Radyasyonlu Fikirler

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Mehmet TURAN

Türkiye’de bazı şeyler artık yeni yeni ortaya çıkıyor. Asrımızın her senesini cehaletiyle boğuşarak geçiren Türk aydını, artık kitap okumaya da, halkı dinlemeye de, az çok başladı, bu güzel… Ama bir kavram karmaşası da aldı başını gidiyor…

 


Faşizm sözcüğünün ne olduğunu düne kadar çoğu kimse bilmiyordu. Ortalıkta faşist suçlamaları kol geziyordu… Bazı üniversite kitaplarına bakıyorum; faşizmi yerden yere vururken, komünizme hiç toz kondurmuyor. Solcu olarak kendini nitelendiren birçok yazar da utanmadan çıkıp ekranda; “Bu faşizm sözcüğünü de herkes kullanıyor, hâlbuki yanlış kullanılıyor.” diyebiliyor. Yazıklar olsun! Bu adamları televizyona çıkarana da, köşe verene de…


Solcu yazarların büyük çoğunluğu, ne zamandan beri bu sloganı kendine ilke edinmişti; karşıtı illaki faşisttir. Yıllardır ülkücüler ve sağcılar hep faşist damgası yemiştir. O entelektüellerin hiç bitmediği 80 dönemi öncesinde de nedense bütün caddelerde “kahrolsun faşizm” sloganları yazılmıştı. Madem yanlış kullanılıyordu da niye boyadınız duvarları?

 

Bu adamlar hayatı boyunca iki-üç kitaptan fazla okumadığı için konuşurlar sadece… Yanlış kullanan kimmiş, gördük hep birlikte…


Faşizme bugün herkes lanet ediyor. Komünizm hâlâ birileri tarafından yağlanıp, ballanıyor. Oysa ne farkı varsa zorbalık konusunda komünizm ile faşizm arasında…


Bunlar onu da bilmedikleri için hemen karşı çıkacaklar hâliyle, “olur mu efendim, dünya kadar fark var…” diyecekler… Desinler, desinler, ne derlerse desinler…


Mesela Hitler’den herkes nefret eder, Stalin ise onlara göre büyük önderdir. Hâlbuki Stalin çok daha zorba bir adamdır. Yahudi katliamını başlatan adamlardan birisi de O’dur. Ama kimse söylemez! Niçin?


Hitler için de birileri faşist suçlaması yapıyordu, maalesef alakası yok; milliyetçi sosyalistti kendisi. Biraz ondan, biraz ondan… Yahudileri katleden sadece Hitler değildi ayrıca. Moskova’da Yahudi ırkı neler çekmiştir, romanlardan, filmlere kadar hatıraları incelemeye kalksanız, eserleri saymakla bitiremezsiniz. Ayrıca Hitler’in ordusunda 150 bin kadar Yahudi olduğu da söyleniyor bazı kaynaklarda. Bu doğru mu, bilmiyorum ama Yahudi dostları olduğunu çoğu kimse kabul ediyor… Her neyse, ekonomi sorununu çözmek vaadiyle geldiği için başa, malum katletmiştir Yahudileri. Bunları asla unutacak değiliz. Fakat Mavi Gözlü Dev filminde de canlandırıldığı gibi; Hitler’e “dünyanın yüz karası” diyen zihniyetler, Stalin’in katlettiği milyonları, “O dönemin şartları, adamcağız ne yapsın?” diyerek görmezden gelmektedirler. Bu, aklımızın bir köşesinde dursun; ben hiçbir ülkücü ve İslamcının kendisine faşist sıfatını yakıştırdığına şahit olmadım, ta ki son döneme kadar. Lakin bu yersiz suçlamaları mecburen onlar da kabul eder oldu. Fakat “biz komünistiz” diye yıllardır, sol kesimden bazı insanlar haykırışlarda, hepimiz şahidiz. Şimdi iftira atmak ayrı bir sorun, zulme karşı boyun eğmek daha büyük bir sorun… Türk solunun en başta bunlarla hesaplaşması lazım…


Önemli bir diğer hadise “devrim” kelimesinin kullanımıyla alakalı…


Özellikle milenyuma girdiğimizden beri okul kitaplarından, kaynakçalara, ansiklopedilere ve köşe yazılarına dair incelerseniz hep Atatürk devrimlerinden bahsedildiğini görürsünüz. Oysaki böyle bir şey söz konusu dahi değildir. Atatürk devrim değil, inkılâp yapmıştır. Diyeceksiniz ki ne farkı var?


