Bu Yazılar da İlginizi Çekebilir!
- Yılmadan ,Usanmadan Anlatacaklarım Vardır Benim
- Ortada Toplu Mezar Yok
- Gerçeklere Fransız Kalmak
- PKK ve Ermeni Dönmeleri Kim?
- Ermeni İddiaları Ne kadar Doğru
- Türk-Ermeni yakınlaşması neden isteniliyor?
- Ermeni Soykırımı Konusu Kabak Tadı Vermedi mi?
- Ermeni Meselesi Tartışmalarına Dair Notlar
- Ermenistan İran İlişkisi
- 24 NİSAN SENDROMU!
- Diaspora Karşısında Türk Duruşu
- Hocalı Soykırımı
- Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre Ermeni Sorunun Ortaya Çıkışında Fransa'nın Rolü
- Büyük Ermenistan Ülküsü
- 1915 Ermeni Tehciri (Relocation)
Ermenistan Meselesi
Değerli dost ve Silah arkadaşlarım, Fransız Ulusal Meclisi “Ermeni soykırımı inkarına ceza” getiren yasa tasarısını bu gün, yani 22 Aralık 2011 tarihinde görüşecek ve büyük bir olasılıkla da yasa kabul edilecektir. Hal böyle olunca zamanında canlı tutmaya çalıştığım Ermeni Meselesini siz sevgili dostlarıma tekrar hatırlatmayı önemli bir görev addediyorum..
Ermeni Meselesi tezim; gerçeği yansıtan doküman ve kitaplardan yaptığım alıntılar ve yaşam boyunca elde ettiğim tecrübeler ışığında sizlere sunulmuştur. Dikkate alacağınıza inancım tamdır..
1915 olaylarını ‘soykırım’ diye niteleyen tasarı hatırlarsanız 10 Ekim 2007 tarihinde Amerikan temsilciler meclisi Dış ilişkiler Komitesinde görüşülüp, 21 rette karşı 27 evet oyuyla komiteden geçti.. Haklılığımızı ispat etmekte gösterdiğimiz basiretsizlik nedeniyle maalesef anılan gün (1915 Ermeni?!!!!) Türk milletinin üzerine kara bir leke olarak yaftalandı.
Yıl 1917... 1. Dünya savaşında ordumuz doğu cephesinde Ruslara karşı savaşırken Bolşevik ihtilali ( komünist parti iktidarı) gerçekleşiyor.
Şevket Süreyya Aydemir (1897-1975- Türk yazar, iktisatçı ,Moskova üniversitesinden mezun oldu. İstiklal mahkemelerinde yargılandı . 10 yıl hapis kararı verildi. Aftan yararlanıp hapisten çıktı.) yaşamı boyunca Türk tarihiyle ilgili çok önemli kitaplar yazmış, konu ile ilgili olarak, “Suyu arayan adam” adlı kitabı ile de Ermeni sorununu tarafsız gözle işleyerek , Dünya insanlığının ufkunu açmış, insanlıktan çıkmayarak ve tamahkar olmayarak da( Emperyalist) mutlu ve huzurlu yaşanabileceğinin yollarını aydınlatmaya çalışmıştır.
Yazar Aydemir’in olaya açıklık getiren tespitlerine bakalım:
"Osmanlı döneminde bütün Hıristiyan azınlıklar gibi Ermenilerde rahat bir hayat yaşıyorlar. Bilhassa sanatı, ticareti ellerinde tutuyor, Türk ordusuna asker vermiyor, memleketin zengin ve imtiyazlı (ayrıcalıklı)bir tabakasını teşkil ediyorlar...Bağların, bahçelerin en verimlileri, İç ve dış ticaret onların elinde...Yarı aydın Ermeni liderleri ve TAŞNAK komiteleri (Ermeni ihtilal komitesi) bu şartlar altında vatana ihanet ederek (Osmanlı imparatorluğuna) Ermeni’leri istiklale teşvik ediyor.. Çünkü TAŞNAK komiteleri Ermeni ordusuna hakim ve bu komite mensupları, Erzurum yolu üzerinde ki Ermeni köyünde, Türk’leri kadın erkek, çoluk çocuk gözetmeden öldürüyor, bununla da yetinmeyerek öldürülenlerin vücutları parçalanarak, kollar, bacaklar, kafalar kasap dükkanlarında ki etler gibi, duvarlara çivilerle asılarak teşhir ediliyor.." Vahşete örnek mi aranıyor. İşte size en acımasız örnek.
