Küresel Soygun (1)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Mehmet Burak KAHYAOĞLU

    ‘‘Umursamazca kişisel çıkar peşinde koşmanın kötü ahlâka delâlet ettiğini biliyorduk, artık onun kötü ekonomiye delalet ettiğini de biliyoruz’’ cümlesini okuyan herkes bu cümlenin yüksek ihtimalle 2008 küresel finans krizinden sonra söylenmiş olduğunu düşünecektir. Yaşadığımız finansal krizin nedenlerinin bir kısmını açıklayan bu cümle 1936 yılında Franklin Delano Roosevelt tarafından 1929 krizinin nedenini açıklamak için söylenmiştir. 79 yıl arayla gerçekleşen bu iki küresel krizin nedenlerinin aynı olması şüphesiz dikkat çekicidir. İnsanlık neden bu acı hatıralardan ders almamıştır? İnsanların mali hafızasının 20 yıl olduğu iddiası bana pek inandırıcı gelmiyor. O halde sorun nerede?

  Yukarıda da dediğim gibi, umursamazca kişisel çıkar peşinde koşmak krizin sadece bir kısmını açıklar, kalan kısmını ise insanları umursamazca kişisel çıkar peşinde koşmaya yönlendiren dinamikler oluşturur. Bu dinamikler aynı zamanda balonların (finansal aşırı genişleme) oluşmasını önleyici mekanizmalara engel olur. Durumu daha sistematik hale getirirsek, aşırı mali genişleme durumuna yol açan iki ana unsur söz konusudur;

 

 

