Ezan, Kurban, Türban...

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Bir şeyleri abartmak, karşımızdakine karşı koz olarak kullanmakta üstümüze yok. Elimize fırsat geçmesin, en istenmedik şeyleri bile keyifle yapıyoruz. Tabii bunda baş sorumlular ise toplumu yönetmeye talip olmuş olanlar (Yönetenler demiyorum, çünkü yönetemiyorlar). Onlar birer kanaat önderi, insanlar onların peşinden gidiyor. Eğer onlar hoşgörülü, dürüst, özü sözü bir, zarif olsalar, peşlerinden gidenlerin de onları izleyeceği kesin. Bu sözde önderlerin yanlış uygulamaları, abartıları, toplumu bir arada tutan değerlerinde hızla aşınmasına neden oluyor. Bu durumlara istediğiniz kadar örnek bulabilirsiniz. Ben geniş kesimleri ilgilendiren üç hususa değineceğim.

İzmir’de yaşayanlar bilir. Epey bir zamandır ezan tek merkezden okunuyor. Bütün camilerin minarelerine asılı dörder adet son teknoloji hoparlörden de yayınlanıyor. Yüzlerce camiden aynı anda yayınlanan ve sesi sonuna kadar açılmış hoparlörlerden meydana gelen yankıyı ancak yaşayanlar bilir.

Ezan, bildiğimiz kadarı ile namaza çağrıdır. İslamiyetin ilk dönemlerinde saat olmadığı için birinin yüksekçe bir yere çıkıp insanlara namaz zamanının geldiğini hatırlatmasıdır. Günümüzde her evde, her kolda saat denen alet var. Üstelik ezan vakitlerinde cep telefonunuzun ezan okuyarak uyarmasını isterseniz gerekli programları bazı siteler bedava yolluyor.

O zaman, namaz denilen çağrı günümüzde çok güzel bir gelenekten başka bir şey değil. İnsanlarımız namaza çok büyük saygı duyarlar(dı). Kahvede ezan sesi duyulunca insanlar oturuşuna bir çeki düzen verir, oyun oynuyorsa ezan süresince ara verir(di). Bu saygının giderek azalmasının en büyük nedeni başta dediğimiz gibi abartarak yapılan işler. Sonunda büyük bir kesim namazdan rahatsız olmaya başladı. Şöyle örnekleyelim. Hoparlörlerden son sesle okunan ezan en az beş yüz metre mesafede bile yanında okunuyormuş gürültüsü yapıyor. Adım başı camilerin hep birlikte top gürültüsü gibi başlattıkları ezan insanları yerinden zıplatıyor. Hele uyuma problemi olan hastalar, yaşlılar, işe vardiyalı gideceği için uyuması gerekenlerin vay haline. Kimse yok canım demesin. Sabahın sessizliğinde kulağınızın dibinde top sesi gibi başlayan ezan ile yerinizden sıçradığınızda ağzınızdan çıkan ilk cümle “hay sizin”  diye başlayan cümle oluyor. Hem de bütün bunlar günde beş vakit ağzından demokrasi, insan hakları falan gibi şeyleri düşürmeyenlerin yönetiminde oluyor.

****

Kurban bayramı yaklaşıyor. Yine her yılki lafları duymaya başladık. Kimi kurbanı nasıl keseceği hakkında hala şüphede (yaşı atmışa gelmiş), kimi hayvan hakları, kimi dini vecibe, kimi katliam, bir kargaşadır gidiyor. Bu konu çok tartışılabilir ama ben konunun çocuklarla ilgili bölümüne değineceğim.

Doç. Dr. Serdar M. Değirmencioğlu ve Can Gezgör, Kurban Bayramı’nda çocuklara özenli davranılması için çağrıda bulundular. Araştırmacılar, çocukların kurban kesimi sırasında psikolojik olarak hazır olmadıkları görüntülerle ve deneyimlerle karşı karşıya kalmalarının çok sakıncalı olduğuna dikkat çektiler. Araştırmacılar, toplanan çok sayıdaki etkileyici öykünün çocukların kurban kesimine tanık olmalarının ne kadar yanlış olduğunu gösterdiğini vurgularken, bu öykülerin çocukların ölümü yetişkinlere benzer bir şekilde kavrayabilmesinin – gerek okul öncesi dönemde gerekse ilköğretim çağında – mümkün olmadığını gösterdiğinin altını çizdiler.

Diyanet İşleri Başkanlığı da çocukların kesimden uzak tutulması görüşünde. Bu yüzden sadece bir gelenekten öteye gitmeyen kurban konusunu çok abartıp çocuklarımızın geleceğine zararlı yatırımlar yapmayalım.

****

Artık bırakın yazmayı akla getirmekten bile gına gelmiş bir konu da türban. Şu kesin ki, türban kendini yoksul halkın hükümeti gibi göstermeye çalışanların kurulu düzeni yıkarak “bakın sizin için çalışıyoruz” imajını vermek için icat ettikleri bir konu. İmaj diyoruz, çünkü çözmeye niyetleri yok. Bir sömürü aracı olarak kullanıyorlar. Böyle diyorum çünkü demokrasi, özgürlük lafları altında kadın erkek herkesi tek tip bir kıyafetin içine sokmak istiyorlar. Uzmanlar, tek tip giysi içine sokulanların belirli bir düşünceye daha kolay ve çabuk biat edeceğini söylüyorlar. Örnek olarak da Mao’nun Çin’ini gösteriyorlar.

Peki, türban nasıl tek tip kıyafet oluyor? Saçlar hörgüç gibi toplanacak. Ön tarafa bant takılıp bilhassa bant olduğu açıkta bırakılıp gösterilecek. Kafa ve boyun tercihen parlak ve gösterişli bir kumaş ile bebekler gibi sarılacak. Ayaklara kadar pardösü giyilecek.

Erkek türbanı ise, özenle taranmamış saçlar, badem ve çok gür olmayan bıyık, yakasız veya yakası açık gömlek, sanki beş vakit namaz kılıyormuş havasını veren bol ve ütüsü bozuk pantolon.

İşte size Türk halkı için istenilen tek tip kıyafet. Yapmayın dediğinizde. “Dinimiz böyle istiyor. Kadınlar başka türlü giyinirse erkekler tahrik oluyor,” diyorlar. Bence bu Türk erkeğine yapılacak en büyük hakarettir. Ne yani Türk erkeğinin aklı bacaklarının arasında mı?

Başta da dediğim gibi abarttıkça abartıyoruz.

cem.tamturk@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.