Tespitlerine devamla, O dönemde birde Osmanlı köy, kasaba ve şehirlerdeki duruma göz atmanın yararı vardır...1912 de Balkan savaşı, 1914-1918 1. Dünya harbi ve aynı dönemde Çanakkale savaşları. Yalnız Çanakkale’deki savaşta 120.000 şehidimiz o mukaddes topraklarımızda yatmaktadır. Ayrıca emperyalist güçlerin (İngiliz- Fransız) verdiği zayiat , kendi menfaatleri adına insan deposu olarak kullandığı Avustralyalısından- Yeni Zelandalısına, Hintlisinden, Nepallisine, Hint- Arya menşeli Gürkanlısından(Gurka = Hindistan’daki eski İngiliz ordusunun en seçkin askerleri) Zencisine kadar 250.000 kişiye ulaşmaktadır. Hal böyle olunca muharebelerde başarıya ulaşabilmek adına köy ve kasabalarımızda 15-16 yaşındaki çocuklarımızın dahi askere alınması kararlaştırılmıştı.Boşaltılan yerlerde yalnız yaşlı insanlarla, ufak bebeler bulunmaktaydı. Böylesine karmaşık ortamda Ruslarla iş birliği halinde olan Ermenilerce buralara baskınlar yapılarak masum insanlarımız haince katledilmiştir
Jenosit=Soykırımın ne olduğunu açıklığa kavuşturmak gerekirse; ülkelerin önemli ve geçerli sebeplerle verdikleri mücadeleler kesinlikle katliam olarak adlandırılamaz.. Olsa olsa bunun adı savaş olur. Harp tutanaklarına göre katliam olabilmesi için masum, eli kolu bağlı, mücadele imkanı olmayanları topluca katletmek gerekmektedir. Bu anlatılan gerçeklerden de soykırımı kimin uyguladığını belirlemenin o kadar zor olmayacağı kanısındayım..
Yakın tarihimizden bazı örnekler vererek konuya açıklık getirmemizin uygun düşeceğini değerlendiriyorum.
Ermeniler: 1. Dünya harbinde Osmanlıları, 1935 de ise Bükreş’te Yahudi’leri,
İngilizler: İrlanda halkını açlığa mahkum ederek,.
İtalyanlar: Etiyopya’da zehirli gaz kullanarak 100.000’lerce insanı,
Ruslar: 1932-1935 de Ukrayna’yı açlığa mahkum ederek,.
Sırplar: 1992-1995 yıllarında 250.000 Boşnaklı masum insanı,
Fransızlar: Cezayir’de bulunan ve sömürülen çoğu Müslüman’ı katletmiştir. Dünya devi olma mücadelesinde, arkasına bakma zahmeti bile göstermeden (arkasına baksa belki yaptığı vahşeti görüp biraz insafa gelir) her geçen gün tüyler ürpertici insanlık suçlarını işlemeye hız veren ABD, cephesine göz attığımızda korkunç bir tabloyla karşılaştığımız görülür...
Acaba insanlığı ( özellikle Müslümanlığı) yok etmek adına ne gibi katliamlara imza atmış ve atmaya amansızca devam etmektedir?
ABD. cephesi:
1945 de Japonya’nın Hiroşima - Nagasaki bölgelerine kullandığı kitle imha silahıyla (atom bombası) 350.000 nüfuslu her iki şehirden 80.000+40.000 =120.000 masum insanın ölümüne ve iki şehirde % 98 ‘e varan tahribata neden olmuştur.
Bundan daha güzel ifade edilebilen soykırım örneği olabilir mi?
Yine ABD’nin yakın tarihimizde gerçekleştirdiği acımasız müdahaleler, ( kızıl derililerin katli, Afganistan müdahalesi, körfez harekatları ), sinsi planla İran ve Irak’ın yıllarca savaştırarak Müslümanların katli, son Irak müdahalesi ve 100.000leri aşan masum insanın yok edilmesi vb. Sözde katliam ve Ermeni sorunu ile ilgili gerçekleri, o günleri yaşayanların ağzından, dinlemek istersiniz diye düşünerek yaşanmış olayları dile getirmeyi görev addediyorum..
Bakın değerli yazar Şevket Süreyya Aydemir o günleri yaşayan biri olarak nasıl anlatıyor:
Nedir Ermenilerin iddiası?:
Osmanlı,1915 yılında Rusya ile yapılan savaşta ordusunu arkasından vurduğu için 2 milyon Ermeni’yi yaşadığı Osmanlı topraklarından sürüp atıyor..Tehcire (zorunlu göç) zorladığı Ermeni’leri çoluk çocuk demeden kesiyor.. 1,5 milyon Ermeni’yi kesen Osmanlı’nın yaptığı katliamdır.
