Memleketten Manzaralar (2)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Referans İçerik: 
MEMLEKETTEN MANZARALAR

Yolda karşılaşınca, selam vermediği için komşusunu bıçaklayan,

Hayvanları, özellikle “Kümes Hayvanlarını Yaşatma ve Koruma Derneği”nde, horoz dövüşü yaptıran,

Otobanda giderken, radyoda çalan göbek havasıyla coşup, arabayı kenara çekip göbek atarken, arkadan gelen aracın altında kalan,

Asansörün gelip gelmediğine, açık olan kapıdan bakarken kafası sıkışan,

İki odalı evini, tek oda yapmak isterken, tek duvarı kazma yerine, dinamitle yıkmaya çalışan, mahalleyi havaya uçuran,

Yeni doğan yeğenini, havaya fırlatarak severken, tavandaki pervaneye çarptırarak öldüren,

Okuyup üfleyerek, Fenerbahçe'yi şampiyon yapan, Nurcan'a halter kaldırtan, bahisleri türbe taşlarının üzerinde oynayan,

Avrupa Kupası'nda, gole giden rakibini durdurmadığı için, UEFA'nın Fairplay Ödülüne layık görülen futbolcuyu çürük yumurtayla karşılayan,

Gerdek gecesini, çocuklarına kıyamet gecesi olarak anlatan,

Soyduğu banka şubesine, 2 ay sonra para yatırmaya kalkışıp yakalanan,

Hastaneye gidip, 'hiç cinsel ilişkiye girmediğine dair' rapor isteyen adama, deli raporu veren,

Ünlü benzerleri yarışmasında, içlerinde gerçeği de olmasına rağmen, gerçek Ciguli'yi 3. seçen,

Reklamlarda, gol atan inek Ayraniç'in memelerinin görünmesinden rahatsız olup, RTÜK'e şikayet eden,

Hava durumu spikerini, “donsuz geceler” temennisinden sonra ekranlardan uzaklaştıran,

“Bulunmaz fırsat! Kömürün tonu 400 Lira, buna arabacının karı da dahil. Aramakta acele edin” diye yazılan ilana, 'kar' kelimesinde ki 'a'nın üzerine inceltme işareti konulmadığından, kömür yerine karı siparişi vererek telefonları kilitleyen,

Soymak amacıyla girdiği mağazada, cansız mankene tecavüz ederken yakalanan,

Apse çıkan dişinin ağrısını, önce rakıyla, geçmeyince silahla ateş ederek geçirmeye çalışırken hayatını kaybeden,

Yağmur girmemesi için bacayı tıkayan, soba yanınca, bacadan çıkamayan karbonmonoksitle ölen,

Susurluk'u, 17 Ağustos'u, 12 Eylül'ü unutan, 'one minute'ü unutmayan,

Dere yatağına ev kuran, su yükselince tek çaresi yukarı yere kaçmak olan,

Kem gözlerin nazar etmesiyle tren kazalarının, kaderin cilvesiyle maden kazalarını olduğuna inanan,

Dinsize de sahip çıkılacağı dine inanan, oruç tutmayan üniversiteliyi köprüden nehre atan,

3 bin nüfuslu beldeye, 3 bin kişilik cami yapan,

Öğrencileri, işçileri coplayan, biber gazı sıkanlara, 'polisin de bir yere kadar sabrı var' diyerek polisin sınırlarını hukukla değil sabırla çizen,

Okumadığı AB İlerleme Raporlarını öven, giremediği AB için gündüz vakti havai fişekler patlatan, bilmediği Anayasa paketine oy kullanan,

Bankaları hortumlayanları baştacı yapan, 5 TL rüşvet alıp korkudan yutan polisin röntgenlerini çekip basına veren,

Elektrik hırsızlarıyla mücadele eden, TEDAŞ görevlisine, Uluslararası Saydamlık Örgütü tarafından 'Dürüstlük Ödülü' verilirken, O’nun öldürüldüğünden haberi olmayan,

Bir günde enflasyonu düşürürken, bir günde Milli Gelirden payına düşen arttırılırken mutlu olan, övünen, ama cebindeki paradan haberi olmayan,

Güzel memleketimin, güzel insanlarından anekdotlarla, nostaljik hatıralarla dolu, 'güler misin ağlar mısın' tadında haberlerle bir manzara sunmak istedim sizlere. Bunu yaparken temel amacım, geçtiğimiz günlerde, Edirne'nin Kurtuluş Günü etkinliklerinde, avcıların avladığı hayvanları, araçların kaputlarına, camlarına bağlayarak, Edirne gibi sosyal ve medeni olduğunu düşündüğümüz bir kentte, şov yaparcasına gösterilmesinin esas nedenlerine işaret etmekti.

Bu olay, geçenlerde Yılmaz Özdil'in de yazdığı gibi, vatan topraklarını bölgelere ayırmanın ve vatandaşları mevcut ekonomik, sosyal farklılıklara rağmen, farklı sınıflandırmanın gereksizliğini ve doğru olmadığını gösteriyor. Verilen eğitimden tutun, farklı yöresel ve etnik kültürlere kadar, ortak payda, hemen hemen her konuda, her yerde, aynı şekilde yaşanıyor.

Birbirimiz çok kolay yaftaladığımız, ötekileştirdiğimiz toplumda, cansız mankene tecavüz edenin sağ görüşlü olduğunu söyleyebilir miyiz ya da bebeği havaya fırlatarak seven dayının sol görüşlü olmadığını? Bu yüzden, 'sahiller şöyle, iç kesimler böyle' , 'Siz Ankara'dan öteye gidebiliyor musunuz?' demenin ne manası var, kime faydası var? Diyarbakır'da yaşanan olayın bir benzeri, Edirne'de de yaşanıyorsa, toplumu kutuplara ayıracak siyasi kavgalara ne gerek var?

Bu manzaradan çıkan esas sonuç şudur ki, çağdaş ve medeni olmanın yolu, sağcı ya da solcu olmak, dindar ya da ateist olmak değil, Ulu Önder Atatürk'ün, “Laiklik nedir?” sorusuna verdiği cevap da olduğu gibi, her şeyden önce “adam olmak”tan geçiyor!..

oguzkemal.ozkan@politikadergisi.com

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.