Mısır’daki Halk Devrimi, Siyasi İslam’ın Çöküşünün Başlangıcıdır

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Mısır’da Halk devrim yaptı. 1 Temmuz 2012 de Müslüman Kardeşlerin partisi olan AKP benzeri Özgürlük ve Adalet Partisi’nden Cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Mursi’nin iktidarı, tam bir yıl sonra 3 Temmuz 2013 tarihinde askeri darbeyle sonlandırıldı. Arap Baharı ile Mısır halkından çalınan devrim, Mısır halkının yeniden devrimci kalkışmasıyla doğru rayına girecek mi? Bunu zaman gösterecek.

Mısır halkının; özgürlük, eşitlik, laiklik, demokrasi ve biraz da refah istemiyle sürdürdüğü eylemler son günlerde zirveye çıkmıştı. Milyonlar, Kahire’nin Tahrir meydanında bir senedir şeriatçı yeni anayasa ile Mısır’ı yönetmeye çalışan Cumhurbaşkanı Mursi’ye ve onun Özgürlük ve Adalet Partisinin oluşturduğu iktidarına karşı isyandaydılar. Talepleri, Mursi ve hükümetinin istifasıydı. Buna karşı Mursi, kendi taraftarlarını da seferber etti; sokaklara döktü. Mısır’da siyasi durum, kritik bir aşamaya gelmiş; kanlı bir iç savaş tehlikesi baş göstermişti.

Halk içinde saygınlığı ve etkinliği olan Mısır ordusu; taraflara, iki gün içinde uzlaşması için ültimatom verdi. Mursi, uzlaşmamakta direndi ve ordu darbe yaparak anayasayı yürürlükten kaldırdı; Mursi’nin yerine geçici olarak Anayasa Mahkemesi Başkanı’nı getirdi. Bu ara Başbakan Kandil'e, bir mahkemenin devlet işletmesindeki Pamuk işçilerin lehine olan bir mahkeme kararını uygulamadığı gerekçesiyle bir yıl hapis cezası verildi.

Mısır’daki ordunun darbesiyle zirveye ulan halk devrimi dünyada büyük yankı yaptı. ABD Başkanı Obama Mısırla ilgili "Endişe ediyoruz.“ dedi. AB ülkeleri, darbeyi kınamamakla birlikte süreçle ilgili kaygılarını dile getirdiler.

Ortadoğu’nun emperyalist Büyük Ortadoğu Projesinin(BOP) tıkanıp kaldığı, emperyalizmle dünya halkları arasındaki çetin mücadelenin en kritik aşamasında, mücadelenin Stalingrad’ı olan Suriye’nin devlet başkanı Beşar Esad ise “Mısır’da olan şey, siyasal İslam denen şeyin çöküşüdür. Dünyanın her yerinde dini siyasal emellerine alet eden herkesin akıbeti de bu olacaktır” dedi.

Mısırdaki darbeyle sonuçlanan halk devrimine en çarpıcı tepkiler ise Türkiye’den yükseldi. AKP sözcüsü Hüseyin Çelik, "Mursi'nin tanklara, toplara direnecek hali var mı? Bunu bilemiyoruz. Mursi taraftarları, ordu ve Mursi karşıtlarıyla çatışırsa kan dökülür. Bunu tasvip etmeyiz" dedi. Çelik devamla “Darbenin dış desteği de var. Müslüman kardeşlerin iktidarını hazmedemediler. Mısırda meydanları hareketlendirip, muhtıra verdiler. bu darbeyi yaptılar" dedi.

CHP Genel Başkan Yardımıcısı Faruk Loğoğlu da, Mısır'da daha fazla gerginlik istemediklerini belirterek, "Ancak her yerde olduğu gibi askerin siyasete karışmasını da uygun bulmuyoruz" dedi.

AKP hükümetinin Avrupa Bakanı Egemen Bağış ise "Hepimiz Sayın Mursi'nin, özellikle bu darbe çığırtkanlıklarına karşı dik duruşunu takdirle karşılıyoruz" dedi.

Son tepki ise ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’ndan. Kılıçdaroğlu, "21 yüzyılda toplumları şekillendirmek için askeri darbeler doğru değildir. Demokrasi uzlaşma rejimidir, uzlaşma kültürü vardır. Uzlaşmayı bir kenara bırakırsanız yüzbinlerce kişiyi Tahrir’den uzaklaştıramazsınız, Umarım demokrasi ve halkın sağduyusu galip gelir. Umarım yeniden çok partili sistemle karşı karşıya gelir Mısır halkı” dedi.