İnkılâp devrimin sadece eski dil karşılığı değildir. İhtilal sözüne bakmamız lazım önce. “İhtilâlciler başarılı olamazsa hain, olurlarsa kahraman” diyen kitapların hatalı olmaması imkânsız. Öyle ise neden bugün Deniz Gezmiş’ler “ihtilal”i gerçekleştiremediği halde kahraman ilan ediliyor? Veya niye diğer ihtilalciler (darbeci diyen de var) gerçekleştirdiği halde hain konumuna getirildi? Deniz’e devrimci deyip onu aklamaya çalışabilirsiniz. Ama ikincisine sağlam bir cevap boynunuzun borcu…


Gidin bütün öğretim görevlilerine, akademisyenlere sorun; “Darbe ile devrim arasındaki fark nedir?” diye. Vereceği cevap tereddütsüz; “birini ordu, diğerini halk yapar” olacaktır.
Atatürk sadece bir asker olarak mı yaptı bütün bu kurtuluş mücadelesini? Hayır… Sadece halkı arkasına mı alarak yaptı? Gene hayır. İkisini bir araya getirerek, bağımsızlığa giden yolda başarılı oldu. İnkılâp o anlamda hem halkın hem de ordunun birlikte aldığı kararlar çerçevesinde yapılır. Türkiye’de dönek o kadar insan var ki hayret ediyorum. “Darbeler olmasa biz ne yapardık?” diyen adamlar bugün kalkmış darbeler kötüdür, diyor.
Birileri var ki; “Peygamberler de devrimcidir, Hz. Muhammed zaten en büyük devrimcidir, Atatürk de devrimcidir; o halde devrim iyi bir şeydir.” gibisinden sonuçlarla varıyor. Yani kısacası “devrim, devrim” diyerek milletin ağzını sulandırıyorlar, başka bir şey değil...
Bu devrim aslında sosyalist kökenli bir kelime... Her ne kadar İran gibi bir iki istisnai durum da olsa, genelde hep komünizmi simgeler. O yüzden Atatürk’ün devrimci olması imkânsızdır.
Bir de kalkıp; “darbelerin arkasında Amerika var” diye yaygara kopartıyorlar. Geçen de yazdım; darbelerin arkasında Amerika var da devrimler sahipsiz mi?


Arkasından bir de Turuncu devrim, Yeşil devrim derken ülkeye göre renk renk devrimlerin türediğini görürsünüz, hâlbuki yalan; devrimin bir tek rengi vardır; o da kırmızı…


Kurtuluş Savaşı için üst düzey dergi ve gazetelerde bu devrim yobazları; “iç savaştı aslında” diyor. Yahu ayıptır be! Tamam, belki anlaşmazlıklar olmuştur, fakat kaç insan katledilmiş? Kaçının ırzına geçilmiş? Ayıptır! Utanmasalar Çerkez Ethem’i de 2. Atatürk ilan edecekler. O değil miydi; “Meclis başkanının kellesini alacağım.” diyen? Bu sözleri söyleyen adamlar empati kurma yeteneklerine sahipse bir denesinler. Ülkeye dünyanın her yerinden saldırı geliyor, onca karmaşayla boğuşuluyor, kendileri olsa ne yaparmış? Üç gün götürebilecek tek bir adam varsa şu memlekette, adam değilim…


 Eğer bugün bir kurtuluş savaşı daha olsa, kim bilir kaç insan Atatürklüğe soyunacak? Orası da muamma. Hırs düşkünü adamlar türedi etrafa…


Bu darbe konusuna son bir örnek daha verelim; Atatürk de bazı notlarında “darbe”den bahseder. Ona da mı faşist diyeceğiz? Bu Stalin tayfasıysa olabilir. Milyonlarca insanı katleden melaike Stalin demiş ya Atatürk’e “faşist” diye, bunlar da onun izinden gidiyorlar akılları sıra. Dünyada Atatürk kadar barışçıl kaç tane lider gelmiş? Kaç tanesi barış için bu kadar çok çaba sarf etmiş, bu kadar çok cümle söylemiş? Hadi soruyorum…


Bu ülkede sırf başörtüsü yüzünden dışladıkları muhafazakârlar Atatürkçü olamıyor da, cumhuriyet rejimini açıkça tehdit eden komünistler niye yeri gelince Atatürk’ün arkasına sığınıyor?


