"Millî İrade" Zaptiyeliği ve Millî İradeye Karşı Demokratik Halk Devrimi

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

   Millî irade nedir? Önce bu söylemin içeriğini ve nasıl ortaya çıktığını ortaya koyalım.

   Millî irade sözcüğü; “Demokrat Parti” döneminde tefeci-bezirgân sermayenin iktidar olmasını mutlaklaştıracak bir sloganla türemiştir:

   “Yeter, Söz Milletin”…

   Millet dediğimize siz bakmayın, milletten kasıt tefeci-bezirgân sermaye, feodal mütegallibe ve tarım burjuvazisinin sınıfsal olarak tüm Türkiye’ye hâkim olmasının adıdır. Bu slogan zamanla, Demokrat Parti’nin işçi sınıfına karşı baskılarını ve sol siyasete karşı tahammülsüzlüğünü perdeleyecek yeni bir kavrama dönüşmüştür. Bu yeni kavram ise “millî irade”dir.

 

   “Millî irade” sözünün sihirsel bir içeriği vardır. İktidar ve oligarşi tarafından kabul görüp anayasada yer alan her madde veya dile getirilen her söylem “millî irade”dir.  Dolayısıyla bu iradeye karşı çıkan herkes totaliterdir, statükocudur ve keza demokrat değildir.

   AKP hükümetinin “millî irade” dediği o sihirli sözcüğün ne anlama geldiğini ancak AKP’nin sınıfsal kökenine inerek anlayabiliriz. Bugünkü AKP hükümetinin sınıfsal olarak dayandığı taban, tefeci-tüccar sermayesi ve orta burjuvazinin dinci-gerici ayağıdır. Son dönemlerde dinci-gerici “orta burjuvazinin” iyice palazlandığını ve tekelci burjuvazinin yerini almak için “tekelci burjuvazi” ile çarpıştığını da görmekteyiz.

   Bu tahlili baz alarak çok açık ve net olarak söyleyebiliriz ki; Türkiye’de çift başlı bir oligarşik yönetim söz konusudur. Bir tarafta; uluslararası finans kapitalin sözcüsü “tekelci sermaye” diğer tarafta AKP hükümetinin desteklediği dinci-gerici orta burjuvazi - tefeci tüccar ittifakı… Çift başlı oligarşinin güçlenen ayağı günümüzde AKP hükümetinin desteklediği dinci - gerici orta burjuvazi - tefeci tüccar ittifakıdır. Bu ittifak güçlendikçe ülkemizde kökleşmiş “tekelci sermayenin” uluslararası ağını da kontrol altına alacaktır ve kısmen de bunu başarmıştır.

   Gelelim AKP’nin kullandığı o sihirli ve faşizan kavrama: “Millî irade”…

   Millî irade; millîliği olmayan sınıfların ve bu sınıfların sözcülerinin; feodal üretim ilişkilerine sahip bölgelerde “iradesi elinden alınmış” tabakalar tarafından iktidara taşınmasıdır.

   Türkiye’de millî irade denince anlaşılan sadece “halkoyudur”. Bir parti tek başına iktidarda ise o millî iradedir. %35 de oy alsa, %47 ile de iktidar olsa hiçbir şey değişmez. İktidar olamayan partilere oy verenler veya düzenin tümüne cephe alıp sandığa gitmeyenler, bu iradeye karşı itaat etmeye zorunludur. %35-47 oy alan bir partiye oy verenler millî iradeyi belirlerler. Geride kalanların yapacağı şey biat etmektir.

   Millî irade; çoğulculuğun yerini çoğunluğun almasıdır. Çoğunluk yerini sağlamlaştırırken “azınlık” haline getirilen veya marjinalleştirilen diğer unsurlar arasından bağ kurulabilecek olanlara bir parmak bal çalınır. (Örneğin Türkiye’de Roman Açılımı, Kürt Açılımı, Alevi Açılımı)

   Millî irade, Türkiye’de çift başlı oligarşinin ve bunun sözcüsü hükümetin, halkın ve emekçilerin üzerinde kurduğu baskının adıdır.

   Millî irade; statükoyu ve totaliterliği meşrulaştıran faşizan bir kavramdır.

   Şimdi Millî irade zaptiyeliği yapan kişileri de buradan deşifre edelim ve ikiyüzlülüklerini ortaya koyalım:

   Kenan Evren: “Halkın” seçtiği bir hükümeti devirip “darbe” ile yönetimi ele geçiren Kenan Evren bakın neler diyor:

   “12 Eylül yönetimini bir türlü içlerine sindirememiş olan içimizdeki bazı mihrak ve kişilerin de geçmişi geride bırakarak, milletin ittifakı olan millî iradeye hürmetkâr olarak ve milletin emrine uyarak Anayasa’ya sadakat ve bağlılık mecburiyetini gönüllerinde duymalarını temenni ediyorum…”

 

   TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin:

“Milletvekillerine, 1982 Anayasası’nın şu anda numarasını hatırlayamadığım maddesine dayanılarak maaş ödeniyor. 1982 Anayasası biliyorsunuz halkoyuna sunuldu ve yüzde % 90 oyla kabul edildi. ‘Milletvekillerimiz neden yüksek maaş alıyor’ diye soracaksanız, bunun kararını yüzde %90 oyla halkımız verdi.”

   12 Eylül Anayasasını ortadan kaldıracağım diyen AKP, yeri geldiğinde 12 Eylül Anayasasına nasıl da atıf yapıyor. Yüzde 90 oyla kabul edilmiş bir anayasa da yine AKP’lilerin ölçütlerine göre “millî irade”dir.