***

Dikkat edilirse Mısır’daki son gelişmelerle ilgili ülkemizdeki siyasi tepkilerin en büyük çabası, bu konuyu “Darbeye evet mi Hayır mı?” konusuna indirgemektir. Gerek ülkemizdeki AKP’ hükümetinin sözcüleri gerekse ana muhalefet partisinin bizzat başkanı, sorunu bu noktaya taşımaya büyük gayret etmektedirler.

Hele Kılıçdaroğlu’nun saflığına ne demeli? Neymiş efendim? “Demokrasi uzlaşma rejimi, uzlaşma kültürü” imiş? Peki, be hey Kılıçdaroğlu! Mısır halkı ne istiyor? Demokrasi! Neden? Çünkü Mısır halkı, şimdiye kadar demokrasiyi hiç yaşamamış ki! Bir halktan yaşanmamış bir demokrasi kültürü, hele hele büyük bir hoşgörü ve deneyim gerektiren “uzlaşma” beklemek haksızlık olmaz mı?

Biz ülkemizde demokrasiyi iyi kötü nerdeyse 90 yıldır uygulamaya çalışıyoruz. 1946 yılına kadar tek partili olarak, o tarihten sonra da çok partili bir rejim olarak! Peki, soruyorum Kılıçdaroğlu’na: Biz bu uzlaşma ve hoşgörü kültürünü içselleştire bildik mi?

Ben bu soruya, hayır diyorum. En basit kanıtı; AKP hükümeti 11 yıldır Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti adım adım yıkmakta; yerine hoşgörüsüz, dayatmacı, bilim ve akıl dışı, dini motifli yaşam tarzını insanlara zorla kabul ettirmeye çalışırken, buna karşı şanlı bir direniş gösteren gençliğimize ve halkımıza, muhalefet partileri hangi uzlaşıyla birleşerek arka çıktılar? AKP, emperyalistlerle anlaşıp, yabancı emperyalist bir proje olan BOP projesine eş başkan olup, 30 yıllık eli kanlı teröristlerle birlikte ülkeyi bölünmeye götürürken; nerede CHP, MHP ve diğer muhalefet partilerinin uzlaşma kültürü ile oluşturdukları ortak bir direniş?

Böyle boş ve karşılığı olmayan sözlerle yapılan siyaset, aslında havanda su döğmekten farksızdır. Çünkü inandırıcı ve ikna edici değildir. Bu gerçek şimdi Mısır devrimi için de geçerlidir.

Daha dün Sosyalist Enternasyonal toplantısında mealen “Arap Baharı bir gerçeklik olmuştur; bu gerçeği kabul etmekle yükümlüyüz!” diyen de Kılıçdaroğlu değil mi idi? Böyle ilkesiz, omurgasız siyaset olur mu? Tabi, “Dün dündü, bugün bugündür” demokrasi kültüründe yetişen bir anlayıştan da çok fazla şey beklemek doğru olmaz!

Konuyu fazla uzatmadan, Mısır halkının büyük devrimin itibarını ve saygınlığını küçük düşürme çabası olmaktan fazla ileri gidemeyen “Darbe” tartışması, aslında ülkemizdeki AKP iktidarının sevgili temasıdır. Çünkü vatana ve halka ihanet derecesinde yabancı emperyalist güçlerle birlikte çalışan, emperyalizmin “Ilımlı İslam” modeliyle İslam dünyasını emperyalist denetime maşa olan AKP’nin en büyük korkusu, darbedir!

AKP bugün Türk Silahlı Kuvvetlerinin en değerli, en vatansever subaylarını “darbe” ile mücadele bahanesiyle Silivri’de Hasdal’da, Sincan’da tutsak etmiştir. AKP, darbeyi önleme gerekçesiyle ülkemizin en vatansever aydınlarını, siyasetçilerini, yazarlarını, gazetelerini ve hatta milletvekillerini yıllarca zindanlarda özgürlüklerini gasp etmiştir. AKP bugünkü despot, faşist bozuntusu rejimini; askeri darbeleri önleme, askeri vesayeti bertaraf etme gerekçesini kullanarak yerleştirmiştir.