Bu nedenle Türk’ler suçlarını kabul edip Ermeni’lerden özür dilemelidir..Daha da ileri giderek önce tazminat , daha sonra da büyük Ermenistan hayalleri ile toprak talebinde bulunmaktır.. İki neden araştırıldığında dört T” isteği ortaya çıkmaktadır..
T-Ermeni iddialarının tanıtılması
T-Türkiye tarafından tanınması
T-Türkiye’den tazminat talebi
T-Batı Ermenistan olarak adlandırılan toprakların alınması
Ermenistan, büyük Ermenistan (Kars-Ardahan-Erzurum-Bitlis- Van- Siirt-Elazığ- Sivas) hayaline ulaşmak için, seçimlerin yaklaştığı Avrupa ülkeleri ve ABD’de, etkin Ermeni lobilerinin baskısıyla tarihi bilinçli olarak saptırmayı planlıyor..Bakın sayın Aydemir işin aslını nasıl açıklıyor:
“Alman Korgeneral Bronsart Schellendorf, Türk K.K.Komutanlığının baş komutanıdır. Sadrazam (Başbakan) Talat paşa ise yakın dostudur. Birinci Dünya harbinde Osmanlı ordusuyla, İngiliz ve Fransız ordularına, doğu ve güney doğu Anadolu bölgelerinde ise Rus ordularına karşı savaşıyor. Tabii olarak savaşın cereyan ettiği bölgelerde Ermeni’ler yaşıyor. İlerleyen Rus ordusuna çeşitli bölgelerde Ermeni’ler destek veriyor, daha da ileri giderek bağlı oldukları Osmanlı ordusunu arkadan hançerliyor. O arada Van –Bitlis-Maraş ve Adana’da Ermeni isyanları başlıyor. Türk Kürt köyleri basılıyor. Korkunç katliamlar Ermenilerce gerçekleştiriliyor. Ayaklanmalarda maddi destek Ruslardan geliyor. Eli silah tutan 15-16 yaşındaki gençler askere alındığı için köy, kasaba ve şehirlerde bulunan bir yığın masum ve güçsüz Türk insanı, fırsat kollayan Ermenilerce acımasızca katlediliyor.
Hızını alamayan Ermeni’ler daha sonraları ülkenin seçkin ve yetkin kişilerini katlederek hedeflerine ulaşma gayreti içine giriyor..15 Mart 1921 de Almanya’da bulunan Talat paşa NEMESİS örgütüne (ASALA’ dan dan önce Ermeni TAŞNAK partisine bağlı bir alt örgüt olarak 1920’lerde, adını her nedense Yunan mitolojisindeki “Adalet ve İntikam Tanrıçası”ndan alan ilk gizli Ermeni terör örgütü) bağlı yaşlı bir militan olan Tehliryan tarafından şehit ediliyor. Daha sonra aynı örgütçe 05 Aralık 1921de Roma’da hariciye nazırı Sait Halim paşa şehit ediliyor...
Gelişen bütün olayları bilen Alman Korgeneral B.Schellendorf, 1916 da bildiği bütün gerçekleri, baskılar nedeniyle ancak Temmuz 1921 de açıklamıştır. Bütün bu olaylara paralel olarak Ermeni ayaklanmaları devam ediyor.. Talat paşa kendi ordusunu arkadan vuran Ermeni’leri haklı olarak Kuzey Mezopotamya dediğimiz Dicle ve Fırat’ın birleştiği yer olan Suriye- Irak bölgesine nakledilmesi (Tehcir) kararını veriyor..Kesinlikle öldürme ve kötü davranma emrini vermiyor.. Talat paşa verdiği kararla Ermeni’ler tarafından düşman ilan edilerek 1921 yılında yukarıda bahsedildiği şekilde şehit edilmiştir..Göç sırasında Ermeni’ler Mezopotamya’ya gidebilmek için Türk’lerin yaşadığı bölgelerden geçmeleri gerekiyordu..
Müslümanlara karşı zulüm yapan Ermeni’ler bu bölgelerden geçerken öç almak üzere burada bulunan Kürt’lerin baskılarıyla savaş kuralı gereği öldürülmüştür. Geri kalanlar ise hastalık, açlık ve soygun gibi doğal nedenlerle ölmüştür.
Yine tarihe şahit olan bir başka değerli ismin görüş ve tespitlerine göz atalım..
