Kahramanmaraş'ta Kurşunlanan Özgürlüğümüz

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

1978 yılının 24 Aralığında Kahramanmaraş’ta başlayan katliam beş gün sürdü. Katledilen umutlarımızdı, özgürlüğümüzdü, bilincimizdi, örgütlenme çabalarımızdı.
Kimi, olayları bir Alevi – Sünni çatışması, kimi ülkücü – Solcu çatışması olarak gördü ve hala öyle anlatmaktadır. Oysa amaç çok başkaydı. 1960 anayasası ile giderek güçlenen sol düşünce, sendikalar, dernekler, vasıtası ile hızla emperyalizme karşı etkin bir cephe oluşturuyorlardı. Bu durum emperyalistleri dolayısı ile içerideki uzantılarını çok endişelendiriyordu. Ecevit’in Kıbrısta kazandığı başarı ve oy sayısını hızla arttırması emperyalistlerin işine hiç mi hiç gelmiyordu. Daha açık söylemek gerekirse emperyalistler ve işbirlikçileri işçiden örgütlenmekten vaz geçip teslim olmasını yoksa zor ile teslim alınacağını ima ediyordu. Atatürk devrimlerini içine sindirmiş, demokrasiyi özümsemiş kesimler ise kulak asmıyordu. Bir şekilde örgütlü topluma gidişin önü kesilmeliydi. Emperyalizmin ise yöntemi çok açıktı. Baskı, zulüm, parçalamak ve küçük lokmaları afiyetle yutmak. Bu amaçla ABD konsolosu Kahramanmaraş, Çorum gibi bazı illerimizde gezmiş, zayıf bölgeyi saptamıştı. Bu sefer maşa olarak ülkücüler kullanılacaktı.
Katliamdan bir hafta önce, Alevilerin ve solcuların çoğunluk olarak yaşadıkları semt ve mahallelerde görevli olduklarını ifade eden bazı kişilerin nüfus sayımı yaptıklarını söyleyerek evleri dolaşarak, evlerde kaç kişinin yaşadığı gibi sorular sorarak ve evlere yeni numaralar vereceklerini söyleyerek kapıları kırmızı boya ile işaretlemişlerdir (Nazilerin Yahudilere yaptığı gibi). Bazı belgelerde ise PTT görevlileri olduklarını söyleyen kişiler, mektupların kaybolmasını engellemek için bir çalışma yaptıklarını söylemek suretiyle kapılara boyayla işaretler koymuşlardır. Bu işaretlemelerin amacı, Alevi ve Solcu evlerini belirlemek ve kendi yandaşlarına zarar vermemektir. Bu olaylar da gösteriyor ki, saldırılar kendiliğinden gelişmiş basit olaylar değil, uzun zaman planlanmış, organize edilmiş saldırılardır.
Maraş Meslek Lisesi öğretmenlerinden Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu okuldan evlerine giderken silahlı saldırıya uğrarlar. Solcu olarak bilinen öğretmenlerden Hacı Çolak olay yerinde yaşamını yitirirken Mustafa Yüzbaşıoğlu'da hastaneye götürülmesine rağmen kurtarılamaz. "Solcu" öğretmenlerin cenazeleri önce Maraş Lisesi önünde, ardından da beşbin kişinin katıldığı kortej halinde Ulu Cami'ye doğru yola çıkar. Bu arada faşist ve sağcı gruplar cenaze törenine saldırmak için geceden çevre il, ilçe ve köylerden adam getirmek için "Koministler, Aleviler Cuma namazında camileri bombalayacaklar, Müslüman kardeşlerimizi katledecekler. Bunun hazırlığını yapıyorlar. Müslüman kardeşlerimizi katliamdan korumak için toplanalım yollu çağrı propagandalarda bulunurlar. Öte yandan Maraş Müftüsü de resmi araçlarla kenti dolaşarak Sünni halkı kışkırtmıştı. Bu arada hastane başhekimi savcının uyarısına rağmen cenazeleri erken vermeyerek saldırıya yardım etmiştir.
Olaylar sırasında ne polisin ne askerin halkı korumadığı görülmüştür. Ülkücüler istediği kişileri kurşuna dizdiler, artık kadınlara tecavüz işkence normal olaylardan olmuştur. Aleviler’in yaşadığı mahallelerde otomatik silahlarla saldırılar başlarken, bir yandan da işaretlenen evlere benzinli gazlı, yanıcı maddeler atılmaya başlanır. Ardından evlere girilerek kadın, çocuk demeden linç, tecavüz ve işkenceler başlar. Asıl amaç 12 Eylül’e giden yolun taşlarını döşemektir. Ardından gelen 12 Eylül darbesi belini doğrultmaya çalışan Türk halkının beline kendi askeri tarafından indirilmiş bir darbedir. Tabii ki ordunun tamamını bu olaydan sorumlu tutmuyoruz. Darbe için özel organize edilmiş bazı general elbiseli yaratıklar emperyalizmin emrini yerine getirmişlerdi. Solcular ezilip unufak edilmiş, ülkücüler görevleri bittiği için buruşturulup atılmıştı.
Artık yeni dönem için ılımlı İslam kuşaklara gerek vardı. Özal başa getirilerek bu günkü iktidar dünyaya getirilip sırtı sıvazlanarak büyütüldü. Türk halkı çok unutkan mıdır nedendir bilinmez, hesap sormayı hiç düşünmedi. Bu yüzden de benzer olaylar tekerrür etti. İşte Sıvas, işte İstanbul. Bizler, “devr-i sabık yaratmayacağız”, “kimse bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemez” diyerek iktidar için emperyalistlere selam gönderen siyasileri de gördük, darbe sabahı ilk bildiride ABD ye bağlılığını dünyaya duyuran komutanları da.
Eğer gerçekten özgür olmak istiyorsak, Kahramanmaraşların, Çorumların, Sivas’ların bir daha yaşanmasını istemiyorsak bu olaylara sebep olanları iyi araştırıp sorulmamış hesapları sormak zorundayız. Değilse ayni olaylar günün koşullarına uyup tekrarlanacaktır.

İzmir 2010
cem.tamturk@PolitikaDergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.