AKP, halen Türk Silahlı Kuvvetler İş Hizmetler Kanunu’n 35. Maddesini de darbe fobisi nedeniyle değiştirmek istemektedir. AKP ve lideri Erdoğan’ın en etkin yöntemleri; yalan, iftira, tarihi olayları çarpıtma, onları kötüye yorumlama, rantçılık, Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığı ve emperyalist desteğindeki aptalca bir iktidar tutkusudur. Fakat AKP’nin en kurnaz, en rafine siyasi hilesi, halkta ve özellikle muhalefet güçlerinde sahte bir demokrasi algısını yaratmasıdır. AKP'nin demokrasi anlayışı, sadece darbe karşıtlığıdır.

Bir darbe sadece, devlet yönetim kadrolarının el değiştirme usulü olan seçim kuralına aykırı olarak, zorla dayanarak yapılan bir uygulamadır. Hâlbuki demokrasi bir bütün olarak; temel hak ve özgürlükleri, demokrasiye katılanların siyasi ve sosyal eşitliklerini, hukukun üstünlüğünü, kuvvetler ayrılığını, temsilde adaleti, denetlene bilirliği, karar ve uygulamalarda şeffaflığı gibi temel ilke ve özellikleri de kapsayan bir dizi kural ve kurumlardan oluşur. Demokrasiyi sadece seçime indirgeyen basit demokrasi anlayışı, elbette darbeyi kendi somut siyasi koşullarından soyutlayıp, darbeyi tabulaştırıp, korkunç bir ön yargıyla aforoz eden anlayışın ta kendisidir!

Öte yanda demokrasi, sadece bir uzlaşma rejimi de değildir. Uzlaşma, demokrasinin bir çok özelliklerinden sadece biridir. Demokrasinin özü, esası; halk iradesinin, halk egemenliğinin ülke ve devlet yönetiminde geçerli olmasıdır!

Ben şahsen prensipte darbelere karşıyım. Ancak bir söz vardır: “İstisnalar kuralı bozmaz” diye. Bence belli, nesnel olağanüstü durumlarda darbe; belki de olağan olan ve genel halkın çıkarına uygun olan, siyasi sorunların çözümünde tek çıkış yolu olan bir yöntem olma ihtimalini de düşünmek durumundayız!

Şimdi; demokrasinin bütün bu özelliklerini unutmadan, Mısır halkının çok az olan demokrasi deneyimini de dikkate olarak ve de kanlı bir iç savaş eşiğine varan siyasi gerginlik te göz önünde tutularak sormak istiyorum. Mısır halkını kandırıp hayal kırıklığına uğratan, halkın en acil taleplerine kulaklarını tıkayan, asla uzlaşmaktan yana olmayan, hatta taraflarını kanlı bir çatışma için seferber eden bir gerici ve şeriat rejimine karşı Mısır ordusunun çaresiz bir durumda darbe yapması istisna olarak normal sayılmaz mı?    

Bence Mısır devrimleriyle ilgili ülkemizde tartışılması gereken esas konu; darbe değil, Mısır halkının bu sonuca nasıl ulaştığı ile ilgili olmalıdır. Örneğin Mısır’da muhalefet, 35 çeşitli parti,  sendika, dernek ve sivil toplum kuruluşlarını direnişte nasıl bir araya getirebildi? Mısır muhalefeti Mursi’ye karşı nasıl 22 milyon imza toplaya bildi? Mursi'ye karşı Ulusal birlik nasıl sağlana bildi?

Öyle veya böyle Mısır’da; emperyalizmin 20 yıldır dünya hegemonyası projesi çerçevesinde İslam ülkelerini kontrol etmek amacıyla oluşturduğu siyasi İslam veya “Ilımlı İslam” hareketi, Suriye devlet başkanı Beşar Esad’ın da dediği gibi, büyük bir darbe yemiştir. Bilindiği gibi, ülkemiz Türkiye’de 11 yıldır iktidar olan AKP de bu emperyalist projenin ana model partisidir. Mısır’da bu modelin iflas etmesi; en başta Obama olmak üzere, ülkemizdeki AKP ve liderini ve diğerlerini, en derin yerlerinden yaraladığı, bir gerçektir. AKP’li bakan ve yetkililerinin, Mısır olayları bağlamında hayal kırklığı ifade eden öfkeli tepkilerinin nedeni de budur!

 

Mehmet ÇAĞIRICI

mehmet.cagirici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.