Herkes Aynı Yerden Nemalanıyor!

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Ekonomik kriz derinleşiyormuş kimin umurunda? Halk inim inim inliyormuş kime ne? (Halkın kendisi de dahil olmak üzere, türbeler medet kapısı)

Siyasallaşan bir kürt milliyetçiliği meydanlarda, TBMM'de dillendiriliyor. Ulus devlet çatısı altında "vatandaşlık" ortaklığıyla varlık göstermesi gereken millet, bu sayede bölünüyor... Milliyetçilik milliyetçilik doğurarak gerilim tırmandırılıyor ama çok taktiksel bir şekilde.

1876'dan buyana yurt üzerinde bilinçli bir biçimde şekillendirilen; Milliyetçilik, ümmetçilik gibi kavramlar toplumların tarihinde kırılmaların yaşanabileceği zamanlarda temcit pilavı gibi tekrar gündeme getiriliyor ısıtılarak. Bu durumun altından kalkmanın yolunun "Ulus Devlet" olduğunu düşünen Mustafa Kemal ATATÜRK, Cumhuriyetin ilanıyla milleti, bu topraklarda ortak amaç için irade beyanında bulunan her vatandaşın oluşturduğu iradi bir birliktelik olarak tanımlarken, günümüzde bu iradi birlikteliğin dışında yeni iradelerin gösterilmesi gerektiği ve Ulus kavramının tekrar halklara bölünerek tanımlanması gerektiğini hatta her etnik halk kitlesinin ulus olarak tanımlanması gerekliliğini öne sürmek moda oldu.

En nihayetinde yasalar ile korunan bu ortak irade beyanı dışında bu ortak irade beyanına alternatif iradelerin ortaya çıakrak siyasallaşma süreçleri netleştirilmeye hatta meydanlarda ve TBMM çatısı altında bile dillenmeye başladı.

Bu gibi durumların ayyuka çıkış dönemlerine baktığınızda ise;
Tercih edilen ideolojinin zafiyet gösterdiği veya konjoktürel olarak zayıf kaldığı anlarda olduğu gerçeğiyle karşılaşırız. Çoğunlukla diğer ülkelerin dış politikalarının aracı olarak toplumda var olan etnik kimlikler, dinsel anlayışlar, rejim karşıtlıkları palazlandırılarak var olan ortak iradenin kırılması iyiden iyiye zayıflatılması amacını taşır.

Türkiye Ortadoğunun önemli ülkelerinden biri. Değişen ekolojik koşullar var olduğu coğrafya Türkiye'nin önemini her dönem kendisi için kritik olabilecek bir konum olarak ortaya çıkarır.

Soğuk savaş döneminde Sovyet Rusyası'nın toprak talebi ile daha çok yakınlaşılan ABD ve askeri gücü NATO'ya giriş, Enerji hatları için bir köprü vaziyeti, İran'a olan sınır komşuluğu, bir türlü barışın sağlanamadığı Ortadoğu ve ABD'nin dış politikaları uğruna İsrail dengeleri yüzünden duruş, diğer ortadoğu ülkelerinden farklı olarak benimsediği rejim, 1. Paylaşım Savaşı sonrasında "Sevres" Ulusal kurtuluş Mücadelesi sonrasında tarihsellik içinde Hilafet ve saltanatın kaldırılmasıyla Cumhuriyetin ilanı ve sonraki süreçler; Osmanlı borçlarının ödenmesi, 2. Paylaşım Savaşı gibi pek çok nedenden dolayı Türkiye sıkıntılı süreçler yaşamış ve bundan böyle de yaşamaya devam edecek gibi görünüyor.

ABD- İran gerginliği ortadoğu için olmayan barışın ciddi gerilimleriyle sağlanamaması gibi etki yaratarak kuşatılan bir Türkiye, Kuşatılan bir İran ortaya çıkardığından işler oldukça karışık. Bu dengeler yüzünden Türkiye hala ABD ile stratejik ortaklık sürecine devam ederken Rusya ve İran ile var olan dengeleri korumaya çalışıyor.

Var olan dengeleri korumaya çalışması bile ABD için ihanet kabul edilebildiğinden de Irak'ın Kuzeyi doğu ve Güneydoğu bölgelerinde kışkırtılan bir Kürt milliyetçiliğini kurulduğu tarihlerden itibaren İngiliz ve ABD eliyle kontrol edildiği görünen ve Fransızların'da etkinliğini kaybetmek istemediği bir alan olarak yaşamak zorunda.