Emekli Büyük Elçi Kamuran Görün ( anılan konularda yıllarca araştırmalar yapmış, kafa yormuş, elde ettiği bilgileri kitap haline getirmiş değerli diplomat) 1,5 milyon Ermeni’nin sözde katledildiği yalanını nasıl boşa çıkarıyor:
1912 yılı sayım sonuçları şöyleydi. Osmanlı İmparatorluğu hududunda 1300.000 Ermeni yaşıyor..Bu rakam İngiliz kaynaklarınca da doğrulanıyor..Göçe tabii nüfus ise,702.000 kişi..1,5 milyon Ermeni’nin ölümü ise saçma ve yanıltıcıdır..702000 kişiden 500.000 i sağlıklı olarak Suriye ve Filistin’e ulaşıyor.. Bu rakamı İngiliz-Rus ve Fransa ‘da harp ceride kaynakları doğruluyor. Savaştan sonra eksilen nüfus 200 000 dolaylarında. Bunun ne kadarı hastalıktan ne kadarı normal ölümle sonuçlandığı bilinemiyor..
Diplomat Kamuran Görün yaptığı araştırmalar sonucunda İmparatorluk toprakları içerisinde yaşayan Türk nüfusunda da önemli azalmalar olduğunu saptıyor. Türk cephesinde 2,5 milyon eksilme var. Bu rakamın 550 000 kişisi savaşta cephelerde şehit düşmüş. Zikredilen rakamlarda yerli- yabancı tarafsız araştırmacılar birleşiyor..
Birazda Amerikalı tarihçi Justin Mc Corthy’nin Ermeni soy kırımı hakkında tespitlerine göz atalım:
"1887 ve 1922 yıllarında Anadolu’daki Müslümanların nüfusu üzerinde araştırma yaptım. Anadolu’da Rum ve Ermeni nüfus oranını araştırdım. O sırada Ermenilere .yapılan soy kırıma inanmıştım..Ancak çalışmalarım ilerledikçe Anadolu’da Ermeni’lerden fazla Türk’lerin öldürüldüğünü fark ettim. Soy kırım hakkında bilinçli olarak yanlış adres üzerinde oyunlar oynandığını tespit ettim.. Bunun üzerine yoğun araştırmalarıma devamla, Anadolu da 3 milyon Türk’ün şehit edildiğini, 600 000 civarında da Ermeni’nin öldüğünü tespit ettim. Bu insanların büyük bir çoğunluğu Rus ve Ermeni’lerce katledilmişti. Osmanlı hükümeti İstanbul- İzmir ve Edirne’deki Ermenilere saldırmadığı gibi rahatsız edici hiçbir eylemde dahi bulunmadı."
Doğudaki Ermeniler Suriye’ye göçe zorlandı.Ermeni tarihçiler bile bu tespiti doğruluyor.. Oysa her şey Osmanlı kontrolündeydi.İstenseydi aciz durumda olan Ermeni’lerin hepsini yok edebilirlerdi..Daha da önemlisi göçe zorlanan Ermenilerin, insanlık adına Celal paşa tarafından iaşe edildiğinin tespitidir.
Anılan tarihçi gerçekleri açıklamaya devamla:
“ İngiltere’de görevli olduğum 1919-1939 yılları arasında Anadolu’daki konsolosluk kayıtlarını içeren İngiliz belgelerinin kayıp olduğunu fark ettim. Bunlar dış işleri bakanlığından arşive bilinçli olarak ulaştırılmamıştı..Yani kasıtlı olarak yok edilmişlerdi..Belgelerde İngiliz hükümetini rahatsız eden bir şey vardı muhakkak..İnsanın aklına her şey geliyor..
Belki Mustafa Kemal’i ortadan kaldıracak planları bile vardı."
Mesela Rus’ların elinde Ermeni patrikhanesinin belgeleri var!!
Şimdi bunları kamu oyuna açıklayacakları söyleniyor! Bu iyi bir gelişmedir” ifadesi tarihe ve geleceğe ışık tutabilir. Aynı zamanda Ermeni olaylarını incelerken Taşnak arşivlerinin son derece önem taşıdığı izlenimini edindim. Taşnak’lar Osmanlı himayesinden çıkarak Avrupa’nın desteği ile bağımsız Ermenistan’ı kurmak istiyordu.. Ermeni devrimci güçlerinin katliama giriştiği yolundaki belgelerin Taşnaklarca yakıldığı bilinmektedir.
Bakın Amerikalı tarihçi J.Mc.Corthy, ülkemizi savunması beklenen Türk tarihçi Halil Berkay ve Taner Akçam hakkında nasıl görüş bildiriyor:
“Bu yazarlar olayı tek taraflı olarak değerlendiriyor ve soykırımı savunuyorlar.Ben bu tarihçileri mantıksız buluyorum. Çünkü soykırım da,masum ve karşı koyamayacak yapıda tüm insanlığı katletmeniz amaçlanır..Burada böyle bir davranışa şahit olunmamıştır.”
