Küresel Mali Krizde Tekstil

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Timur Veysel Doğruok

   — Merhaba Timur!

   — Merhaba.

   — Hangi sektördeydin?

   — Tekstil.

   — Hmm. (surat buruşur…)

 

   Tekstil için bu söylemleri duymak gerçekten üzücü ama sektörel anlamda hâli de cidden harap olmaya başladı demek izafi değildir. İş yapabilme gücü ile birlikte düşen iş yapabilme potansiyeli de çoğu firmayı zora sokmuş hatta yok etmiştir. Zaten tekstil sektörü 2002–2003 yıllarından sonra düşüşe geçmiş olup, “küresel mali krizin de” etkisi ile iyice zayıflamış bir sektör hâlini almıştır.

   Sektörde işlerin düşmesi, çoğu sektörde olduğu gibi iki ana pazara içindir: İç pazar ve ihracat.

 

   İç Pazar:

   Tekstil, alt dalları olarak birçok ayrı alt-sektörü içinde barındıran bir sarmaldır. Birbiriyle hiç alakası olmayan ürün grupları da tekstil sektörü içerisinde kendine yer bulabilmektedir. Çok prestijli bir meslek olarak bilinen tekstil işinin son yıllarda oldukça geriye atılması hepimizi üzmektedir. Bu alt-sektörlere örnekler verecek olursak; perdelik mensucat, yatak örtüsü, konfeksiyon, döşemelik vs… diyebiliriz. Bu önbilgilerden sonra gelelim iç pazar ve iş potansiyelinin düşüşüne; özellikle küresel mali krizde…

   Şöyle bir gerçek var ki, az önce de bahsettiğim gibi 2003 yılından sonra kârlar oldukça geri çekilerek, fiyat kırma politikası ile rekabet edebilme gücü eridi. Büyük yatırımlar sermaye destekleri ile ücra köşelere bile ulaşarak, “yıllardır çalıştığım insan” tabusunu yıkmayı başardılar. Kalitede herhangi bir problem yok, hatta belki daha da iyi, fiyat çok cazip, ticari işletmelerin de kâr maksimizasyonu arzusu ile sistematik bir değişim gerçekleşti. O yıllarda, prestij sağlam, tezgâhlar çalışıyor, paralar dönüyor… Keyifler yerinde… Neredeyse en tarihsel sektör de tekstil sektörü olduğu için ileride de herhangi bir problem çıkmaz gözüyle bakılması çok da saçma gibi görünmüyor. Neyse, gelelim son zamanlara. Kredi borçları yürümüş gitmiş, işler düşmüş, satış yok, fiyat yok, paranın dolaşımı neredeyse yok… Bu durumlarda iç piyasada artık batma veya kapatma seviyesine gelen firmalar, stok grubu için önceden hazırladıkları malları, piyasayı kırarak en azından borçlarının belli bir kısmını; örneğin faizini durdurmayı amaçlayarak satışa sundu. Bu durumda hâlihazırdaki talebi belirli oranda arttırdı. Ama cidden iş yapmak, piyasa eski koşullarında stabil kalmak isteyenleri ise sıkıntıya düşürdü. Nitekim “tekstil sektöründe” vadeler, diğer sektörlere göre dudak uçuklatan cinsten. Bu da nakit akış çabasını zora sokan en önemli kriter olmaktadır. Dönen çekler, protesto senet/çeklere karşılık verilen ilave çekler, onlarında karşılıksız çıkması vs… Çok can sıkıcı.

 

   İhracat:

   2001 Krizinde TL’nin değer kaybı ile beklenilenden fazla paraların kazanıldığı bir pazar daha vardı: İhracat pazarı. İhracat yapanın gücüne güç kattığı dönemlerdi o zamanlar. Şimdi ise ihracat yapıyor olmak, stabil kalmak için önemli bir değer olarak görülebilmektedir. Kriz’in global yapısının artık sıkıcı olmaya başladığı bu dönemlerde tekstil sektörünün canlanması için firmaların özgül çabaları nelerdir? Firmalar doğal bir getiri olarak fiyat kırmış ve yeni pazar arayışları içine girmişlerdir. Daha önceki yazılarımda belirtmiştim; beyaz yakanın artık daha kilit noktalar üzerinde çalışması bir gereklilikten öte zorunluluk haline gelmiştir. Ha bide “fuarlarımız” var. Mayıs ayında dünyanın en büyük 2. ev tekstili fuarı “Evteks” gerçekleşecektir. Lakin fuarlardan beklentiler de düşmüştür. Neden? Fuarlardan bireysel anlamda benim de beklentilerim fazla değildir. Çünkü katılımcı firmaların çokluğundan kaynaklanan bir durum olarak, ziyaretçi firmaların her katılımcıya uğraması arzusu ile zamanın kısıtlı olması gibi bir dezavantaj mevcuttur. Ha tabi ben ne yapıyorum? Bardağın boş kısmından bakıyorum şu an… Ama sektörün getirisi olarak büyük yüzde, bardağın boş tarafı olarak karşımıza çıkıyor. Yurtdışındaki firmalar ne düşünüyor peki? Yurtdışındaki firmaların Türkiye’den tekstil mamulleri ihraç etmelerinin en önemli sebebi Türkiye’nin Uzakdoğu ülkelerine nazaran, lokasyon avantajının olmasıdır. Örneğin bir ürün ve Çin dendiğinde çoğu kesim 3., 5. sınıf kalite, kötü mal olarak bakıyor ama aslında öyle değil. Çin, cidden üretim konusunda çığır açmış bir konumdadır ve farklı kalitelerde üretim potansiyelini rahatlıkla içinde barındıran bir ülkedir. Lakin Avrupa’ya mal satması, özellikle ulaşım dezavantajı sebebiyle zordur. E, bu sebeple yıllardır süregelen durum ne oluyor? Fiyat kırılması ile kâr maksimizasyonunun düşmesi, ancak karşılığında iş yapabilme durumunun aktifleşmesi sağlanıyor. Olsun, iş olsun!