Yani öyle suçlamalar, öyle dümenler, senaryolar var ki sağlıklı bir zihnin kabul edemeyeceği cinsten. Kimisi diyor “Cumhuriyeti bir milyon Alevi kurdu.”. Kimisi diyor; “Türkiye cumhuriyeti, Hanefi mezhebinin daha fazla öne çıktığı bir ülke, laik bir ülke değiliz, diyanet işleri var…”


Birileri “Atatürk’ü koruma kanunu kalksın” diyor. Ama o kanunu koyduran kendi önderleri; Adnan Menderes’ti. Bir diğer kesimden de hala “ibadet illa ki Türkçe yapılmalı” sesleri duyuluyor. İlginçtir ki CHP’de 1946 seçimlerinde “ezanı tekrar Arapça yapacağız” vaadinde bulunmuştu…


O kadar kapitalizm tanımı okudum, gelişmiş ülkelerin üretici, gelişmemişlerin tüketici olması gerekiyor. Fakat fabrika benim ülkemde, çalışan işçi benim işçim, malzemeyi dünyaya gönderen benim, kimyasal atıklar benim memleketimi kirletiyor. Dahası üretimi yapan benim. Ama ambalaj çalışmalarını iyi yaptığı için, kazanan batı oluyor. Los Angeles’tan benim ülkemdeki fabrikanın yönetimine karışıyor. Tüketici o oluyor, üretici ise ben… Bu hile…
Milliyetçilik kötü bir şey midir? Bizim “prof”’larımız Amerikan felsefesinden, batı eksenli eğitimden ilim yoluna çıktıkları için, düşüncelerini de batı belirliyor. Pragmatist açıdan bakarsak milliyetçilik felakettir. Çünkü hedefe giden her yol mubah sayılıyor bu felsefede. Gerekirse atom bombası da atar, kimyasal silah da kullanır, çocuk da katleder… Oysaki biz Veysel Karani’lerin hikâyeleriyle büyümüş bir nesiliz. Pragmatizme tenezzül etmeyiz. Bizim için insan hayatı, bütün menfaatlerin önünde gelir, toplum refahı, menfi çıkarların her zaman üstündedir. Verdiğimiz söz uğruna, çok istediğimiz bir şeyden vazgeçebiliriz… Fazilet de, erdem de budur. O yüzden tarih boyunca sömürülen Ortadoğu insanı, bu zavallı felsefelere kulak asmak yerine kendi kanaatiyle hareket etsin. Bu coğrafyada her insan önce hümanist, sonra dindar, sonra da milliyetçi olursa, kargaşalar zaten biter… Adamlar bu ülkede milliyetçiliği utanılacak hale getirdi, kendileri memleketlerinde ırkçılık yapıyor…
Osmanlı için emperyalist devlet tanımını yapanlar mevcut halk arasında. Hadi diyelim Osmanlı emperyalistti. Peki İngiltere’nin Hindistan’da işi ne? Fransa nere? Adana nere? 
Demokrasi özgürlük ile olur. Tam bağımsızlık ile olur. Kişinin fikri de hür olmalıdır. Öyleyse ideoloji içerisindeki bir insan demokrasiyi nasıl savunabilir? 


Demokrasi adı altında birilerinin her istediğini yapmak zorunda mıyız? Hükümetin her yaptığı doğru mu? Meclisin her aldığı karar? Çoğunluğun da yanlış yapabileceğini ne zaman öğreneceğiz? Kaldı ki Hitler’e de halkın büyük çoğunluğu destek veriyordu… Bu onu haklı mı çıkartacak?


Yıllar önce ezberlediğim birkaç cümle var: Gerçek demokrasi hiçbir zaman var olmamıştır ve var olmayacaktır. Çoğunluğun azınlığı yönetmesi gibi bir durum söz konusu olamaz.
Gerçek demokrasi olabilmesi için önce sınıfsız bir toplum olması gerekir, azınlığın olmaması diğer bir ifadeyle… İşadamı ile işçiyi aynı kefeye koymayan insanların çoğunlukta olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Seçkinlik, saygınlık gibi cazibeli malzemelerimiz var. Elbette ki sınıfsız toplum, imkânsızdır. Fakat aradaki uçurumu önleyemez miyiz?


Çocuklarını kolejlerde okutan hanımlar buna ne der? Herkeste Mercedes olsa burjuva takımı bunu yedirebilecek mi kendine? Boğaziçi ile Sarıkamış Üniversitesi arasındaki farkı nasıl gidereceğiz?


