Notlar...

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Okullarda kılık-kıyafet serbestisinin uygulanacak olması, ülkemizin çeşitli toplum katmanlarında farklı yankı buldu...

Her şeyden önce, siyasetçiler, meseleye, uğraştıkları iş olan siyasetin doğası gereği "Siyasi" ve "İdeolojik" yaklaşıyorlar...


Ama ya, vatandaşların tavrına ne demeli? İnsanların yoğunlaştığı şu düşünceye katılınabilir: 80 Askeri Darbesi, bilindiği üzere, ülkemizde uygulanan ve sivil yaşam düzenine hâkim olan teptip nizamın miladı sayılabilir...


En azından, askerî ihtilali yapanlar, memlekette bazı şeylerin sorgulanamaması, insanların, özellikle genç insanların düşünüp-öğrenmemeleri adına, bazı toplumsal mühendisliklere imza attılar...


O dönemde yapılanlar, askerî ihtilale uygun şeylerdi denebilir. Yüksek Öğretim kurumlarından tutun da, genç insanların giyimine kadar bir dizi kalıplaştırılmış şeyler, sivil-demokratik yaşam formunun içine de sokuldu...


Şimdi son kertede, bazı değişimlerin/değişikliklerin yaşanıyor olması/yapılması, toplumumuzun müzmin bir kanadında, sürekli olarak vaveylaya neden olmakta...


Evet; güya(!), "İleri Demokrasi" zaman tünelinden geçtiğimizin seslendirildiği şu vakitlerde, belki, bazı askerî idare uygulamalarının törpülendiği ileri sürülebilir...


Fakat, esas tehlike, iktidarın her şeyin "En iyisini bildiğini" zannetmesidir...


Bu kılık-kıyafet hususunda da, benzer şeyler yaşanmakta...


Ne iktidar, ne de muhalefet odakları, daha makule gelememekte...


Hatta, kırılmaları körüklemektedirler...


İktidar partisi, bu düzenlemede, ne diğer kesimlerden görüş almıştır; ne de onlarla diyalog girişiminde bulunmuştur...


Öte yandan, muhalif kesimler de, ülkede ne olursa olsun; ne yapılırsa yapılsın, sırf AK Parti hükümetleri yapıyor diye huysuzlanmakta...


Mesele, şimdilik bana böyle görünmekte...

* * *

Barış ve Demokrasi Partisi milletvekillerinden bazılarının “Yasama Dokunulmazlığının” kaldırılması yönünde atılan adımlar da, yukarıdaki husus gibi, cevval bir biçimde değerlendirilmekte.

Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, BDP’li bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması veçhesinde girişimlerde bulunması, “Demokrat” ve “Liberal” görünümlü bazı yazar ve kesimlerde de, tepkiye neden oldu. Neymiş efendim; eğer BDP’li vekillerin dokunulmazlıkları kaldırılırsa, istenmeyecek şeylerin fitili ateşlenirmiş?! Terör belasıyla senelerce uğraşmış bir ülkenin, demokratik mekanizmaları kapamaması gerekirmiş!? Yakın tarihimizde yaşadıklarımızın, tekrar yaşanmaması adına, daha makul davranılmalıymış? Eğer; siyaset yapmak isteyen insanların önü kesilir, demokratik yollar kapanır ise, dağa çıkışlar hızlanırmış! Teröre olan destek artarmış. Bölgede istenmeyecek infialler yaşanabilirmiş.

Barış ve Demokrasi Partisi, ne kadar önemli bir siyasal kuruluşmuş da, bizim haberimiz yokmuş! Bu parti, şuana kadar hangi olumlu adımı attı da, diğer partiler bu partiye köstek oldu? Kaç kez yinelendi biliyorum; bu parti hiç terörü açıkça lanetledi mi? Terörün sonlandırılması adına, ciddi girişimlerde bulundu mu?

Sanırım, 10 BDP milletvekili hakkında, savcılık tarafından açılmış bir tahkikat var. Başbakan Erdoğan da, siyasetçi olmasının gereği olarak, meseleye, “Siyasi” olarak yaklaşmakta.

Daha önceki yazılarından birinde de hürriyet yazarı Sayın Taha Akyol da, bu dokunulmazlıkların kaldırılması hususunun herhangi bir hukukî engelinin olmadığını, olayın siyasi bir tavırla ele alındığını ifade etmişti. Nihayetinde, 10 vekil hakkında birtakım isnatlar var; ve BDP’ye yönelik herhangi bir girişimde de bulunulmamış...

Toplumumuzun bu çok insan hakları kaygılı kesiminin, başka meselelerde de, aynı hassasiyeti göstermesi gerekmez mi?

* * *

Yine, bir başka değerlendirilmesi gereken husus ise, başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın aşırı müdahaleci tavırları. Biliyorsunuz; Sayın Erdoğan, en son çıkışını “Muhteşem Yüzyıl” dizisi hakkında yaptı. Şunu hemen belirtmekte fayda var: Bir kişinin/insanın başbakan olması, önemli bir politikacı veya bürokrat olması; onun söz hakkının olmadığını göstermemelidir. Evet; Sayın Erdoğan, bu ülkenin başbakanıdır, ve onun da diğer “vatandaşlar” kadar söz hakkı ve “ifade özgürlüğü” de olmalıdır. Yalnız, burada toplumumuzu endişelendiren durum, Sayın Erdoğan’ın yaptığı değerlendirmeleri, “Üs Perdeden” yapmış olmasıdır. Yine, bir konu hakkında ifade beyanında bulunurken, daha çok “Dayatmacı” ve “Buyurucu” bir üslûp kullanması da, vermek istediği mesajın özünü kaybettirmekte. Belki, gerçekten de Sayın Erdoğan, tarih ve tarihi şahsiyetler üzerinde, kendince bizim olamayacağımız kadar bir hassasiyete sahip olabilir. Ama, işte bunları ifade etme biçimi, toplumumuzdaki kaygıyı, endişeyi, gerilmeleri; buradan hareketle de “Kutuplaşmaları” ve “Saflaşmaları” arttırmakta. Hatta, bu durumu körüklemekte. İnanılmaz bir şekilde, insanlar, düşünsel boyutta “Gettolaşmaya” gitmekte. Kendinden olmayan düşünce yapısına tahammülsüzlük artmakta. İç işlerimizde zaten 30 senedir bizi bir kurt gibi kemiren terör belasıyla uğraşırken/uğraştırılırken, bir de kendi düşünce yapımız gibi olmadığı için bizim dışımızdaki insanlarla didişmek, bizlere esenlik mi kazandırır?

 

Erhan SALMAN

erhan.salman@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.