Osmanlı Hanedanı Kimin Ecdadıdır?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Bu konuyu incelemeye başlamadan bir gerçeğin altını kalın çizgilerle çizmek gerekir. Bu da her olayın, davranışın, durumun zamanına göre değerlendirilmesi gereğidir. Hayat sürekli akıp gitmekte ve her şey değişmektedir. Bu itibarla, eskiden olmuş bir olay için günümüz değer yargıları ile karar vermek insanı yanlışa düşürmekten başka bir işe yaramaz.

Osmanlı nedir ne değildir? Bir defa Osmanlı tipik bir hanedandır. O dönemin yönetim araçlarından biri de hanedanlıktı. Osmanlı da böyle bir yapı idi.

Düşününüz; Kromozomlar, hücrelerimizde genetik bilgiyi yani genlerimizi taşıyan yapılardır. Genlerimiz bizim dış görünüşümüzü, büyüme ve gelişmemizi belirler. Normal olarak her hücremizde, 46 kromozom bulunur. Çocuklarımız 23 kromozomlu babadan sperm ile diğer 23 kromozomu anneden yumurta ile alır. Yani bir çocuk anne ve babanın ortak ürünüdür.

Osmanlı dediğimiz oluşumda ise ikinci padişahtan itibaren özellikle anneler hep yabancı ırklardan ve yabancı dinden seçilmiştir.  Bu itibarla en çok üç nesil sonra başlangıçtaki baba etkisi sıfırlanarak çocuklar ırkı belli olmayan bir yapıya dönüşür. Başka bir deyişle bir Türk boyu tarafından kurulmuş Osmanlı devletinin sahibi görünümündeki aile çok iyimser olarak yüz yıl sonra Türk olma vasfını yitirmiştir. Bu, o kadar öyledir ki, bu aile bir süre sonra ana dilinden bile vazgeçmiş ve “Osmanlıca” diye bazı dillerin karması bir dili kabul etmiştir. Bu kimsenin zoru ile olmamış, kendi tercihleri ile gerçekleşmiştir.

Osmanlı imparatorluğu kendi çağına özgü emperyal yöntemler ile büyümüştür. Bu yöntemlerin esas dayanağı işgal ettikleri topraklarda bir asimilasyona girişmek yerine oraları vergiye bağlamak, yönetimlerinin kilit noktalarına saraydan yönetici atamaktır. İletişim ve ulaşım günümüzdeki gibi hızlı olmadığı için de işgal edilen uzak ülkelerde yeterli sayıdaki Türk askerine toprak verilerek oraya yerleşmesi sağlanmış, böylece olası bir saldırıda ilk darbeyi emecek kuvvet orada bırakılmış olurdu. Günümüzde özellikle balkanlardaki Türk kökenli nüfusun büyük bölümü böyle oluşmuştur.

Kendini Osmanlı’nın bir uzantısı sayanlar Osmanlıyı övmek için işgal ettikleri diyemediklerinden “fethettikleri” dedikleri ülkelerin dinini değiştirmediklerinden dem vurur ve övünürler. Oysa bu, uyguladıkları emperyal sistemin bir gereği idi. Değilse hanedan için kimin hangi dine tabi olacağı hiç önemli değildi.

Osmanlı hanedanı değişik ırkları bir arada tutabilmek adına bu günkü emperyalist ülkelere benzer yöntemleri kullanmıştır. Kürt ayaklanmacıların lideri olan baş teröristlere paşalık vererek Hamidiye alayları kurdurmak bu yöntemlere iyi bir örnektir.

Anadolu ve Ortadoğu’da durum biraz farklıdır. Bazı yazıcıların iddia ettikleri gibi bölgede yaşayanlar İslam’ı ve Osmanlıyı çok sevdiklerinden imparatorluğa katılmamışlardır. Hepsi kılıç zoru ile işgal edilmiş ve Osmanlıya katılmışlardır.

Maalesef bu katliamlardan en çok nasibini alan da Türklerdir. Yavuz sultan Selim dönemini araştırırsanız, gerçekler beyninizi zonklatabilir.

Osmanlının çok büyük bir özelliği de daha ikinci padişahtan itibaren Türk halkından uzaklaşması ve giderek bir Türk düşmanı haline gelmiş olmasıdır. Son dönemlerine gelindiğinde Türk kelimesi adeta küfür ifade etmektedir. Sarayların ve konakların yakınına Türkler hiç sokulmamaktadır. O mahallere devşirmelerin aileleri yerleştirilmiş, adeta bu mahaller Türklerden korunmuştur. Devlet görevinde, özellikle İstanbul’da saray ve çevresinde Türk görevli bulmanız hemen hemen mümkün değildir.

Günümüzde resmi tarihte Osmanlı hanedanına ait hemen hemen hiçbir bilgi yoktur. Bu insanlar neler yapardı, nasıl yaşardı ancak yabancı yazarlardan birde günümüzde anlaşılması imkânsız Osmanlıca yazılmış birkaç kitaptan öğrenebiliyoruz. Çok gürültü kopardığı içindir ki padişah olanların çocuklarını ve erkek kardeşlerini boğdurduklarını biliyoruz. Bu işlerde de tabii ki padişah karılarının entrikaları ön plandadır. Şu ara ön planda olan Muhteşem yüzyıl dizisinde de hangi entrikalarla şehzade Mustafa’nın boğdurulduğu ortadadır. Bundan amaç Hürrem’in oğlu Selimin tahta çıkmasını sağlamaktır.

Bir başka konu da oğlancılıktır. Nedense kimsenin bahsetmediği ve yok saymaya çalıştığı oğlancılık Osmanlı hanedanında çok yaygın ve sıradan bir durumdur. Hatta saraydan dışarı taşmış ve zenginlerinde yaşam biçimlerine eklenmiştir. Sırf bu konu bile Osmanlı hanedanının gerçekte dinle herhangi ciddi bir ilişkisi olmadığını gösteriyor.

Buraya kadar her biri başlı başına bir araştırma konusu olabilecek Osmanlı davranışlarından sadece bir iki kısa kesit aktardık. Şimdi başlıktaki soruyu tekrar soralım. Osmanlı hanedanı kimlerin ecdadıdır? Günümüzde birilerinin ecdadı olmaları tabii ki mümkündür. Mesela “Türk” sözünden ürkenlerin, Türk’ü düşman görenlerin ecdadı olabilir. Anadolu’daki birçok ırkı “Türk” üst kimliği altında birleştiren iradeye isyan edip Anadolu’da ırkçılığı yeniden başlatma çabasında olanların, sonrada bu ırkları bir zaman Osmanlının yaptığı gibi din şemsiyesi altında gevşek federasyon biçimi toplama hevesinde olanların olabilir. Bir kısım sabah akşam Mustafa Kemal’e ve cumhuriyete küfreden yazıcıların da olabilir. Bir kısım diyoruz, zira bunların çoğu zadece çıkarları için öyle görünen topaçlardır ki, bu tipleri her dönemde görüyor ve tanıyoruz.

Birde malum kişiler bu ülkenin bir Osmanlı mirası olduğundan dem vurur dururlar ki bu da komiktir. Bu ülkede Osmanlıdan evvelde Türklerin yaşadığını görmek için çok derin bir tarih bilgisine de gerek yoktur.

Sözün özü, Osmanlı hanedanı birilerinin ecdadı olabilir. Ama Türklerin ecdadı olduğunu düşünmüyorum.

İzmir 2012-11-29

 

Cem Osman TAMTÜRK

cem.tamturk@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.