Demokrasi bu kadar kolay elde edilmez. Sonra Türk halkı demokrasiden ne anlar? Burası Despotamya! Ortadoğu insanı zora, zorbalığa alışmış… Krallık versen önce babasını keser…
Demokrasilerde halkı yönetmek için, önce halktan birisi olmak gerekir. Bizi tarih boyunca hep seçkinler yönetti… İşin garibi zayıf ve güçsüzler bu tür kavramları savunsa gene anlarım, ama zenginler niye bunların derdine düştü? Kesin bit yeniği var... Demokrasi gelirse Boyner’in ne anlamı kalacak? Ağaoğlu’nun diktiği inşaatların güvencesi ne olacak? Ağaoğlu güvencesiyle… Lafa bak… Diğerleri güvensiz herhalde… Bunlar hep seçkinlik, özgünlük sloganlarıdır… En, ilk… Ne kadar süslenseler de, bütün övgüler yalnızca Allah’a aittir…
Avrupa’da bir firma, fiyatlara zam yaptı diye, insanlar protestoya kalkışıyor. Sadece firmanın kapısında bağırılıp, iki de pankart açılıyor. Kalabalığı gören firma sahibi, “Ben bu baskıya dayanamam.” diyerek fiyatları indirmek zorunda kalıyor. Burada kardeşin öldürülüyor, karına tecavüz ediliyor, hakkını soramıyorsun… Bozuk mal kakalıyorlar, firmaya tek kelime laf edemiyorsun… Hangi demokrasiymiş?


Sosyal demokratların yoğun olduğu birkaç parti var. Hepsine girip çıktım, onlarca üyesiyle de konuştum. İşçi adamı asil üye yapmıyor, yönetime almıyorlar. Sonra da kalkıp demokratlıktan bahsediyorlar… Geçin bunları…


Halk ve millet kavramları da birbirleriyle sürekli karışır. Halk kurulan bir vatanın içinde yaşayan topluma denir. Millet ise biraz daha ırk kavramına yakın… Alman halkı dediğiniz de, oradaki Türk vatandaşları da işin içine girer. Fakat Alman milleti dendiği vakit Alman soyu ile ilgili bir takım anlamlar çıkartılabilir…


Newsweek Türkiye, bayağı önce bir başlık attı; İslami burjuvazi olur mu? Sosyalist oluyor da İslami niye olmasın? İkisi de birbirini tamamlıyor…


Dünyaya demokrasi öğretenlere bakın… İlginç bir örneğim var: Hillary Clinton, kocası sayesinde tanındı, şu anda ABD’nin dışişleri bakanlığını yürütmekte, Hayrünnisa Gül yapılan bir araştırmada İslam dünyasına etki eden isimler arasında ilk başlarda geliyor. Kendisi toplumsal projelere öncülük edebiliyor. Onun bu kadar kuvvetli olmasındaki tek neden nedir? Kocası…

 

Niye senin annen, benim annem, onun karısı, bunun ablası değil de bu hanımlar? O mevkilere kendi haklarıyla gelmediler, hepimiz de biliyoruz. Peki önlerine neden mikrofonlar yığılıyor? Neden istedikleri bir parmak işaretiyle gerçekleşebiliyor?

Demokrasiye aykırı olan budur!


Bize kimse demokrasi satamaz… Ama dünya sihirbaz dolu…


Her neyse bunları ara ara açıklamaya devam edeceğiz. Ama bizim gibilere yediremeyecekler, bu bilinsin…


Herkes yazar, herkes uzman, ama bu kavramların ayrımını yapan yok… Felsefenin sefaleti falan yok ortada, ama filozofların durumu sefil, hele bu günlerde…

 

iletisim@PolitikaDergisi.com

 

 

Yorumlar

Altina imzami atiyorum

Yuregine,eline saglik kardesim...

hitler milliyetçi sosyalist

hitler milliyetçi sosyalist miymiş? Hitler sert devlet kapitalizminden yana, ırkçı, zorba, totaliter bir rejimden yana olan adam. sosyalizmle ne alakası var? nasyonal sosyalist değil racial state-capitalist denir onunkine. Atatürk'ü koruma kanuna TC içinde gerek duyuluyorsa zaten bitmişiz demektir. manderes koruyabilseydi kendini korurdu? neyse çok maddi yanlışlıklar var yazınızda... Birkaç şey daha

"Newsweek Türkiye, bayağı önce bir başlık attı; İslami burjuvazi olur mu? Sosyalist oluyor da İslami niye olmasın? İkisi de birbirini tamamlıyor…" Sosyalsit burjuva mı var? ben tam anlayamadım burayı.

Halk ve millet tanımınızın doğru olduğu kanısında da değilim. Halk, insan unsurunu ifade eder. Milletin ırk olduğu konusu tartışılır.

Kapitalizmle ilgili de az kitap okumuşsunuz. Artı değer diye bir şey var. Gelişmiş ülkeler 1 üretir 6 alır, gelişmemişler 2 üretir 2,5 alır.

Atatürk'ün inkılapçı olduğu konusuna gelince; Mahmud Esad der ki: İHTİLALdir. Yani kökten değişme! Öyle inkılap filan değil der. İhtilalin dilimizdeki karşılığı da DEVRİMdir. İnkılap ise reform, evrim yada yeniden düzenlemeye işaret eder.

Saygılar...

HATA...

Biz halk üslubuyla yazıyoruz diye, herhalde uydurma yazar zannettiler,

Nazi nin açılımını söyler misin?