AB süreci çerçevesinde Etnik unsurların "hakları" anlamında yeni dayatmalar, siyasallaştırılan bir halk grubu olarak karşımıza çıkıyor. Kürt halkının siyasal sözcülüğüne soyunmuş partilerden birinin parlemanto üyesi DTP Milletvekili Sebahat Tuncel;
"Çözüm AB'de, ABD'de, Irak'ta değil. Bu sorunun çözümü çok kolay. Muhataplarıyla görüşeceksiniz. Kimdir bu muhataplar? Bir tarafı devlettir, diğer tarafı sayın Öcalan ve PKK'dır. Tek çözüm muhataplarıyla diyalogdur."
dillendirmesiyle Yasadışı ve terör örgütü ilan edilen bir yapının muhattap kabul edilmesini dilegetiriyor. Burada iki gerçek ortaya çıkıyor ki;
DTP ya kendi siyasal sürecini tasfiye ediyor yada PKK olduğunu ilan ediyor.
Uluslar arası alanda Terör Örgütü olarak kabul edilen bir yapının unsuru olduğunu alenen dile getiren DTP üyeleri hala halkın gözünün içine baka baka Kürt halkının temsilcisi olma iddiasını legal platformda sürdürdüğünü bununda PKK'nın siyasallaşma sürecinin bir parçası olduğunu dile getirerek kendisine destek veren "Türk solu aydınlarınıda" halkının gözünde yerin dibine sokarak sola en büyük kötülüğü ediyor ve dahi ülkede sol adına bir muhalif kanadın ayaklarının bastığı emek cephesinin zemini çoktan bu gibi sebeplerle oyulmuş durumda.
Halkın %82 si bilerek bilmeyerek kendisinin zerre kadar yararı olmayan bir "Piyasa ekonomisi" mavalına oy vermek zorunda bırakılmış.

Dünya Su forumunda koca koca profesörler yerli yabancı "Su fiyatlandırması kontrol yöntemiyle suyun kullanımının kontrol edilebileceği" savıyla Allah'ın suyunu pazarlamanın kapılarını açıyorlar. İktidar piyasa ekonomisi mavalına okadar biad etmişki ekonomik doktorin olarak bunu bile halkına iyi olarak sunma çabasında. Peki halkın bütün kazanımları sosyal güvenlik, istihdam, kamu teşekkülleri, eğitim hakkı, sosyal devlet çizgisi, grev hakı ve toplu sözleşme talepleri bir bir ellerinden kayıp giderken ve hiç olmamışken bazı konular, Halk nasıl bir muhalefet geliştirecek? STK'lar AB fonlarından yada yabancılar eliyle beslenirken bu topluma has ve bu toplumların ihtiyaçlarına yönelik çalışmalarda bulunabilirler mi?
Bunun yanında Cumhuriyeti kuran unsurların başında gelen Türk Silahlı Kuvvetleri'de kurum olarak kendini savunmak durumuna düşürülmüş bütün gelişmeleri izliyor değerlendiriyor ve takip ediyor.
Buna karşılık yasaların kendine vermiş olduğu Cumhuriyeti korumak sorumluluğu ise hem kendisinin hem halkın üzerinde yine demoklesin kılıcı gibi sallanıyor. Hedef tahtasına konmuş bir TSK, hedef tahtasında her daim olan bir halk kapitalizmin kirli oyunlarına kurban ediliyor.

Ekonomik kriz bütün yurdu kasıp kavurmaya başladığı bir sırada, 150 m2 üzerinde ki evlerin vergilerinin düşürülmesi halkı çok memnun etmiştir muhtemelen. Adına ekonomik kriz paketlerinden biri denen bu yaklaşım son on yılda palazlanan siyasi iktidar çevrelerinin yeni sermaye arttırımlarına teşvik mahiyeti taşırken halk yerel seçimlerde "Ne oluyor?" diyebilecek mi? Elbette hayır çünkü gerçek %82 lik bir oy potansiyeli olan partilerin (AKP, CHP,MHP) aslında birbirinden çok da farklı düşünmediği noktasında kendini gösteriyor.

Anlaşılan halk da farklı düşünmüyor ekonomik doktrin tercihi konusunda.

Neden suskun halk?
Sendikalar neden bu kadar suskun?
Neden suskun STK'lar?
Neden suskun iktidara da muhalefete de muhalif kanat?

Herkes aynı yerden nemalanıyor bu kirlenmiş, kirletilmeye devam eden düzenden !

Birileri uyarıyor "Sosyal Devlet" 'e dikkat etmek gerek.

Erdinç AYDIN
erdinc.aydin@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.