Ermeni kıyımı iddiaları bağlamında Ermenistan'ın ilk Başbakanı Ovanes Kaçaznuni'nin 1923 yılında Bükreş'te yapılan Ermeni meselesiyle ilgili Taşnak Partisi toplantısında sunduğu kendi ve önemli bakanların imzasını taşıyan bir raporla bakın olaya nasıl açıklık getiriyor:
"Türklere savaşı biz açtık.
1914 sonbaharında, Türkiye henüz savaşan taraflardan birine katılmadığı dönemde, Güney Kafkasya'da büyük gürültü içinde ve enerjik biçimde Ermeni gönüllü birlikleri oluşturulmaya başlandı. Türklere karşı ayaklandık. Barışı sabote etmek için savaştık bile. Artık hepimiz Türklerin düşmanı olan İtilaf devletlerinin kampındaydık.Aklımız dumanlanmıştı.Türklerle savaştık. Öldük ve öldürdük. Artık, Türklere ne gibi bir güven telkin edebiliriz ki? Aklımız dumanlanmıştı Askeri operasyonlara katıldık. Kandırıldık ve Rusya'ya bağlandık. Tehcir doğruydu ve gerekliydi.Gerçekleri göremedik, olayların sebebi biziz. Türklere karşı ayaklandık ve savaştık. Türklerin milli mücadelesi haklıydı. Barışı reddetmemiz ve silahlanmamız büyük bir hataydı. Türklere karşı ayaklandık ve savaştık. Sevr Antlaşması gözümüzü kör etmişti. İsyanımızın temelinde İtilaf devletlerinin bize vaat ettiği büyük Ermenistan hayali vardı. Ama biz hiçbir zaman devlet olamadık. Türkiye Ermenistan'ı diye bir devletin hayalden öte olmadığı gerçeğini göremedik.
Türkler doğru yaptı 1915 yaz ve sonbahar döneminde Türkiye Ermenileri zorunlu bir tehcire tâbi tutuldu. Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır. Barışı sabote ettik..
Kaderden şikâyet etmek ve felaketlerimizin sebeplerini kendi dışımızda aramak acıklı bir durumdur. Bu bizim (hastalıklı) milli psikolojimizin karakteristik bir özelliğidir ve Taşnaksutyun Partisi de bundan kaçamamıştır.
Osmanlı'dan, Akdeniz'e uzanan bir Ermenistan talep ettik. Derhal gönüllü birlikleri oluşturduk, Türklere karşı ayaklandık ve savaştık. İsyanımızın temelinde İtilaf devletlerinin bize vaat ettiği Ermenistan hayali vardı, gerçeği göremedik."
Bütün bunlardan sonra 26 Şubat 1992 yılında ben o bölgenin hudut tabur komutanı iken akıllara durgunluk verecek şekilde cereyan eden olayı sizlere açıkladığımda hayretler içersinde kalacağınızı umuyorum..
İşte size Azerbaycan Hocalı olayı..
Yer: Azerbaycan, Hocalı Elleri bir ağaca arkadan bağlanan hamile bir kadının başına dikilmiş olan iki Ermeni yazı tura atıyordu.
Bu kanlı kumarı yaklaşık 100 yıl önce Anadolu toprağında Kars'ta Ağrı'da Van'da Erzurum'da da ataları oynamıştı. Onlardan duymuşlardı.
Karnı burnunda çaresiz bir Azeri kadının doğumu oldukça yakın görünüyordu. Çaresiz kadın bir hazan yaprağı gibi titriyordu. Elbiseleri yırtık, ayakları çıplaktı... Ermenilerin uzun boylu olanı elindeki AK-47 model Rus yapımı otomatik tüfeğinin namlusuna monte edilen seyyar kasaturayı çıkartırken, diğeri elindeki demir parayı havaya attı: -
"Akçik, manç?.." (Kız mı, oğlan mı?) -Akçik... (Kız)
Bu cevap üzerine 'oğlan' diyerek bahse giren Ermeni, elindeki kasatura ile hamile kadının karnını bir hamlede yarıp çocuğu çıkarttı.Kan bürülü gözleri bebeğin kasıklarına kilitlendi.
"Tun şahetsar,ınger." (Sen kazandın,yoldaş) -Yes şahetsapayts ays bubrikı inç bes bidigişdana...(Ben kazandım ama bu bebek nasıl beslenecek?)
"Mayrigı bedge gişdatsine."(Annesi besleyecek elbette)
Bunun üzerine daha kısa boylu olan Ermeni, bir hamlede kasaturaya geçirdiği bebeği annesinin göğsüne yapıştırdı:
"Mayrig yerahayin zizdur." (Çocuğa meme ver)
Aynı dakikalarda Hocalı'nın başka bir semtinde tek kale futbol maçı hazırlığı vardı. İki kesik Azeri kadın başını kale direği yapmışlar, top arayışına girmişlerdi. Başı tıraşlı bir çocuk bulup getirdiklerinde ise Ermeni çeteci sevinçle bağırdı:
"Asixn ma/,çimi yev bızdıge, aveg gındırnadabidi. Gıdıresek..." (Bu hem saçsız hem de küçük, iyi yuvarlanır. Kopartın...)