George Orwell'ın dediği gibi sende mi sosyalizmi "bir peri masalı" gibi algılıyorsun? Stalin, Mıtalin efendileri bir araştırdır, aleyhinde şiir yazanı dahi katlettiler.. Tocqueville der ki; "Sosyalizm ile demokrasi arasında tek bir benzer nokta var o da eşitlik, lakin demokrasi eşitliği özgürlükler için isterken, sosyalizm kölelik için istiyor."

Sosyalist burjuvazi iyi tahlil etmek gerek, 68 kuşağının emekçileri, şimdilerde firma yöneticileri.. Biz bunları yirmi kere yazdık, ülkenin en büyük yazarları da yazdı.. Git bir araştır, eski solcuların çoğu ağlıyor, hangisiyle konuşsak bizi sattılar, altlarında mercedes var hepsinin diyor.. Bu arada şu iyi örnek olacaktır, buyur bak Liberal- sol diye bir tanım çıktı.. Taraf gazetesi yazarları kendilerine bunu yakıştırıyolar, işte Sosyalist Burjuvazi, hepsi moda-erenköy çocuğu..

Sosyalizm faslı kapansın,

Her fani elbet bir gün ölecektir, Adnan Menderes'in kendini koruyup koruması önemli değil, hani biliyorsunuz ya, sizin demokrasileriniz korusaydı.. Daracağındaki üç çiçek için on yıldır yaygara kopuyor, ama ölen başbakanı kimse bağrına basmıyor..

Kapitalizm ile ilgili kitapları okurken bilmiyorum yanımda mıydın?

Gelişmişler üretmiyor diyorum, tezat söylüyorum.. Üretseler tamam diyorum.. Üreten benim, onlar sadece alıyor diyorum.. Burada benimle aynı fikirde olman gerekirdi, lakin solculuk damarı mıdır bilinmez, bayağı agrasif tutumlardasın,

Şimdi Atatürk nere Mahmut Esad nere? Mahmut Esad kimmiş? Mehmet Turan'da ihtilal değil, inkilâp diyor, buyur bakalım.. O Mahmut Esad'ın görüşüdür, beni bağlamaz..

Halk ve millet tanımlarına gelince, kendi düşünceni söylemişsin, saygı duyarım, ama beni ilgilendirmez, bak yapılan oyunlar ortada, sağcısı solcusu, bir Kürt kimliği oluşturdu. Artık Türk milleti dediğin an ırkçısın.. Bana kızma, bunu kabul et..

Ayrıca İhtilal olduğu falan da hikayedir.. Her aydının kabul ediyor ki, Atatürk'ün gerçekleştirdikleri, tanzimat aydınlarının da yapmayı düşündüğü projeler, o bu bayrağı devr aldı,güçlü kişiliği ile vatanı savundu,istediğimiz kadar yeni bir devlet diyelim, Osmanlı'nın mirası biz Türkleriz..
Allah Atatürk'ten razı olsun..

Hadi kal sağlıcakla..

Mehmet TURAN Bey'e...

Stalin'le ilgili dikkatinizi çektiyse bir şey demedim, ki ben Sutangaliyev'i kendime yakın görürüm çünkü. Zorba olduğunda hemfikirim sizinle.

Nazi'nin açılımı Ulusal-Sosyalist Alman İşçipartisi (Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei) bunu biliyoruz ama... Her partiyi adına göre değerlendirirsek işimiz var. Mesele İngiliz İşçi Partisi... Fransız Sosyalist Partisi... İkisi de Liberal eh biraz sosyal demokrat partilerdir.

Sosyalist burjuva demeniz tercihinizdir, lakin eski solcu zenginler yada dönek solcular denmesi daha münasip düşmektedir, bence.

Darağacındaki üç fidana gelince...

Adnan Menderes gibi üniversitelerin çanına ot tıkamaktan bahseden,
şeyh sait'in torununu vekil olarak TBMM'ye alan,
ABDye yaranmak için Kore'ye asker gönderen,
Kafasına o göre o ili ilçe yapıp, ilçeleri birleştiren,
CHP'yi kapatmaya çalışan,
odun yerine koyduğu vekillere isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz diyen,
hukukçulara kara cüppeli papazlar diyen
vs. vs. vs. birisiyle üç fidanı bir tutamam, tutmam.

Kendinizi Mahmut Esat Bozkurtla aynı kefeye koymanız da ilginç! Bana Kapitalizm ile ilgili kitapları okurken bilmiyorum yanımda mıydın? demişsiniz ya, Mahmut Esad Bozkurt devrimi yaparken yanında mıydınız?

