Hiç mi Vicdanınız Yok?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

HSYK Başkanvekili Kadir Özbek’in sözlerini okuyorum: “Hakim Şengün bana, bu dava 30 yıl bitmez dedi…” Bir anda içim daralıyor. Bu iç daralması, içimdeki öfkenin, bir tsunamiye dönüşmesine neden oluyor fakat gel gitleriyle birlikte… Bu öfke hem içe yönelik, hem dışa… Hem topyekun özeleştiri yapıyorum hem de ülkesini seven insanları böyle bir açmaza sokanlara, teröristlerle aynı kefeye koyanlara, içgüdüsel nefret duygusuyla hakaretler ediyorum.

Filistinlilerin açık hava hapishanesine mahkum edilmesini, kendi ortak yazgıları olarak görenler, kendi vatandaşlarının maden facialarında yaşadıkları güzel ölümleri de kendi yazgıları olarak görebilirler mi acaba? Böyle güzel bir ölümü, kendileri için de Tanrı’dan dilerler miydi?

Yaklaşık 4 yıldır içeride suçlarını bilmeden yatanların, bu esnada hayatlarını kaybeden insanların, yakınlarının cenazesine gitmeleri izin verilmeyenlerin, hangi hakkaniyet duygusuyla tutukluluk halleri cezaya dönüştürülüyor? Ondan daha ötesi, bu insanların vicdani duyguları ve sevdiklerine karşı yapmaları gereken insani görevleri yok sayılıyor. Bu duygularını bile yaşamaları, paylaşmaları neden çok görülüyor?

Telefon dinlemelerinden montaj kasetlere kadar, insanların özgürlük hakları, özel hayatları hangi hakla çiğneniyor? Bu insanların mahrumiyetine tecavüz edenler, neden sadece mahallenin yaramaz çocukları olmakla geçiştiriliyor? Atatürk’ün bile sigarasını saracak kağıdı bulamayınca kendisine, hükümete söven vatandaşı affetmesi, hak vermesi, Mevlana’nın “sevgide güneş gibi, öfkede ölü gibi ol” sözleri, Şeyh Edebali’nin “öfke bize uysallık sana” nasihatleri, bir kulaktan girip bir kulaktan çıkmaktan başka ve duvarlarda süs olmaktan öte bir işe yaramamakta mıdır? Hz Peygamber’in tuvaletine kadar burnunu sokup, hadis uyduranların zihniyeti olarak mı görmeliyiz bugün bu tecavüzleri gerçekleştirenleri yoksa?

Hadi bunların vicdanı yok. Tek düşündükleri kendi cepleri ve gelecekleri… Bunlar olmuş emperyalizmin uşakları, köleleri. Ya kendilerini Atatürkçü kimliğe bürüyenler, O’nun arkasına sığınanlar, iki kelimesinden biri Atatürk, laiklik olanlar. Sizin hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Bütün bu olup bitenleri seyretmekten başka ne yapıyorsunuz? İlhan Cihaner’in dosyası Yargıtay’dan kaçırılıyor. Silivri’de insanlar içeride ölüyor, yıllardır suçlarını bilmeden hapsediliyor. Çaresizler. Tek umutları belki de iktidarın değişmesi. İktidarı değiştirmesi gerekenler ne yapıyor? Parti binaları bomboş… Yüzü gülmeyen sekreterlere emanet. Baykal gitti, Kılıçdaroğlu geldi; o da tek başına Baykal gibi. Örgütler sokağa inemiyor. Halktan kopuk..

Ve Mustafa Sarıgül… Hadi diyelim ki, geçerli bir sebebin vardı yeni oluşum başlatmak, parti kurmak için. CHP’de kalmak için mücadele ettin, Deniz Baykal önünü kesti, büyük bir engeldi senin için, partinin demokratikleşmesi için. Bugün Genel Başkan değişti, en azından şu an için partinin demokratikleşmesi, halkla kucaklaşması için umut vaat eden bir yönetim geldi. Neden biraz zaman vermiyorsun? Gerçekten amacın sol bir partinin iktidarı ise neden birleşmeden yana değilsin? Amacın sadece kendi ihtiraslarının peşinden gitmek değilse yapman gereken şey apaçık ortada değil mi?

Neden Recep Tayip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni DSP-CHP çekişmesinden yararlanıp kazandığını unutuyorsunuz? Ya Melih Gökçek nasıl kazanmıştı? Doğan Taşdelen - Murat Karayalçın neyi paylaşamamıştı? Ya da onları karşı karşıya getiren zihniyeti neden devam ettiriyorsunuz? Bu sorular sadece Mustafa Sarıgül’e değil tabii ki. Masum Türker’e, Mümtaz Soysal’a, Yaşar Nuri Öztürk’e, Osman Pamukoğlu’na ve vatanı gerçekten sevdiğini iddia edenlere. Kaybedilen kalelerin, bu anlayışla kurtarılamadığını görmüyor musunuz?

Devlet kurumları peşkeş çekiliyor, stratejik kurumlar yarın devleti bölebilecek odakların eline veriliyor, topraklarımız satılıyor. Rejimin ana damarları kesilmek isteniyor. İnsanlarımız tren kazalarında, maden facialarında yok yere hayatlarını kaybediyorlar. Sorumluları milyon dolarlık uçaklarla dünyayı geziyorlar, çocukları milyon dolarlık gemiler, devletten ihaleler alıyorlar. Askerlerimiz, rektörlerimiz gururlarına yediremedikleri iftiralar yüzünden intihar ediyorlar. İş adamları teğet geçen krizden ötürü intihar ediyorlar. Vatandaşlarımız işsizlikle, açlıkla yoksullukla mücadele ediyor. Ve tek çareleri sadaka kültürüne biat etmek. Çiftçimiz, artık ekip biçememekte, bankaların icra mektuplarıyla karşı karşıya ve topraklarına yabancı menşeli bankalara teslim etmek üzere. Onların da tek çareleri anaları yaşıyorsa, analarını alıp gitmek; yaşamıyorsa, mezarları yanında bir mezarda kendilerine kazmak olacak.

Bütün bunların sorumlusu; bu insanlara vicdansızlıkları yapan, 8 yıldır tek başına hükümet kuran bu iktidar ise, bu partinin bir dönem daha iktidar olmasına neden olacak herkes de bu vicdansızlıklara ortak olacaktır. Ergenekon davası 30 yıl sürecekse, kendisinin dışarıda olduğunun ve kendisine sıra gelmeyecek zannedenlerin esareti de en az 30 yıl devam edecektir. Bu çağrı ve uyarı, sadece birlik beraberlik çağrısı değil; ihtirasları, hırsları, bencillikleri yenme, bir kenara bırakma uyarısıdır. Bu saatten sonra, önümüzdeki seçimlerde herkesin bu bilinçle hareket etmesi dileğiyle… Tabii, hâlâ bir kalbiniz ve içine sığmayan bir vicdanınız varsa…

OguzKemal.Ozkan@PolitikaDergisi.com

 

Yorumlar

sarıgül ün desteği de

sarıgül ün desteği de geldi.gözünüz aydın.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.