Aynı anda çocuğun gövdesi bir tarafa, başı da orta yere düşmüştü... Ermeniler zafer naraları atarak, kanlı postalları ile kesik çocuk başına vurarak kanlı bir kaleye gol atmaya çalışıyordu.
Bu iki olay Hocalı'da bundan çok değil yalnızca 19 yıl önce yaşandı.
Her iki olay da Ermeni çetecilerin katliamlarına bizzat şahit olan görgü tanıklarının anlatımlarıdır.
Ne yazık ki 26 Şubat 1992 günü binlerce Azeri türlü yöntemlerle vahşice katledilmiştir. Ajanslar,katliam haberini bütün dünyaya hızla geçerken, arşı titreten ağır bir vahşet yaşanan Hocalı halkından geri kalanlar ise çaresizlik içinde kıvranıyordu. Türkiye'de büyük bir dehşet uyandıran katliama ilişkin ilk görüntüler ise TRT aracılığı ile duyurulmuştu. Bütün olanları batılı gazeteciler, özellikle de New York Times belgeledi.
26 Şubat'ta güçlü silahlarla donatılmış Ermenistan silahlı kuvvetleri ile Hankendi'nde konuşlanmış bulunan Albay Zarvigarov komutasındaki 366'ncı Rus Motorize Alayı, Hocalı'ya saldırarak tarihin en vahşî katliamlarından birini yaptılar. 26 Şubat gecesi Rus motorize alayının tanklarından açılan top ve roket saldırıları ile Hocalı Havaalanı kullanılamaz hâle getirilerek kentin dış dünya ile ilişkisi de tamamen kesildi.
Savunmasız kalan kente giren Rus destekli Ermeni askerleri, çocuk, yaşlı, kadın, bebek demeden birçok insanımızı vahşîce katlettiler. Ermenilerin işgal ettikleri Hocalı'da dehşet verici olaylar yaşandı.
Canlı canlı insanların kafa derilerini yüzdüler, sağ olarak ele geçirdiklerini ise sistematik bir işkenceye ve tıbbî deneylere tâbi tutarak, insanlık dışı muamelelere maruz bıraktılar. Hızar ve testereler ile diri diri insanların kol ve bacaklarını kestiler. Genç kızların önce saçlarını, sonra da kafa derilerini yüzdüler.
Babanın gözü önünde evladını, evladın gözü önünde babayı kurşunlara dizdiler. Kesik kafaları sepetlere doldurdular.
Peki neydi bu düşmanlık?
Ermenistan'daki okul duvarlarında asılan haritalarda Türkiye'nin 12 ili yer almaktayken, Ermenistan'ın bayrağında Türkiye hudutları içindeki Ağrı Dağı'nın resmi varken, Ermenistan Millî Marşı'nda 'Topraklarımız işgal altında, bu toprakları azat etmek için ölün,öldürün' denmekteyken, başkaca bir neden aramaya zaten gerek yok sanırım.
Dağlık Karabağ Bölgesi'nde bulunan Hocalıya, eski Sovyet İttifaki Silahlı Kuvvetleri'ne ait 366.Alay'ın desteği ile Ermeni Silahlı Kuvvetleri tarafından düzenlenen saldırılar sonucu 613 Azerbaycan Türk'ünün hayatını kaybettiği resmî olarak açıklandı. Ancak kayıp sayısının bu rakamların çok çok üstünde olduğu bilinmektedir.
56 hamile kadın karnı yarılmış durumda bulunmuştur. Bu alçak saldırıda 487 kişi ağır yaralanırken, 1275 kişi ise rehin alınmış, geri kalan nüfus da bin bir zorlukla canını kurtarmış ancak bu olayın tahribatından ruhları ve hafızaları asla bir daha kurtulamamıştır. Şahitlerin anlattıklarını dinleyenler önce kulaklarına inanamadı. Fakat katliam sonrası Hocalıya girdiklerinde ise, görgü tanıklarının abartmadığını kısa sürede anladılar. Hocalı'da katliam bölgesini gezen Fransız gazeteci Jean-Yves Junet'nin gördükleri karşısında söyledikleri, katliamın boyutunu da anlatıyordu:
'Pek çok savaş hikâyesi dinledim. Faşistlerin zulmünü işittim,ama Hocalıdaki gibi bir vahşete umarım kimse tanık olmaz.'