Yani yazı dilini bile 3 ayda yapan bir zihniyete yumuşak geçişçi (inkılapçı) denilebilir mi? 600 yıllık bir saltanatı kaldıran, 4 halifeden sonra çıkar aracı olarak kullanılmış hliafeti hemen kaldıran bir zihniyet devrimcidir kanımca. Kolay mı laiklik getirilmiş... İstiklal sağlanmış, padişah devrilmiş, toplumda çok köklü değişimler gelmiş. Yani reform deyip geçiştirebilir miyiz? Önceden bazılarının tasarlanmış olması, Kemalist Devrimin devrim olmadığı anlamına gelmez.

Fransız İhtilalide devrimdir lakin komünizmle ilgisi yoktur.

Osmanlının torunuyuz tabii lakin devrimle kurulan yeni Türkiye Cumhuriyetiyiz.

Saygılar,
HG-Abi

hayal kırıklığı

Baştan sona tutarsız ve Hasan Göksel'in dediği gibi maddi hatalarla dolu bir -makale diyemeyeceğim- yazı! Beni şaşırttığınızı itiraf etmeliyim.

Hasan bey çoğu meselelere değinmiş, tekrar etmeyeceğim. Şunlar dışında;

*Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını, Menderes veya darbecileriniz(her kimler ise!)le aynı kefeye koymanız ve Denizler için yaygara koparken(ne yaygarası ise!) Mendereslere neden aynı yaygaranın(!) kopmadığını anlayamamanızın nedeni gayet açık. Okumamışsınız, ya da daha kötüsü okuduğunuz halde anlamamışsınız.

*Menderes'in her on ihanetine karşı Denizlerin 1 yanlışını söyleyin bakalım kaça kadar çıkabileceksiniz?

*Şu zamanında esaslı 'solcu' olup da şimdi milyoner olanları bir somutlasanız da bilsek. Ezber aynı da, hiç isim veren olmadı!

*Size şiddetle hikayesini, masalını değil; Denizin ve Menderesin direkt dava tutanaklarını, ifadelerini, iddialarını, savunmalarını,okumanızı öneririm. Siz daha kimi kiminle kıyasladığınızın farkında değilsiniz.

Not: Ezanı arapçaya çeviren de Adalet Partisidir, anayasanın Osmanlıca olmasını önerende..

HAYAL KIRIKLIĞI MI?

Deniz Gezmiş ile ilgili yazımı önümüzdeki hafta buraya koyacağım, bu bir
BEN DE SULTAN GALİYEVCİYİM bu 2,
ADNAN MENDERES'in aşığı değilim, lakin aynı propaganda ona yapılmalı, eğer ölümden yakınıyorsak, eşit miktarlarda ağlanmalı..
Dönme Solcular, Taraf gazetesi sahipleri, Ahmet Altan'lar, Murat Belge'ler..
Tarık Akan hiç solcu olamadı, oğlu ABD vatandaşı..
Ben Adalet Partili değilim, yazımda hiç Adalet Partisinden de bahsetmedim, övmedim.. Bilmiyorum bunlar niçin yazılır? Hem diyelim ki Osmanlıca yapmakistedi anayasayı, sana göre yanlış olabilir, bu seni haklı çıkarmaz..
Yazı dili çalışması üç ayda çıkmadı, Şemsettin Sami'sinden, Namık Kemal'ine, Mehmet Emin Yurdakul'una, Türk dilinin önemle kurtarılmasını, ayıklanmasını, sadeleşmesini isteyen aydınlar yığını vardı..
Ben Fransız İhtilali'nden de bahsetmedim.. Bu nereden çıktı geldi?

Paris Komünü yırtıldığından beri, Fransa'daki de diğer Avrupa ülkelerinde sosyalist partiler liberalleştiler, burada haklısın, lakin Tocqueville, kaç yılında yaşamış bir dönüp bakmak gerek.. Benim söylediğim dönemle sizinki farklı..

Nazi'ler, milliyetçilerdir, National, ulusal, milletçe.. Irkçılığı kayması ayrıdır, ki ben buna aykırı birşey yazmadım..
Ayrıca ne kadar reddetsek de Sosyalist Burjuvazi artık içimizde..

2 Maddi Hata

1) Sosyalist burjuvazi mi? Kafamızdan terim atmayalım.

Burjuvazi'nin 3 kolu olur...

a) Tekelci Sermayeye Sahip Burjuvazi:

Ticaret ile uğraşanlar, bankalar, tarım ve emlak sektöründen beslenenlerden ve bürokratlardan oluşur. Yerli tekelci sermayenin en önemli özelliklerinden biri, uluslararası kapitalist sistemle iç içe geçmiş ve bütünlemiş olmasıdır.

b) Orta Burjuvazi:

Müteahitler, küçük sanayi işletmeleri, konfeksiyon atölyeleri, tuğla-un fabrikaları, orta burjuvaziyi oluşturur.

