Primo Levi ve Auschwitz (2): Direnen Bellek

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Dağhan KADİM
Referans İçerik: 
Primo Levi ve Aucshwitz (1)

“Alman disiplini”…

Büyüklerimizin dillerinden düşürmediği şu disiplin. Büyük Alman sermayesi, büyük çalışkanlıkları, büyük disiplinleri, büyük biraları, büyük dilleri. Her şeyde büyük seçim, küçük olana asla tenezzül  etmiyor olsa gerekler. Büyük batı kibiri. Bölge bölge, kıta kıta insan doğrayıp, sömürüp, birden tepemize insan hakları mahkemeleriyle kesilen batılı kahramanlar. Batı karşıtı değilim fakat batı yalakalığını da kaldıramıyorum. Bugün hala dünyanın elektrik ve birçok alanında dünya devi olan Siemens’in, ki ismini de buram buram Nazi olan kurucusundan alıyor, Auschwitz’de Yahudileri, Çingeneleri ve muhalif olanları bir bir toplayıp, bedava çalıştırıp da  dev olduğunu kaçımız biliyoruz? Fotoğraftaki tüm Yahudi işçilerin kafası tıraşlı, üzerlerinde çizgili pijamaları anımsatan kıyafetler, makinelerin başındalar; her bölümde takım elbiseli, şık, domuz gibi parlayan Alman Nazileri. Durmadan, dinlenmeden, kan damlaları akıtırcasına çalıştırılmaları.

Bu yorgunluğun bir de gecesi var, sana ayrılan ve belki de nefes almakta zorluk çekeceğin, eşya gibi görüldüğün ve tıkıştırıldığın o yatma bölmesinde acaba bugün hangimiz gaz odasına gideceğiz diye düşünmen var. Efkarlanıp bir cigara yakman olası bile değil.

Ya gaz odasına (Gas Chamber) yollanırsam...

Mengele’nin eline düşmek var

Ya üzerimde o deneyleri denerlerse

Ya Krematoryumda fırınlanırsam...

Önce seçilmiş bir kölesin ve esirsin. Delice çalıştırılıyorsun, donuna kadar soyuluyorsun. İçerde seninkiler ölürken, yanarken, zehirlenirken, çığlık çığlığa kalmışken dışarda Naziler eğlencedeler. Her gün öldürdükleri ve yokettikleri her Yahudi için alkış tutuyorlar, mızıkacılar, ah şu Bremen mızıkacıları, kadınlar o kaba Alman şivelerinde şarkı söylüyorlar, danslar ediliyor hepsi yok etmenin büyük gururunu yaşıyor. Onlar Führer’in şanlı askerleri, şanlı Naziler, şanlı Ari ırkı. Komedi gibi, Hitler Ari ırkına zerre kadar benzemiyor, adamdaki fantezi, şanlı bir fantezi, aşağılık kompleksi belki de. Gerçek Almanlar asla sarışın mavi gözlü olmazlar, koyu kahve tonda saç renkleri ve renkli gözlü olurlar. Tabi Führer o dönem genç kızların sevgilisi, o kalabalık konuşmalarda belki de dünya siyasetine bıraktığı “propaganda” ile revaçta.

Krematoryum hususu, Almanya’da her markette sos ve kremaların hep ayrı stantlarının, ayrı bölümlerinin olduğunu gördüm. Asla kuru kuru yemiyorlar, hep bir krema tutkusu. Krematoryumda eriyen, krema kıvamındaki insan bedenleri zihnime geliyor, yamyamları aşağılayan Batılılara bakıyorum, herhalde yamyamlar bilseler bu denli aşağılandıklarını en çok Almanlara gülerler. Gerçi Nazi katliamlarına özenen yurttaşlarımız da var. Çorum ve Maraş olaylarında insanları fırınlara atan ve Nazilerin Yahudiler üzerinde tatbik ettiklerini, Müslüman bıçkınların Aleviler üzerinde denemeleri belki de “Nazi Müslümanları” diye bir kavramı ortaya atmama sebebiyet veriyor. Fikirde, eylemde batı karşıtı; katliam ve öldürme biçimlerinde dünya ve batı normlarını başarıyla uygulamaları...