Peki 26 Şubat 1992 günü yaşanan bu katliamın emrini kim vermişti.. Bu gün Ermenistan Devlet Başkanı sıfatını taşıyan Robert Koçaryan denilen kirli katilden başkası değildi. Yaptığı terör faaliyetlerinin oranı nispetinde terfi eden Taşnaksutyun örgütü liderlerinden Robert Koçaryan, 20 Mart 1996'da Ermenistan Başbakanı oldu. Karabağ'da barış istediği için aşırı milliyetçilerin tepkisine daha fazla direnemeyen Levon Ter Petrosyan istifa edince de 30 Mart 1998 yılında ondan boşalan Devlet Başkanlığı koltuğuna,'Hocalı Katliamı baş sorumlusu olan azılı terörist Robert Koçaryan oturdu.
Ermeniler Türk hamile kadınlarına tecavüz edip karnını hamile olduğu halde taş ile doldurup, küçük Türk kızlarına tecavüz edip öldürmüşlerdi. Ülkemizde sadece 1 ermeni öldürüldü diye yürüyüş yaptılar, ama hiç bir insan kalkıp da bu masum insanlara işkence edilip öldürüldükleri için yürüyüş yapmadı.
Ermeni fanatiklerin, iki milletin dostluğunu dinamitlemek için neler yaptığına o kadar örnek vardır ki, kitaplar dolar taşar. Hem de yabancı kişilerin ağzından!!!! Uluslar arası platformda Türkiye’yi karalamak adına katliam kararları çıkartıyorlar, abideler dikip filmler çevirtiyorlar..Amaç; Türk ve Ermeni’leri birbirine düşman etmek..
Kafaları melanetten başka hiçbir işe işlemeyen zalim ruhlu Ermeni Diasporasının kötü emellerini boşa çıkartacak “Ermenia-GreatDeseption/Ermeni hilesi” adlı kitabın yazarı Arkansas eyaletinde yaşayan Sam Weems adlı emekli bir savcının kitabında kaleme aldıklarına bir göz atalım:
“ Bendeniz koyu bir Hıristiyan olarak Ermeni belgelerini incelerken, Ermeni’lerin Türk’leri karalamak adına olmadık yalanlar ileri sürdüklerine, bunu yaparken de Din kimliğini ileri sürdüklerine şahit oldum. Kitabımı yazabilmek için Washington, Paris, Londra, Moskova ve İstanbul’daki arşivleri inceledim. Ancak Ermenistan’da arşiv araştırması yapmama izin vermediler. Beni Boston’daki Ermeni Federasyonu’nun arşivlerine bile sokmadılar. Hoş görüden yoksun Ermeni’lerin Türkiye’de çok sayıda kilisesinin bulunduğunu , buna karşın Ermenistan’daki camilerin bu gün ayakta kalmadığını tespit ettim. Osmanlı Anadolu’sunda görevli Amerikalı ve İngiliz devlet memurlarıyla, askeri yetkililerin tuttuğu raporlara dayanarak yaptığım nüfus hesaplamalarıyla soykırımın mümkün olmayacağını da anladım.
Ermeni’lerin konu üzerindeki amansız saptırmaları karşısında ’Ermeni propagandacılarına mı, yoksa kendi Amerikalılarımıza mı inanalım’ açıkçası şaşırdım..Amerikan kongresi kayıtlarını araştırınca saldırgan, kavgacı, işkenceci, hırsız, yalancı ve dilenci Ermenistan’a, Amerikan vergi yükümlülerince 10 yıl içinde 1,5 milyar dolar yardım yapıldığını tespit ettiğimde isyan ettim..Sahtekar Ermeniler hiç sıkılmadan bizim verdiğimiz vergileri, Washington’da soykırım müzesi yapmak için bina alımına harcıyorlar..Bu Hıristiyanlık adına utanç verici bir durumdur. Eğer bir soykırım müzesi kurulacaksa sergileyecekleri arasında Türk’lerde olmalıdır. Yoksa kurdukları müze ırkçı nefret müzesi olmaktan öte bir anlam taşımaz”
SONUÇ OLARAK;
Dikkat edilirse yurt dışında sürekli olarak Türk’ler tarafından katledilen Ermeni hikayeleri dile getiriliyor. Atatürk bile zamanında, Balkan ve İstiklal savaşından başarı ile çıkılmasına rağmen “çatışmalarla yola devam edilemeyeceğini,nefret ve kötü anılarla bir yere varılamayacağını” söyleyerek, ülkeleri barışa hizmet etmeleri adına çaba göstermeye çağırıyordu... Ancak tarihini bilmeyen ve Emperyalist güçlerce eğitimde başarısızlık adına uygulanan baskılar nedeniyle, çok çabuk unutan bir millet olduğumuz için, Ulu Önder Atatürk’ün gönlünden geçen ve gerçekleştirmek adına büyük mücadeleler verdiği “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesinin 1950-60-70li yıllarda söylemde bırakıldığı, ilke doğrultusunda yeterli eylem planı yapılmadığı ve bu nedenle de Dünya’da kapısı sürekli çalınan, üzerinde her türlü oyunların oynandığı bir Türkiye yaratılmıştır..