Orta burjuvazinin çıkarları genelde tekelci burjuvazi ile çatışır. Zira tekelci burjuvazinin; orta burjuvazinin de üretim yaptığı alanlara girmesi ve sermayesinin fazla olması dolayısıyla, orta burjuvaziyi üretim alanları dışına itmesi bu çatışmanın nedenlerinden biridir.

Yalnız şunu kesin olarak belirtmeliyim ki orta burjuvazi de sömürücü bir sınıftır. Tekelci burjuvazi ile derin ayrılıkları içinde bulunmasına rağmen; kendi amacı da tekelci burjuvaziye mensup olabilmektir.

c) Küçük Burjuvazi:

Memur, öğretmen, zanaatkâr, küçük esnaf, işçi olmayan üreticiler ve serbest meslek sahiplerinden oluşur.

Küçük burjuvazi yaşam pahalılığının artması, günlük gereksinim ve ihtiyaçlarını karşılayamaması nedeniyle zorlanmaktadır.

Bu tanımları yaptıktan sonra "kullandığımız terimler" hakkında daha dikkatli olmamız gerektiği konusunu gözden geçirmenizi dilerim.

2) Stalin'i yaftalayıp durmayın. Stalin'i CIA belgeriyle okuyup,gaddar ve diktatör ilan etmeyin. Tarih'i objektif olarak değerlendirin.

Son olarak Galiyev'in fikriyatı sığdır,dar kalıplara dayanır ve teorik olarak da çökmüştür. Nihat Genç okuyup gaza gelmeyin derim ben.

akıl şaşması

........İlginçtir ki CHP’de 1946 seçimlerinde “ezanı tekrar Arapça yapacağız” vaadinde bulunmuştu… cümlenize mahsup ezan konusuna girdim. Kendi yazdığınız cümleyi, hatırlatmak zorunda kalmam utanç verici.

Ölümlerden yakınmak... Bir çok şey gibi bunu da yanlış bilmişsiniz.

Bizler yakınmayız, olayları dramatize edip çaresiz gözyaşları dökmeyiz yeter ki onurlu bir ölüm olsun. Şerefli bir geçmiş, gerçek bir inanç; namuslu, dürüst, yürekli ve başı dik insanların ölüsü olsun yerde yatan. Sessiz gömmesini biliriz.

Yaşasın tam bağımsız Türkiye, diyerek sehpaya yürüyen; yürüyenlerin önünden arkasından kurşunla işkenceyle giden yoldaşlarımızın, ölüsünün diriden hiç bir farkı yoktur gözümüzde çünkü onlar diridir idealimizde.

Not: Taraf gazetesi ve bir de Tarık Akan... Milyonerrrrrr solcular. Kendiniz inandınız mı bu dediğinize.

BAK SEN ŞU ÇOCUKLARA..

Nihat Genç okuyup gaza geldiğim yok, bu yazı geçen yıl eylül ayında yazıldı.. Ve o güne kadar Nihat Genç'in bir kitabını incelemiş değildim.

HAYATINI KAPİTALİST GELİRLERLE SÜRDÜREN HERKES "BURJUVA"DIR! Bunu öğrenin önce..

Stalin'i CIA BELGELERİNDEN DEĞİL, CENGİZ AYMTATOV ÖYKÜLERİNDEN TANIYORUZ, KATLEDİLEN TÜRK AYDINLARI İÇİN TEK BİR KOMÜNİST ÇIKIP LAF SÖYLEMEDİ, RUS ZULMÜNE KİMSE SES GETİRMEDİ..

Babam 68 kuşağından solculuğu benden daha iyi bilemezsiniz, anlaşılan siz de şu deniz modasına uymuşunuz Sevda hanım, yazık, üzülüyorum size..

Polemik

Kişisel polemiklerden kaçınırım, o yüzden burada da polemik yapmayacağım. Yalnız şunları belirteyim:

1) Hayatını kapitalist gelirlerle sürdüren herkes burjuvadır demek,burjuvazinin ne olduğunu bilmemek demektir. Önce burjuvazinin tanımını yukarıdaki yorumumdan okuyunuz.

2)Cengiz Aymtatov'un kim olduğunu biraz araştırın bakalım,arkasından kimler çıkacak?

AYTMATOV ...

Aytmatov kimmiş? O da mı CIA Ajanı oldu yoksA? Zaten Sovyet Rusya'ya kim sövdüyse ajan.. Hey gidi hey! Hocam o tanımları üniversite tarih kitaplarında dahi yazmıyorlar artık.. Ben çok sosyalist gördüm, Kola içer, converse giyer! KAPİTALİZM BUDUR!

