşturmasını terör örgütü olarak tanımlaması çifte standartlık değil midir?

 

   AP’nin böyle bir karar alması hâlâ iddianamesi kamuoyuna açıklanmamış olan Ergenekon soruşturmasının Atatürkçü ve laik diye ayırdıkları kesime karşı bir susturma operasyonu düşüncesini güçlendirdiği gibi, AP’ye iç sorunlarımız hakkında servis yapılması ise diplomatik olarak çok daha vahim ve skandal bir olay olarak karşımıza çıkıyor. Nitekim Ergenekon soruşturmasında karşı cenaha ait gazetelerde çıkan haberler de yazılan yazılar da kimin ismi geçiyorsa kim veya hangi kurum ve kuruluş hedef gösteriliyorsa, soruşturmada ya o kişiler gözaltına alınıyor ya da o kurum ve kuruluşlara doğru soruşturma genişletiliyor.

   Ergenekon soruşturmasında daha vahim, daha utanç veren durum ise; karşı cenaha ait gazetelerdeki haberlerin, ülkemizin saygın gazetelerinde neredeyse manşetten verdiği haberlerde ‘söyleniyor, deniliyor, öne sürülüyor, ileri sürülüyor’ şeklindeki hiçbir belge ve güvenilir kaynaklara dayanmayan bilgilerle haber niteliği olarak halkımızın önüne sürülmesidir. Türk basının adına tarihine utanç olarak geçiyor olmasıdır.

   Nitekim dergimizin 5 Nisan 2008’de çıkan ilk sayısında yazdığım yazı da o dönem köşe yazılarıyla dikkat çeken Fehmi Koru’nun verdiği isimlerin Ahmet Taşgetiren’in yazılarından alındığını sizlerle paylaşmıştım. Hatta orada İlhan Selçuk ve Şener Eruygur darbecilikle suçlanıyordu. Hatta Ahmet Taşgetiren daha ileri gidip, 10.Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’i de darbecilere yardım etmekle suçluyordu. Ergenekon soruşturması kapsamına Ahmet Necdet Sezer’inde alınmasını istiyorlardı.

   Kuşkusuz ki karşı cenah 10.Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’e karşı çok büyük bir kin ve nefret besliyor. Yine 11.Cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 oy şartını ortaya atan Sabih Kanadoğlu’na da çok büyük bir kin beslediklerini görmemek safdillikten başka bir şey olamaz.

   Zaten şu anda karşı cenaha ait gazeteci diye geçinen yazarcıkların iki sancısı var. Bunlardan birincisi; Ahmet Necdet Sezer, diğeri ise Sabih Kannadoğlu. Cumhurbaşkanlığı döneminde şeriat yolunda AKP’ye engel olduğu için Sezer’in, 11. Cumhurbaşkanlığı seçimde 367 oy şartını ortaya atarak AKP’nin hayallerini suya düşüren Sabih Kanadoğlu’nun Ergenekon soruşturması kapsamına alınmamasına boğuk bir sesle inleyerek dillendirmeye çalıştıklarını görmekteyiz.

   Ergenekon soruşturmasıyla Ahmet Necdet Sezer’i ve Sabih Kannadoğlu’nu susturmak isteği karşı cenaha mensup yazar ve gazetelerde soruşturma kapsamına alınması yönünde işaret eden habere rastlamıyor değiliz. Hatta 1 Temmuz’da Turan Çömez’le birlikte Sabih Kanadoğlu’nun da arandığı haberleri bazı haber ajanslarına düşmüştü. Bu kaos ortamında aslında soruşturma için Sumru Çörtoğlu’ndan tutun Tansel Çölaşan’a, Emin Çölaşan’dan Bekir Coşkun’a, Vural Savaş’tan Hikmet Sami Türk’e, Serdar Akinan’dan Abdullatif Şener’e kadar isimler verilebilir. Hatta bu isim listeleri uzayabilir.

   Aslında Ergenekon soruşturması kapsamında değinilmesi gereken bir konu da bu soruşturmanın Başbakan Erdoğan’ın tasfiye edilme operasyonu da denilebilir. Şöyle ki Erdoğan’ın kapatma davasına karşın sırtını Ergenekon soruşturmasına dayaması ve soruşturma kapsamında gözaltına alınan kişilerin, gözaltına alınış biçimi ve nedenlerinin faturası Erdoğan’a kesilmesi, Erdoğan’ın başbakanlıktan tasfiyesine zemin hazırlıyor olmasıdır.

   Yine geçen sayıdaki Avrasya’daki doğalgaz savaşları kapsamında İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth’in Türkiye gelme sebeplerinden birinin de yeni başbakanın kim olacağının nabzını tutmak olduğunu daha sonra satır aralarından öğrenmiştik. Yani uluslararasında da Türkiye’de yeni bir başbakan olacağı görüşü var.

   Her ne olursa olsun, bu kaos ortamında herkes ilk önce iddianamenin açıklanmasını beklemelidir. Daha sonra şayet gözaltına alınan kişiler suçsuzsa başbakandan bakanlara kadar herkes üstüne düşeni yapmalı ve derhal istifa etmelidir. Ola ki gözaltına alınan bu kişiler suçluysa haklarında gerekli cezai uygulama sonuna kadar yapılmalıdır. Ama tabiî birkaç kişinin işlemiş olduğu bir suçu büyük bir kitleye yüklemeden bu işi yapmalıyız. Yoksa bizi Yugoslavya’dan dağılan bugünkü Balkan ülkelerinden bile daha çok ayrıştırırlar.

 

iletisim@politikadergisi.com

 

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.