Müzakereler Plana Doğru mu Gidiyor? (1/3)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Rumların müzakerelere başlamak için ortaya attıkları "Ortak Belge"nin yayınlanması koşulu gerçekte müzakereleri kilitleme amacını taşıyor. Ekonomileri düzelmeden, Afrodit parselinde de (parsel 12) geliri Kıbrıs Rum tarafındaki halkı ve hükümeti ihya edecek ve bataktan kurtaracak miktarda doğalgaz veya petrol bulunmadan masaya oturmak istemiyorlar. Biliyorlar ki masaya ekonomileri iflas etmiş, batakta ve kurtarılmayı bekleyen halk olarak otururlarsa, masadaki edilgen taraf olacaklar ve önlerine konan her koşul ile Türklere egemenlikte, devlet yapısında ve yönetimde ortaklık vermek zorunda kalacaklar. 

 

Bu nedenle seçimlerin yapıldığı Şubat 2013'den beridir masaya oturmamakta direniyorlar. Rum halkının devlet başkanı olarak seçilen Anastasiades, daha ilk günden zaman kazanma amaçlı olarak süreyi uzatmak ve masaya oturmamak için elinden geleni yapıyor. Ki, daha çiçeği burnunda bir devlet başkanı iken "Bizim muhatabımız Türkiye'dir. KKTC'yi kendimize muhatap kabul etmiyoruz. Türkiye'de Mart 2014'de yerel seçimler, Temmuz 2014'de Cumhurbaşkanlığı ve 2015'in yazında da TBMM seçimleri var. Müzakereler 2015'in sonbaharında başlasa daha iyi olacak" sözlerini söyleyerek niyetini açıkça ortaya koymuştu.

 

Aradan geçen 10 aylık oyalama süresi, gerek BM'nin gerekse de AB ile ABD'nin sabrını taşırmış olmalı ki, her üçü de müzakerelerin bir an evvel başlaması için kıpırdanmaya başladılar. ABD ve AB Elçilerinin arayı bulmak ve Ortak Metin ile ilgili tıkanıklığı aşabilmek için Cumhurbaşkanlarını ziyaretleri, BM'nin girişimleri, BM Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Özel Danışmanının programını erkene alıp apar topar adaya gelmesi bir hazırlık yapıldığının işaretlerini vermekte.    

 

24 Nisan 2004 tarihinde Kıbrıs adasında yaşayan Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum halklarının referandumuna sunulan, Türklerin yüzde altmış beş (64.91) oyla "Evet" dediği buna karşın Rumların da yüzde yetmiş beş (75.38) oyla "Hayır" dedikleri Annan Planı benzeri bir planın hazırlanmakta olduğu ve 2014 yılının ilkbaharının sonlarına doğru da tarafların önüne konacağı işittirilmekte.

 

İşittirilenin içinde bir başka mesaj daha var ki, beni ve benim gibi düşünenleri çok ürkütüyor. "Siz Kıbrıslı Türkler, yüzde altmış beş oyla Annan Planına "Evet" derken, Rumlar sizden çok daha fazla bir oyla "Hayır" dediler. Bu Plan belli ki sizi çok memnun ederken, Rumları hiç memnun etmemiş ve Federal bir devlet kurulmasına karşı çıkmışlar. Rumların da buna benzer bir plana tekrardan "Evet" demesi için sizin haklarınızı biraz daha kısalım, Rumların haklarını biraz daha çoğaltalım ve bu sefer her iki taraf da benzeri bir plana "Evet" desin, Kıbrıs sorunu da son bulsun. Hem adaya barış gelir, hem de doğalgaz gelirini paylaşırsınız!"  
 

Söylenen, işittirilen ve yapılmak istenen de aynen bu.

İlk aşama olarak, BM'nin, ABD'nin ve AB'nin, gerek tatlı dille, gerekse de aba altından sopa göstererek tüm arabuluculuk girişimlerinden sonra yılsonuna kadar veya da 2014 Ocak ayı içinde "Ortak Metin" üzerinde zoraki bir mutabakat sağlanacak veya da zorla sağlattırılacak ve Ortak Metin engeli aşılarak açıklama yapılacak.

 

Arkasından ikinci aşamada, iki halkın lideri müzakere masasına "Anlaşmadan kalkamazsınız koşulu" ile oturtulacak ve müzakereler başlayacak.

 

Son adım olan üçüncü aşamada da masaya, içeriği "Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti"ni kurmak olan, siz buna taraflara zorla kabul ettirilecek olan da diyebilirsiniz,  bir Plan konacak ve referanduma sunulması istenecek. 

  

Bu kez bu planın, 2004 deneyiminden sonra aynı hataya düşmemek ve ikinci bir 8 senelik dönemi kaybetmemek için tekrardan iki halkın referandumuna sunulacağından ciddi ciddi şüphelerim vardır.

 

Liderlerin mutabakatı yeterli görülebilir veya da liderlerin mutabakatlarına ilaveten KKTC Meclisi ile Rum temsilciler Meclisinin onayı yeterli bulunarak plan yürürlüğe konabilir.

 

2004 yılında Kıbrıs Türk halkının üçte ikilik çoğunluğunun nelere "Evet" dediğini ve bu "Evet"le de neler olacaktı veya da neleri kaybedecekti ki hatırlamakta büyük fayda olduğu inancındayım.

Yazımın ikinci bölümünde, 2004 yılında referanduma sunulan Annan Planına adadaki her iki halk "Evet" deseydi, biz Kıbrıslı Türklerin kazanımları ve kayıpları neler olacaktı, bugün hangi konumda bulunacaktık onu sizlerin değerlendirmesine ve takdirine sunacağım... (Devam Edecek

  

 

Prof. Dr. Ata ATUN

ata.atun@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.