Polemikten Uzak Durmak İçin

Ben sana şöyledir,böyledir demiyorum. Biraz araştır diyorum.

Sovyet Rusya diye bir ülkede yoktur. Onu da belirteyim.

Bir sosyalistin kola içip,converse giymesiyle sosyalist olması arasında bir bağlantı da yoktur. Nedense "sosyalist" olmayanlar bu konulara çok takılıyor. Sosyalizmi tam olarak kavrayamadıkları içinde böyle çıkarımlar yapıyorlar.

Kapitalizm'in yıkıcılığını, Tekel İşçileri üzerinde gördük!!! Kapitalizm oysa İşçi Sınıfı da budur...

Araştırmadığımı nereden çıkartıyorsun?

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin bir parçasıydı Rusya! Sovyet Rusya kalıplaşmış bir tanımdır.. Solcu takılanların ağızlarına da fevkalade yakışır.. Cola ve Converse ile çok büyük bir bağlantısı vardır sosyalizmin.. Öyle olmasaydı, Sosyalistçikleriniz, üstadlarınız bile bunları eleştirmezlerdi..
Kapitalizmi sana savunan kim? Lakin Sosyalizmin de aşağı kalır yanı yok, bunlar tamamen düzmece hayellerdir.. Savunanlar, çevresinde daima ezilen tiplerdir..

Yanıtta yok...

Mahalle vari ezberlerle konuşmadığımdan yanıtta vermiyorum. Yanıtımı yukarıdaki yorumlarımı tekrar okuyarak belki alabilirsin.

Tahammülsüzlükle nereye kadar...

Yazı tekniğiniz paradoksal anlatımın amacına ulaşamamış bir hali gibi görünüyor.
Bu tip anlatımlarda 'denge' çok önemlidir. En basit ifadeyle; karşılıklı kutuplar oluşturursunuz. Okuyucunun kafasında çelişkiler yaratıp, sizin doğrunuzu okuyucunun kendisinin bulmasını sağlamaya çalışırsınız.
Ama tabii bu işe kalkışmak ciddi bir kurgu zekası ve derin bilgi gerektirir.
Aksi halde kendi kaynattığınız paradoks kazanının içinde bulursunuz kendinizi, işin içinden çıkamaz, kurduğunuz yapının altında kalırsınız haliyle.
Bu tip durumlar, genç yazar adayları için bir noktada hoş karşılanabilir, yeter ki yazı insanlarda bilgi kirliliğine yol açmasın! Yazınız için böyle bir hoşgörü mümkün mü? Hayır!
Yukarı da insanlar hataları(aslında hatanın fazlası onlar) ifade etmeye çalışmış ama saldırganlıkla, alınganlık ve fevrilikle iyi niyetleri de bertaraf etmişsiniz.
Buradan eleştiriye ne kadar tahammülsüz ve kapalı olduğunuz da anlaşılıyor. Ki değil midir, eleştiriye kapalı olan bilgiye de kapalı olur.
Aslında, yazılarınızı da okuyunca, öğrenmeniz gereken o kadar çok şey var ki, rahatlıkla yolun başında bile değilsiniz diyebilirim.
Yazınızı ve yazılanları sakin şekilde bir daha okursanız hak verecek ve kazanacaksınız. Değil ise bana da çemkireceksiniz ve yazık ki kaybedeceksiniz.

Böyle yoruma böyle cevap..

Sonunda güzel bir yorum.. Size çemkirmeyeceğim, bakın bu ilk yanılgınız oldu.. Birşeyler bilmek, gelecek hakkında yorum yapabilme yetkisini de maalesef vermiyor..

Eleştiriye elbette açığız, lakin boş konuşma konuşma değildir.. Adam kalkmış bana burjuvaziyi anlatmaya çalışıyor.. Kitaptan, netten kopyala yapıştır mı yaptı bilemiyorum.. Eleştiriye kapalı olan bilgiye kapalı olabilir.. Lakin bizim memleketimizde herkes herşeyi bilir.. Dolayısıyla ben bu bilgilerden mahrum olmak istiyorum.. Kaybedecek pek fazla birşeyim olduğuna da inanmıyorum.. Öğrenmemiz gerekenlerden bir kaç tanesini sıralarsanız, ben de şükranlarımı sunarım.. Yazımı tekrar tekrar okuyorum, fakat doğruluklarını kanıtladığımı düşünüyorum.. Şu genç yazar sorununa gelince, bu yazının eskilerden olduğunu söylemiştim, biz bunları yazdığımızda siz ve sizin gibiler maalesef ortalıkta yoktu.. İsim de verseydiniz keşke, bakın yazık oldu..

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.