Primo Levi

Yazmadı bunları. Bir süre sustu. ”İçgüdülerim yok” dedi. Nasıl olsun ki, içe dair ne bıraktılar ki. Şiddeti saniye saniye çok şiddetle yaşayan bir yazar. Şairler, yazarlar genelde acıyı bilirler, mahpusa düşerler ama ya böylesi? Böylesi büyük bir kıyımda yazar olarak var olmak, ayakta kalabilmek, ki kampta bile yazıyordu, çünkü yazmasa yok olacağını da biliyordu. Çok uzun süre sustuktan sonra bir bir yazdı tüm yaşananları, tüm tanıklıklarını, belki parmaklarını ısıra ısıra, belki kasıkları zonklayarak, belki ağlayarak ama inatla soğukkanlılıkla yazdı. Ölüme de yaşama da soğuktu. Buz kesildi öykülerine, kalemi çok şaşırdı.

“Bunlar da mı İnsan” adlı belgesel kitabında haykırdı hepsini. Sakin, ağır bir çığlıktı. Birikmiş bir kötücüllüğün o düşmana atılmasıydı. Primo Levi için kendini ölüme atan İtalyan işçi Lorenzo  gibi karakterlerin asalak bir Nazi olan Kapo Alex’e direnişleri. Bir bir anlattı her şeyi.

Neden mi?

Çünkü; Yahudileri, Çingeneleri ve muhaliflerini toplama kamplarına bir tek amaçla, yok etmek amacıyla toplayan Naziler, kurbanlarına şöyle diyorlardı: “Bu savaş nasıl sona ererse ersin, size karşı savaşı biz kazandık; tanıklık etmek için bir tekiniz bile hayatta kalmayacak, ama biriniz kaçmayı başarsa bile dünya onun anlattıklarına inanmayacak. Belki kuşkular, tartışmalar, tarihçilerin araştırmaları olacak, ama kesin bilgiler bulunmayacak, çünkü sizinle birlikte kanıtları da yok edeceğiz...” diyen Nazilere inat bir kanıttı Primo, bir tarihti, bulguydu, o sessiz ve acı duvarlardı, unutmamaktı, belleğin direnişiydi, tarihi dürtmekti, Almanları kaşımaktı.

Bu da Bir İnsan mıdır?

“Güven içinde yaşarsınız
Ilık evlerinizde,
Bulursunuz, akşam döndüğünüzde,
Sıcak aş ve dost yüzler:
Düşünün bu da bir insan mıdır
Çamurlarda çalışır
Barış nedir bilmez
Savaşır bir dilim ekmek için
Kal de kalır öl de ölür.
Düşünün bu da bir kadın mıdır,
Ne saçı var ne adı
Hiçbir şey anımsayacak gücü yok,
Gözleri bomboş ve kucağı buz kesmiş
Bir kış kurbağası gibi.
İyice kafa yorun bu konuda:
Size söylüyorum bu sözleri.
Çıkarmayın onları kalbinizden
Yuvanızda, sokakta,
Yatarken kalkarken;
Yineleyin onları çocuklarınıza,
Yoksa yıkılsın eviniz başınıza,
Hastalıklar sakat bıraksın,
Dilerim çocuklarınız bakmaz bir daha yüzünüze.”

(Primo Levi)

Ben yürürken Heidelberg’deki içimden bu şiiri okuyordum, o soğuk, o sessiz (Almanların yaşadığı sokaklar çok sessiz olur) katillerin bir yerlerde yaşadığını bilerek, öldürülen sadece Führer’in askerleriydi ama o öldürme tutkucuları evlerinde, arabalarında hala nefes alıyordu belki içlerine gömerek o Nazi takıntılarını…

Derken, Türk işçisinin çocukları göçmen olmalarının verdiği utangaçlıkla, Alman çocuklarından dışlanmış oynarken, apartmandan bir Nazi yaşlısı, çocuklara güya şeker verecekti, şekerleri kara saçlı, kara gözlü, fakir çocukların başlarına fırlattı. Şeker olmasına rağmen çocuklar yemedi. Çünkü başları acıdı!

iletisim@PolitikaDergisi.com

 

