İlericiliğin Ana Yönü Doğuya Çevrilmiştir!

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Son uygarlığın beşiği tarihte “Batı” (Avrupa) olmasına rağmen 21. yy. ile birlikte artık uygarlık ekseninin yönü “Doğu” ya(Asya’ya) çevrilmektedir. İnsanlığın toplumsal ilerlemesinin ve gelişiminin yönünün artık Doğu’ya yöneldiğini anlamayanlar için “ilericilik” kavramı, somut bir anlam taşıyamayacaktır. Çünkü “Batı” ya egemen olan emperyalist aşamasındaki kapitalizm; artık saldırganlığının, çürümüşlüğünün, asalaklığının ve toplumsal egemenliğinde orta çağ yöntemlerine başvuracak kadar gericiliğin bataklığında çırpınmaktadır.


Emperyalizmin son on yıl içinde haksız ve hukuksuz, dünya halklarını geri kalmış veya gelişmekte olan ülkelere “Demokrasi götürmekle” kandırarak yaptığı askeri saldırılarında, işgallerde ve savaşlarda yüzbinlerce masum insan yaşamını kaybetmiş; en az bir o kadar sakat kalmış ve milyonlarca insan evini-barkını, vatanını-yurdunu terk etmek zorunda bırakılmıştır. Bu olaylar; “Batı” nın saldırgan yönünün insanlığa ne kadar çok acı ve zarar verdiğinin bir kanıtıdır.

Dünyamızda, özellikle Afrika kıtasında, büyük bir insan kitlesi açlık, susuzluk, gerilik, cehalet, sefalet ve hastalık gibi bir dizi sorunlarla boğuşurken; “Batı” denen Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde çok küçük bir azınlık; zenginliğin, sefahatin, israfın ve lüksün içinde yüzmeleri, emperyalist-kapitalist sistemin çürümüşlük boyutunun bir göstergesidir.

Dünya ekonomik varlığının yarısından fazlasını elinde tutan “Batı” ( ABD ve AB ülkeleri), en az bir bu kadar da borçlanmışlardır.  28 trilyon dolara yakın borç içinde çırpınan “Batı”, nerdeyse tarihsel asalaklığının en zirvesine erişmiştir.

18. ve 19. Yüzyıllarında Avrupa’da insanlığın gelişiminde modern sanayinin, aydınlanmanın ve demokrasinin motoru olan burjuvazi artık bu saldırganlık, çürümüşlük, asalaklıkla değil toplumu ilerletmek, demokrasiyi geliştirmek;  tam tersine anti demokratik bir yönde en ırkçı, en faşist, en insanlık dışı yöntem ve yönetim biçimlerini uygulamaktadır. Emperyalizm, sadece dünya enerji ve emtia piyasalarını kendi aralarında paylaşabilmek için iki dünya savaşı çıkartmış; bu savaşlarda 70 milyon insan yaşamını yitirmiştir. Almanya’da Hitler, İtalya’da Musolini, İspanya’da Franco  vs gibi bir dizi faşist rejimler, insanlık tarihinde görülmemiş vahşetler sergileyen yönetimler olmuştur. Bu vahşi faşist rejimler emperyalist-kapitalist sistemin son dönem zihniyetinin bir sonucudur.

Çağımızda emperyalist tekelci dev şirketlerin talanları dizginsiz biçimde sürmektedir. Demokrasi sahtekârlığı altında geri kalmış ülkelere saldırlar da devam etmektedir. Emperyalistlerin bütün bu çürümüş, asalak, gerici, saldırgan mafya tipi politikalarında; özellikle NATO, askeri alanda; çoğu zaman BM, diplomasi alanında; Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve IMF, uluslararası ekonomik ve finans alanlarında, kullandıkları en etkin araçlardır.

***

Geçen sene Aralık ayında Rusya devlet başkanı Putin, ülkemizi ziyaret etmişti. Putin’e bu ziyaretinde Başbakan Erdoğan şaka mı gerçek mi pek anlaşılmayacak bir üslupla “Alın bizi Şangay Beşlisi içine, biz de AB’ye ‘allahaısmarladık’ diyelim, ayrılalım oradan” demişti.

Geçenlerde yine bir konuşmasında Başbakan Erdoğan bu konudaki taleplerini yeniden dile getirdi. Hatta Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Selçuk Ünal, düzenlediği son basın toplantısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın gündeme getirdiği Şangay İşbirliği Örgütü ile ilgili olarak, Türkiye'nin ŞİÖ toplantılarına "diyalog ortağı" olarak katıldığını anlatmış, "Tabii ki gözlemci üye, ikinci kategori olmak istiyoruz, imkânları nispetinde bu örgütle işbirliğini geliştirmek istiyoruz" şeklinde konuşmuştu.

Başbakan Erdoğan’ın ciddiyeti tartışmalı olan bu önerisine en sert tepkiyi ana muhalefet partisi Genel Başkanı Kılıçdaroğlu gösterdi. Kılıçdaroğlu, '' Bir ülkenin devlet başkanıyla konuşurken, bulunduğunun ülkenin dış politikasını iyi bileceksiniz. Geyik muhabbeti yapmayacaksınız. Şangay İşbirliği Örgütü’ne neden girmek istiyoruz? AB’yi neden dışlıyoruz? 1071’den beri bizim yönümüz Batı’ya çevrilmiştir. Siz o çağdaş dünyadan kendinizi koparmak istiyorsunuz. Kiminle konuştuğunuz, kime danıştınız? Eğer Şangay İşbirliği Örgütü’ne girecekseniz, NATO’yu ne yapacaksınız? NATO’dan da herhalde çıkacaksınız. Şangay İşbirliği Örgütü ile ilişki kurmak, işbirliği yapmak bizim açımızdan sakıncalı bir durum değildir. Dünya değişiyor, ama bu Batı uygarlığından kopma anlamında değil. Çin, Hindistan ve Rusya ile işbirliği yapabiliriz, ticari ilişkileri geliştirebiliriz ama batı uygarlığından kimse bizi çekip çıkaramaz." dedi.