   Bu iki örneği burada sayısız hale getirmek; Tayyip Erdoğan sayesinde sağlanabilir. Fakat buna gerek de yok. Mehmet Ali Şahin her şeyi birkaç cümleyle aktarmış.

   Günümüzde iktidar partisinin tüm kadroları ve yandaş basın; “millî irade zaptiyeliği” yaparak Türkiye halkını baskı altında tutmaktadır. “Sağ”ın “faşist bir baskı aracı” olarak başvurduğu “millî irade” tezine, devrimciler “demokratik halk devrimi” teziyle karşı duracaktır.

   Demokratik halk devrimi “halkın çıkarlarını mutlaklaştıran” bir barış silahıdır. “Demokratik halk devrimi” şunları öngörür:

   Millî iradeden dem vuranlar halkın varlıklarını peşkeş çekerken, özelleştirmeler ile emekçileri işsizliğe mahkum edip, özlük haklarını ellerinden alırlarken ve pragmatik kapitalist görüşleri savunurken, “demokratik halk devrimi”ni savunanlar ise “yağmaya son”; özelleştirilen tüm kamu kurumları, yeniden kamulaştırılarak gerçek sahiplerine yani halka iade edilmelidir, şiarını benimser.

   Millî iradeyi baş tacı yapanlar halkın nabzını borsa düştü - borsa çıktı ile tuttuğunu sanırken “demokratik halk devrimi”ni savunanlar İ.M.K.B’nin kapatılmasını, halkı sömüren finans kapitalin malvarlığına el konulmalısını talep eder.

   Millî irade zaptiyeliği yapanlar; sırtlarını sınıfsal olarak tefeci - bezirgan sermaye ve feodal mütegallibeye dayamış iken; “demokratik halk devrimi”ni savunanlar Türkiye’deki yerleşik feodal ilişkilerin tasfiye edilmesinin ve geniş bir toprak reformunun, halkın beklentilerine cevap verebilecek gerçekçi bir uygulama olduğu doğrultusunda birleşirler.

   Millî irade zaptiyeleri; Amerikan işbirlikçiliği yapmaktan onur duyarken ve kendilerini Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı ilan ederken, “demokratik halk devrimi”ni savunanlar İncirlik Üssü’nün derhal kapatılmasını, emperyalist ülkelere karşı “Dünya’daki antiemperyalist başkaldırı” hareketlerinin desteklenmesini ister,“Tam bağımsız Türkiye” şiarını benimser.

   Millî irade zaptiyelerine göre; sermaye sahibi yoksa işçi de yoktur. Sermaye sahibi keramet sahibidir, zekidir, yaratıcıdır, fırsatçıdır. İstihdam sorunu da ona kalmıştır. “Demokratik halk devrimi”ni savunanlar ise emeğin olmadığı yerde sermaye durmaz; tüm sermaye imparatorlukları işçi sınıfının ve tüm emekçilerin omuzlarına basarak yükselir; Herkes “emeğine göre“ yarattığı değerden pay almalıdır, olgusunun üstünde dururlar.

   Millî irade zaptiyelerine göre, önce plan değil pilav gelir. “Demokratik halk devrimi”ni savunanlara göre ise plan olmadan herkes pilav yiyemez. Plansız bir ekonomiden çıkacak pilavı sadece sermaye sahipleri yer, emekçiler o tabaktan artan kalan pirinç taneleri ile doymaya çalışır.  Önce plan, sonra herkese emeğine göre pilav… Merkezî ve bölgesel planlama birbirinin ardılı olarak sürdürülmeli, halktan hükümetin başına kadar “ileri bir iletişim ağı” yürürlüğe konmalıdır.

   Millî irade zaptiyelerine göre laiklik bu ülkeye fazladır. “Demokratik halk devrimi”ni savunanlara göre ise dinci - ümmetçi yapılanmaların kesin olarak ve geriye dönülmez biçimde tasfiyesi yapılmalı, imam hatipler kapatılmalıdır.

   Millî irade zaptiyelerine göre memur, hükümetin memurudur. Kayıtsız şartsız itaat etmelidir. “Demokratik halk devrimi”ni savunanlara göre ise memurlara grev hakkı verilmesi ve siyaset yapmalarının önündeki engellerinin kaldırılması elzem ve şarttır.

   Millî irade zaptiyelerine göre; eğitimin iyisi özel okullarda verilir. Sağlık kuruluşları ise belirli ellerde tekelleştirilmelidir. “Demokratik halk devrimi”ni savunanlara göre ise herkese eğitim ve sağlık ücretsiz olmalıdır.

   “Demokratik halk devrimi”ni savunanlar, asgari ücretin yüzde 100 arttırılmasını  talep etmektedir.

   Demokratik devlet, üniversite öğrencilerine “karşılıksız” burs verilmeli ve YURT-KUR asli görevine dönerek yurt kurmalı ve yurtlardaki standartları iyileştirmelidir.

   12 Eylül’ün bir ürünü olarak YÖK ortadan kalkmalıdır.

   Burada bahsedebildiğim sadece “demokratik halk devrimi”nin yalnızca ana hatlarıdır. Demokratik halk devrimini ilk anda, halkın bütünü mü yoksa belirli bir bölümü mü benimseyecektir, bu mevcut konjonktürde henüz belli değildir. Belli olan tek şey “halkımız bu programı benimseyene kadar” devrimci öncülerin, aydınların ve gençlerin; halk ile olan bağlantısını her vasıtayla arttırması gerekliliğidir.

   Bundan böyle “millî irade” yoktur “demokratik halk devrimi” vardır…

 

@PolitikaDergisi

 

 

 

 [Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 21’de yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi salık veririz. Sayı 21’i indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.