Yorumlar

Medina hanım meşed

Medina hanım meşed yahudisimisiniz acaba çünkü ben kırımdan gç etmiş bir ailenin çocuğuyum.Ailem musevi türk ama bunu yaşamakta bugün türkiyede zorlanıyoruz.Ben hannan arendt türünden gelme bir museviyim belki de chomsky çizgisi izleyen bir muyseviyim.size şunu söylemeliyim ki Her ne kadar nazilerin çektirdiği acıları unutmasak da hitlerin yahudilere en önemli katkısı onlara nihai bir devlet hediye etmesi olmuştur.Bugün araplara israilin ve sizin de bildiğinizi düşündüğüm new york'un müdahaleleri insanlık dışıdır.New yorkun gerçek sahibi akrabalarımız dünyayı yönetiyorlar ama kabul edelim new york yahudileri çok acımasız ve insanlık karşısında NAZİLERİN YAPTIĞINDAN DAHA BETERİNİ YAPIYORLAR İNSANLIĞI SÖMÜRÜYORLAR.siz herhangi bir yahudi gibi nazilerden bahsediyosunuz.Propaganda kokuyor sözleriniz.AmA özeleştiri de yapmalı.Bu kadar nefreti üzerimize neden çektik.Tefecilik yaptık insanları korkuttuk,aralarına nifak tohumu ektik.ülkelerinin yönetimlerini bizler aldık.Büyük yahudi sermayesinin bütün ülkelerde yer aldığını söylesenize poltika dergisi okuyucularına.Onların işçilerini insanları sömürüşünü anlatsanıza.Birbirlerini korumak kaygısıyla yetenekli olanları safdışı ederek sırf yahudi diye yeteneksiz olanları nasıl üst kademelere getirildiğini anlatsanıza.Patent kurullarının yahudilerin elinde olduğunu ve bundan dolayı da her yeniliğin bugün dünya da yahudiler tarafından gerçekleştirildiğini anlatsanıza.İsraildekilerin milliyetçiliğini ve faşistliğini anlatsanıza.Hanımefendi kabul edin lanetlendik.Tanrının bunda suçu yok.Ne yaptıysak biz yaptık.Torahı seçerek bu hatayı biz yaptık.

Anlattıklarınız idealist ve faşist her yahudinin söylediği sözlerdir.

Önemli olan birinin yukarda anlattıklarımı teşhis edebilmesidir.

insanlık suçu..

merhabalar.
sayın lukacs,medine hanım'ım her iki makalesini ve sizin yorumunuz okudum.
ben ömrümde kendi hayat mücadelemden ,başka bir savaş görmediğimden daha doğrusu savaşın ortasında bulunmadığımdan, insan oğlunun savaş ortamında düştüğü aczi ve çaresizliği ancak tarihçilerin, ve ya yazarların yazdıklarında okuyabilirim. elbette yaşananları tam manasıyla anlamak için, sadece yaşamak gerekir.

insanların inançlarına, başkalarının özgürlüğüne ,canına kastedilmediği dışında derin saygı duyarım. ve doğal olarak ezilen ve ezen arasında gözlem yapabilirim.
ezilen eğer soykırımda işkencelerle hayatları sonlandırılan yahudilerse,onlara ağlayabilirim. ve bu da beni sanırım inancımdan bağımsız olarak 'insan ' yapar.

ezen'e gelince elbette büyük israil projesi uğrunda yahudileri öldürterek,bütün dünyanın tepkisini toplatarak,manevi düşüncelerini sömürerek, filistin tıopraklarına yerleşip, ve bununla yetinmeyerek şiddet kazanını kaynatmaya devam eden kısım ''ezilmiş!! görünendir. lanetlenmeye layık olan insanlık suçunu işlemeyi bir görev edinmiş ve bunda en ufak merhamet,acıma göstermeyen siyonizm'dir..
dediğim gibi insanın inancına saygım vardır.. üzeyir garih'i ve hrant dink'i de seviyordum ben. insanın ırkı, farklı düşünceleri,inancı, mücadelesi yüzünden öldürülmesi her insanın okuması tanık olması gereken insanlık suçudur.
o yüzden tarihin bu acı sayfalarında gezinerek o yaşananları anlamaya çalışmak bir insanlık borcudur. tabiiki gerçeklerin farkında olarak !
sayın medine akbaba teşekkür ederim...

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.