Kılıçdaroğlu’ nun “Rusya ve Çin ile işbirliğine karşı değiliz” derkenNATO’yu, AB’yi ne yapacaksınız?” diye sorması,  ülkemizin gelecekteki uluslararası işbirliği bakımından yönelimindeki olası eksen değişimine karşı nasıl bir kuşku ile baktığını göstermesi bakımından çok ilginçtir. Öğleki Kılıçdaroğlu, adeta Başbakan Erdoğan’ın bu çıkışını Atlantik ötesine şikâyet etmektedir. Sayın Kılıçdaroğlu 29 Ocak 2013 grup konuşmasında, “Kraldan çok kralcı” edasıyla NATO’dan çok daha NATO’ cu, AB’den çok daha AB’ci olduğunu göstermiştir.

Türkiye 60 yıldan fazla NATO üyesidir. Biz, ulus olarak NATO’ya çok şey verdik ama karşılığında NATO bize, bela getirmekten başka hiçbir şey vermemiştir. Ülkemizde “Süper NATO” diye adlandırılan, kamuoyunun “Derin Devlet” diye isimlendirdiği “Kontr-Gerilla” veya “Gladyo” örgütlenmesi işte bu NATO üyeliğinin bir sonucudur. Bu örgütlenme; ülkemizdeki aralarında Abdi İpekçi, Uğur Mumcu vs. gibi en değerli Türk aydınlarının da bulunduğu yüzlerce insanı faili meçhul cinayetlerle yok etmiş, 1 Mayıs 1977, Maraş, Çorum, Sivas vs. gibi birçok kitlesel katliamlar düzenlemiştir.

NATO ve onun gizli örgütlenmesi “Süper NATO” ülkemizin savunmasına hiçbir olumlu katkı yapmamış, 29 yıldır en büyük sorunumuz olan “terör” konusunda bile yardımcı olmamıştır. Tam tersine NATO üyeliği; son dönemlerde Kürecik’ e yerleştirilen radarları ve en son bu radarları, diğer NATO ve ABD üstlerini koruyan Patriot füzesavarları ile ülkemizi komşularımızla bir savaşa sürüklemeye çalışmaktadır. En azından komutası ve kontrolü bizde olmayan bu askeri sistemler komşu ülkelerle ilişkilerimizi temelden bozmakta, ülkemizin “Barış” politikasına olağanüstü büyük zarar vermektedirler.

Türkiye; 1963 yılından beri, yani yarım asırdır, AB kapısında bağlanmış bekletilmektedir. Böylece AB emperyalistleri bir yandan ülkemizi istikrarsızlaştıran, onlara bağımlı kılan bazı önemli tavizleri almak için bize “AB Üyeliği” şantajını dayatırken, diğer yandan Türkiye’nin dünyamızın ve insanlığın gelişimine paralel olarak ŞİÖ gibi diğer uluslararsı kuruluşlar ile işbirliğine de engel olmaktadırlar.

Ancak emperyalizmin Bush döneminde, Afganistan ve Irak’ politikalarında olduğu gibi “Sınırsız Şiddet Kullanma” politikası iflas etmiştir. Çünkü bu politikalarıyla  emperyalistler, “Tosya’ya pirince giderken, evdeki bulgurdan olmuşlar” dır. Emperyalizmin son saldırganlıkları kendi bütçesinde 2,5-3 trilyon dolar açık vermesine ve dolayısı ile daha fazla borçlanmasına neden olmuş; buna karşılık bu iki savaşlardan ganimet olarak sadece Barzani yönetimindeki Irak’ın kuzeyindeki bölgesel Kürt yönetimi karlı çıkmıştır.

Öte yandan Avrupa Birliği (AB) çok daha ağır bir bunalım içindedir. Yunanistan, arkasından Portekiz ve İspanya iflasın eşine gelmişlerdir. Yakında İtalya bile büyük bir finans bunalımıyla karşı karşıya geleceğini yine AB’nin en yetkilileri ifade etmektedirler.  İngiltere Başbakanı, 2015 seçimlerini kazandığı takdirde, İngiltere’nin AB üyeliğini referanduma götüreceğini ilan etmiştir.

Şimdi, ABD emperyalist politikaları iflas etmiş iken, büyük bir bunalım içinde çırpınan AB ise adeta batan bir gemi gibi, su alırken illa da “Biz bu sistem içinde kalıp onlarla birlikte suya gömülmek istiyoruz!” demenin ne anlamı var?

Sanırım, Sayın Kılıçdaroğlu’nun kafasını; kendisinin başkan yardımcısı olduğu Sosyalist Enternasyonal’in emperyalizme hizmet eden “Batı” Avrupalı Sosyal Demokratların fikirleri karıştırmakta ve bulandırmaktadır.  Antiemperyalist, ulusalcı, halkçı, devrimci ve tam bağımsızlıktan yana olan Atatürk’ün partisi CHP, ülkemizi “İleri” götürmeyen böyle bir politikaya asla laik değildir.

 

Mehmet ÇAĞIRICI

mehmet.cagirici@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.