Irk ve Irkçılık Üzerine...

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Son günlerde bu konu üzerine okumak durumunda kaldığım bazı düşünceler, bu konunun daha çok işlenmesi gerektiğini düşündürdü.

Bilim adamları ilk insanların 350–500 milyon yıl önce Afrika’da yaşadığı, buna karşılık ırksal farklılıkların ancak 100 bin yıl önce ortaya çıktığı konusunda birleşiyorlar. Böylece insanların aynı kökten türediği, önce “eski dünya”ya ardından da “yeni dünya”ya yayıldığı öne sürülmektedir. Asıl yurtlarından uzaklara göç edince insanlar arasında farklılaşmalar doğdu. Değişik fiziksel özellikleri olan halklar ya da ırklar oluştu. Yani insanlar arasında yaradılış bakımından hiçbir fark yoktur. Bazı düşünürler dünyanın çeşitli yelerinde yaşayan toplumların bazılarının dünya dışı canlılar ile evrildiğini iddia etseler de bilimsel olarak kanıtlanmış bir olgu değildir.

Dolayısı ile Afrika’dan dünyaya yayılmış insan toplulukları bulundukları bölgelerin genel coğrafi koşulları ile uyum sağlamış, değişik tipleri oluşturmuştur. İnsanlar deri ve saç rengi, boy uzunluğu, vücut biçimi gibi fiziksel özelliklerine ve genetik olarak incelenebilen kan grubu gibi biyolojik öğelere göre belli gruplara ya da ırklara ayrılır. Günümüzde biyologlar fiziksel farklılıklardan çok ırklar arasındaki genetik farklılıkların incelenmesiyle ilgilenirler. Irk incelemeleri biyoloji biliminin yeni bir dalı olan nüfus genetiği alanına girer.

“Irkçılık genel olarak çeşitli insan ırkları arasındaki biyolojik farklılıkların kültürel veya bireysel meseleleri de tayin etmesi gerektiğine ve doğal sebeplerle bir ırkın (çoğunlukla kendi ırkının) diğerlerinden üstün olduğuna ve diğerlerine hükmetmeye hakkı olduğuna duyulan inanç veya bu değerleri kabul eden doktrindir.”

Kimileri, ırkçılığın düşünsel yönleri de olduğunu iddia etse de, en büyük ve kabul edilmiş neden ekonomiktir. Beyaz ırkın, diğer ırkları sömürmesine bir haklılık payı lazımdı, o da ırk ayrımcılığı ile bulundu. Değilse Afrika’da yaşayan Zulu kabilesinin bir ferdi ile bir İngiliz arasında yaradılışta bir fark yoktur.

Ekonomi ile siyasetin iç içe olması bazılarını ırkçılığı siyasi anlamda da kullanmaya itmiştir. Mesela Hitler, Almanların saf (ari) ırk olduğunu iddia etmiş, onların Yahudilerle veya Çingenelerle evlenmelerinin ırklarında bozulmaya neden olacağını düşünmüştür. Bu hasta düşünceli adam asrın en büyük soykırımlarından birine imza atmıştır. Oysa ne Yahudiler ne de Çingeneler ne de Almanlar farklı bir ırk değildir.

Siyasi ve ekonomik ihtiras sahipleri her şeyi olduğu gibi farklı ırkları da bir takım hesaplarına göre kullanmışlardır. Uzun asırlar boyu devam eden bu kullanma artık güncelliğini yitirdiğinden başta baş sömürücüler olmak üzere ülkeler ırkçılığı yasaklamış, bir ayıp olarak görmeye başlamıştır. Buna en büyük neden giderek o farklı ırkların beyaz ırktan olanlar ile kendi aralarında hiçbir farkın olmadığı bilincine ulaşmalarıdır. Artık eskiden olduğu gibi ırk ayrımı ile kazanç zor olmaktadır. Bu gün ırkçılığa en çok karşı görünen ülke ABD’dir. Oysa onlar birkaç yüzyıl önce Kızılderililerin bir hayvan ırkı olduğunu ileri sürerek hepsini kesmişlerdi. Afrika’dan getirdikleri zenci köleleri yüzyıllar boyu karın tokluğuna hayvan gibi çalıştırmışlardı.

Anayasamızın onuncu maddesi de: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.” diyerek ırkçılığı yasaklamıştır.

Resmi olarak bütün dünyada yasaklanan ırkçılık gerçekten bitmiş midir? Maalesef bu soruya evet diye cevap vermek imkânsız. Resmen yasak olmasına rağmen günümüzde ırkçılık birçok siyasinin söylemlerinde ve eylemlerinde örtülü de olsa bulunmaktadır. Çok dikkatli olmak ve oyunlara gelmemek durumundayız.

Cem.Tamturk@PolitikaDergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.