İnsanlığın teşekkülünden bu yana zamanın çok büyük bir bölümünün savaşlarla geçtiği dikkate alınırsa, Ben, Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesinden; barışı yakalayacak bir ülkenin daha hazar ( Barış) zamanında bütün Milli Güç Unsurlarıyla birlikte savaşa hazırlanması gerektiğini anlamaktayım. Müteyakkız olunduğu takdirde muasır medeniyetler seviyesine ulaşma imkanı da yaratılabilir diye değerlendirmekteyim. Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği gibi düşünmeyen ülkelerin kapılarının ilk fırsatta zorlanacağı ve daha da ileri gidilerek tarihten silinme ile karşı karşıya kalacağını düşünüyorum.
Zayıf ve başarısız konumdaki Ermenistan’ın, ABD ve Avrupa ülkelerinde yerleşmiş, yetkin ve sözü geçen kişilerle yaptığı güçlü Ermeni lobi faaliyetleri sayesinde aradan yıllar geçmesine rağmen maalesef masa başında savaşı kazanacağı endişesini taşımaktayım.
Bütün gerçek beyanatlardan da anlaşıldığı gibi, artık yaşanmış tarihi bilmekle kalmayıp, Dünya’da (İngiliz, Rus,Alman Fransa vb.) yaşamakta olan ve ebediyete intikal etmiş değerli tarihçi, Devlet ve bilim adamlarının kaleme aldığı kitap ve dokümanlardan istifade ederek, Dünya insanını, bir çatı altında toplayıp ,gerçek taşların eteklerden dökülmesinin amansız takipçisi olmalıyız, diye değerlendirmekteyim.
Her zaman şahit olunduğu gibi İcraata dökmeden yalnızca “meseleyi tarihçilere bırakalım” zihniyetiyle hareket ettiğimiz takdirde sıkıntıya düşeceğimizi unutmamalıyız.
22 Aralık 2011 İzmir
Fevzi MORAY
E. P. KD. ALB.
iletisim@politikadergisi.com
ABD'DEN ŞOK RAPOR
"Monday, 22 June 2009 07:25
ABD eski Başkanı Reagan’ın danışmanı Fein: “Beyaz Saray araştırma yaptı, Ermenilerin 2 milyon Müslüman Osmanlı’yı katlettiği ortaya çıktı. Ermeniler, kendi arşivlerini açmıyor, çünkü bu gerçeğin ortaya çıkmasını istemiyor…” dedi.
ABD Başkanı Ronald Reagan’ın hukuk danışmanlığını yapan Bruce Fein, sözde Ermeni soykırımı iddialarını değerlendirdi. Ermenilerin bu iddialarının son derece asılsız olduğunu belirten Fein, Reagan’ın başkan olduğu 1981'de bu konunun Beyaz Saray tarafından araştırıldığını ve iddiaların asılsız olduğunun belgelendiğini söyledi.
İşte sözde Ermeni soykırımı konusunda Fein’in açıklamaları:
“Osmanlı İmparatorluğu’nun azınlıklara karşı “müthiş” sayılabilecek bir özen gösterdiği gerçeğini unutmamak gerekir. Azınlıklar, kendi dini özgürlüklerini ve hayatlarını son derece rahat bir şekilde sürdürdü.
Ermeni terör çeteleri I. Dünya Savaşı sırasında Fransa ve Rusya ile birlikte Osmanlıları öldürdü. Bu rakamın 2 milyon civarında olduğu bir gerçek. Ermeni kayıplarının ise 500 bin civarında olduğu araştırmalarla kanıtlandı. Burada asıl önemli konu, Ermenilerin ihanetidir. Osmanlı da kendisini savundu. Özellikle ABD’de yaşayan Ermeniler, soykırım yalanı ile büyük getiri sağlıyor. ABD yönetimi de büyük paralar döndüğü için Ermenileri karşısına almak istemiyor. Ermeniler ısrarla kendi arşivlerini açmıyor. Çünkü yıllardır soykırım yalanı ile dönen getirimi kaybetmek istemiyorlar. Arşivler açıldığı anda gerçek ortaya çıkacak.”
Yorumlar
Yeni yorum gönder