  1- İnsanların umursamazca kişisel çıkar peşinde koşması,
  2- Kişisel çıkar güdüsünü besleyen uygulamalar ve balon oluşumuna engel olan mekanizmaların köreltilmesidir.
  Kişisel çıkar peşinde koşmak son derece masum ve kabul edilebilir bir güdüdür. Elbette ki her kişi ilk önce kendi menfaatini düşünecektir, fakat insanların kişisel menfaatleri peşinde ‘‘umursamazca’’ koşması farklı bir ruh halidir. Bu ruh haline bürünmüş bir insan kişisel çıkarı uğruna her türlü sosyal, ahlâki ve kanuni engelleri çiğneyebilecek potansiyeldedir. Kolayca mantıklı olanın dışına çıkabilecek durumdadır ve nitekim finansal aşırı genişleme aşamalarında bu durum çok net görülmektedir. Daha fazla kâr elde etme hırsından dolayı kendinden geçen kişiler, aldıkları risklerin farkında olmadan, kendi potansiyel kazançlarının bir başkasının potansiyel zararı olduğunu görmezden gelerek ve aynı zamanda bazı kanuni engelleri (Enron örneği - saadet zincirleri) de çiğneyerek finansal piyasalarda pozisyon almışlardır. İşte krizi tetikleyen ruh hali budur.
  Aşırı mali genişlemeye yol açan ikinci unsur ise, kişisel çıkar güdüsünü ‘‘umursamazca’’ kişisel çıkar güdüsüne dönüştüren ve bu güdüye uygun piyasa koşullarını oluşturan ve destekleyen uygulamalardır. Daha önce de iddia ettiğim gibi, 2008’de patlak veren küresel kriz için bu mekanizma ABD hükümetinin uygulamalarıdır. Bu uygulamalar şunlardır;
  1) 2001 yılında faiz oranlarının % 1 seviyelerine düşürülmesi
  2) Kredi kuruluşlarına yeni şube açma izninin belli miktarda “subprime mortgage kredisi” verilme şartına bağlanması
   3) Mortgage kredileri veren kuruluşlara ve bu kredilere dayalı türev enstrümanlara çeşitli devlet garantileri verilmesi
   4) Düşük faiz, bol ve ucuz para politikasının sürdürülmesi
   5) Eyalet başsavcıları tarafından riskli kredi kullandırma uygulamalarının soruşturulmasına 1863 tarihli Ulusal Bankacılık Yasası’na başvurularak engel olunması
   6) Türev ürünlerin 370 milyon dolar sus payı ile denetim dışı kalması(1)
   İlk dört maddenin etkilerini ‘‘Minsky Modeli Çerçevesinde Küresel Mortgage Krizi’’(2) ve ‘‘Devlet ve Kriz’’(3) adlı yazılarımda ele almıştım. Burada beşinci ve altıncı maddelerdeki uygulamaların etkileri üzerinde duracağım.
   Ödememe riski yüksek olan kişilere konut kredisi verilmesi uygulamalarının savcılar tarafından soruşturulması (ve büyük ihtimalle bu uygulamaların engellenmesi) büyük sermaye gruplarının baskısıyla Bush hükümeti tarafından engellenmiştir. Bu şekilde temel insani bir güdünün (ev sahibi olma) kötü niyetli kullanılması ile balonun haddinden fazla şişirilmesinin önü açılmıştır. Böylelikle piyasa temelsiz olarak yükseltilmiş ve geniş kitlelerin bu piyasalara olan ilgisi çekilmiştir. Sonuç olarak bu kredileri ödeyemeyecek durumda olan milyonlarca insan bu kredileri almış ve bir o kadarı da bu kredilere dayalı türev enstrümanlara yatırım yapmıştır.
   Akla gelen diğer önemli bir soru ise bankaların geri alamayacaklarını bilmelerine rağmen neden bu kredileri yüksek riskli gruba kullandırdıklarıdır. Sorunun cevabı basit: Bankalar yüksek riskli gruba verdikleri bu kredileri (yani alacaklarını) Özel Amaçlı Kuruluş (Special Purpose Vehicle) adıyla bilinen kuruluşlara (Fannie Mae, Freddie Mac vb.) düşük bir iskontoyla satarak bilançolarından çıkarmışlardır. Bu kuruluşlarda aldıkları bu alacaklara dayalı olarak menkul kıymet ihraç etmişlerdir. Bankalar böylelikle bu riski üzerlerinden atmış ve iskontolu sattıkları kredilerden elde ettikleri nakiti tekrar yüksek riskli gruba kredi olarak kullandırarak balonu inanılmaz ölçülerde şişirmişlerdir. Ve ne yazık ki elinde toplu iğne ile bekleyen eyalet savcıları engellenmiştir.
   Peki, çok yüksek risk içeren ve yatırım yapmak için uzmanlık gerektiren türev ürünler nasıl oldu da milyonlarca kişi tarafından peynir-ekmek gibi satın alındı? Bilinçsiz yatırımcıların broker’lar tarafından kandırılmış olması bir ihtimaldir; çünkü sürekli yükselen ve daha da yükseleceğine şiddetle inanılan bir piyasada en muhafazakâr yatırımcılar bile bu büyünün etkisine kapılabilmektedir. Ne yazık ki olay bu kadar basit değildir. Bilinçsiz yatırımcıları koruyan, manipülasyonu engelleyen mekanizma nerededir? FED bu çılgın yatırım sürecinin sonucunu göremeyecek kadar basiretsiz midir? Kesinlikle değildir!
  Amerika’nın ciddi araştırma kuruluşlarından Center for Public İntegrity’nin son raporunda yer alan akıl almaz iddiaya göre, finansal krizin ayak seslerini duymalarına rağmen ABD Kongresi, Beyaz Saray ve FED maddi menfaat karşılığında bu durumu görmezden gelmiştir. Citibank, Bank of America ve AIG Sigorta gibi şu anda zor durumda olan gözde finans kurumlarının, yan kuruluşları olan küçük şirketler aracılığıyla çıkarttıkları türev enstrümanları (şimdiki adıyla Toksik varlıklar) denetime katılmadan pazarlayabilmek için, lobi faaliyetlerine 370 milyon dolar harcadıkları tespit edilmiştir. ABD’nin bu gözde finans kuruluşları, kendileri denetimde oldukları için çıkaramadıkları bu zehirli varlıkları, denetimde olmayan yan kuruluşları ile çıkarmayı başarmış ve tüm dünyaya afiyetle yedirmiştir. Bunun adı ‘‘soygun’’dur. Hem de küresel soygun!
 
Dipnotlar
  (1) http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1092126
  (2) http://politikadergisi.com/node/656
   (3) http://politikadergisi.com/node/855
 
iletisim@PolitikaDergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.