   Lakin diğer bir gerçek var ki; ona istihdam deniyor! Sıkça duyuyoruz nasılsa… Hazmettik toplum olarak. Tekstil sektörü, ciddi istihdam potansiyeline ve “kadın istihdam” potansiyeline sahip bir sektördür. Özellikle konfeksiyon işletmelerinde, bayanların sıkça çalışmış olduğu bilinmektedir. Kapanan, krize dayanamayan veya dayanmakta güçlük çeken firmalarda çalışmakta olan teyzelerimiz, ablalarımız ise işsizler ordusunda yer almaktadırlar. Sadece kadınlar değil tabii.

   Otomotiv sektörü ile ilgili olan yazımda belirtmiştim. Enerji maliyetleri, genel maliyet sınıfı içerisinde iri maliyetler olarak belirmemekteydi. Ancak, “tekstil sektöründe” bu durum öyle değil. Tekstil sektöründe enerji maliyetleri ile birlikte sabit maliyetler ciddi anlamda işletmelerin belini bükmektedir. Yine enerji maliyetleri kısmına geldiğimizde; doğalgaz, elektrik gibi maliyetlere ciddi oranlarda zam gelmesine mukabil, satışları dibe vuran firmalar, çalışmasına rağmen vadelerin de uzaması ve ödemelerin risk boyutunun artmasıyla bu maliyetlerini bile karşılayamaz hale gelmiştir. Vadelerin uzamasından bahsettik; ihracat yapılan yabancı firmaların bile bu tarz istekleri mevcuttur. İhraç pazarında da vadeler uzamıştır. Tekstilin zorda kaldığı diğer bir nokta ise şudur: Risklerin artmasıyla, tekstil dışı sektörlerde genelde tedarikçilerin vadeyi daraltma önlemleri alması vuku bulmuştur. Tekstil sektöründeki firma ise, tekstil mamulü satacak ki, parasını bekleyecek de, tedarikçisine ödeyecek. İşte bu da ciddi bir sıkıntı! Hatta bazı ciddi kurumsal firmaların vadeli satışlarda teminat mektubu bile istediğini duymuştum.

   Devletten bazı beklentileri, sektör temsilcileri dile getirdiler. Bunlar neydi ya da neler yapılabilir, birazda bunlara değinelim.

   Öncelikle vergiler! Fason işlemlerde her işlem için KDV oranı %8 değil. Enerji maliyetleri keza yüksek, hem de vergileri de yüksek. Dış maliyetlerin vergi oranları da yüksek. Çoğu firmanın devlete borcu var. Kosgeb’ten, can suyu kredisi alamadılar. Nedeni: borçları vardı. Zaten bu borçları kapamak için alınacağı, atlanmış olmalı. Yoksa düşünsenize, bana biraz ekstrem geliyor; firma, krizde dibe vurmaya yakın bir sektörde ve deli gibi yatırım maliyeti için can suyu kredisine ihtiyaç duymuş durumda! Can suyu, acil borçlarının ödenmesine olanak sağlaması çerçevesinde olmalı. Adı bu tarzda, öyle değil mi? Gerçeği şu ve durum oldukça açık ki; sektör için önlem alınmakta çok geç kalındı.

   Neler yapılabilir kısmı için; bu oranlarda sektöre özel bir düzenleme yapılabilir. Ya da tekstil sektörü için, otomotivcilerin beklediği ve Avrupa’dan örneklendirdiği gibi, ciddi ön şartlar koyulmadan yıllık faiz oranı çok düşük veya faizsiz kredi destekleri olabilir. Hibe ödenekler ayrılabilir. Lakin bu önlemlerin deforme olmuş, piyasada plastik deformasyon kalıbında değil, elastik deformasyon kalıbında olması gerekmektedir. Yani piyasanın yaralarını sarmaya yönelik olması gerekliliği atlanılmamalıdır. Üreticinin daha çok desteklenmesi istihdamı da verimli kılacaktır. Çark dönsün gerisi gelir ağabeyim!

   Saygılarımla…

 

iletisim@PolitikaDergisi.com

[Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 14’te yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 14’ü indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.