Rumlara Güvenmek

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

İçinde bulunduğumuz Ortadoğu’nun yanma ve Kıbrıs adasının da birleşmesi/birleştirilmesi süreci içinde Rumlarla, Birleşmiş Milletler’e(BM) veya da Avrupa Birliği’ne (AB) ne kadar güvenebiliriz, ne kadar güvenilirdirler veya da güven duyabilir miyiz konusu bence çok önemli ve tartışılması gereken bir konu.

Bu hassas konuyu çok iyi anlamalı ve kendi aramızda çok iyi tartışmalıyız. Dünyanın herhangi bir yerinde olduğu gibi, özellikle de adamızda "Barış içinde" yaşamanın olmazsa olmazı olan "Güven"in adanın yerlileri olan Kıbrıslı Türklerde ve Rumlarda hangi düzeyde olduğunu, nasıl bir düşünce tarzı olduğunu ve ne kadarının gerek Kıbrıslı Rumlarda, gerekse de Avrupa Birliği'nde ve de Birleşmiş Milletler'de bulunduğunu çok iyi bilmek ve idrak etmek gerekiyor.

Yakın geçmişimiz Kıbrıslı Rumlara, Avrupa Birliği'ne ve Birleşmiş Milletler’e ne kadar güvenebileceğimizin örnekleri ile dolu.

Birleşmiş Milletler'in ve BM Barış Gücü'nün, 1963-1974 yılları arasındaki adada yaptığı uygulamalardan hiç de güvenilir olmadıklarını ve Rumları her fırsatta desteklediklerini anlamamak için kör ve aptal olmak gerekiyor.

15 Kasım 1983 tarihinde, masumane bir şekilde Cumhuriyetimizi ilan etmemizin arkasından daha 2 gün bile geçmeden, sanki de, İsrail'in Gazze'de yaşayan masum Filistinlilerin katletmesine benzer şekilde, Rumların binlercesini öldürmüşüz gibi hemen toplanıp, insanlığın yüz karası 541 numaralı ve bizleri dünyadan izole eden, ambargolar altına sokan kararı aldı Birleşmiş Milletler. Bu asrın ortalarına doğru insanlığın yüz karası olan bu kararı, dönemin politikacılarının ve yöneticilerinin kınayacağından hiçbir şüphem yok.

Aynı Birleşmiş Milletler, Gazze'de İsrail tarafından öldürülen 2 binden fazla Filistinliye rağmen hala daha toplanmış ve İsrail'i kınayan veya da yaptırım uygulayacak bir kararı bile almış değil. İşte böylesine taraflı ve güvenilir olmayan bir kuruluş bu... 

Evvelki gün devlet töreni ile Taşkent şehitliğinde toprağa verilen kardeşlerimiz de, 1974 Mutlu Barış Harekatında İkinci Harekat başladığı vakit ister istemez yılana sarılır gibi Birleşmiş Milletler askerlerine güvenip silahlarını teslim etmelerinin bedelini, alçakça Rumlar tarafından katledilerek canları ile ödediler. Silahsız insanları, masum Türkleri kurşuna dizmek sadece Rumlara özgü bir davranış.

Kıbrıslı Rumlar bu kalleşçe ve insanlık dışı davranışlarını, Mağusa'daki Atlılar, Muratağa, Sandallar köylerinde de yaptılar. Bebek, çocuk, kadın, yaşlı demeden hepsini alçakça kurşuna dizdiler.

Baf'ta bir türlü ele geçiremedikleri Türk mahallesine, Kıbrıslı Türklerin ateş kes koşullarında silahlarını aynen Taşkent'te olduğu gibi Birleşmiş Milletler Barış Gücüne teslim ettikten sonra girip, her biri ayrı ayrı Mücahit komutanı olan kahraman Çakırlar kardeşleri ve diğer mücahitleri kurşuna dizdiler. Ne Birleşmiş Milletlerin savaş ile ilgili kurallarını dinlediler, ne de savaş esirleri ilgili uluslararası yasayı.

Zaten aynı kalleşliği 1964 yılında da yapmışlardı Rumlar Baf'ta. Esirler takas edildikten sonra, Türk mahallesine zırhlı saldırı aracı haline dönüştürdükleri paletli dozerlerle saldırmışlardı.

Arpalık (AyiosSozomenos)  katliamı bunların en acı olanlarından biridir. Türkeli köyündeki savunmasız kardeşlerimizi, kurşuna dizip alelacele gömmüşlerdi.

Rumlara güvenilemeyeceğini ve bir arada barış içinde yaşanılamayacağını ispatlayan bu örneklerden en az 50 tanesini anılarıma ve bilgilerime dayanarak aklımdan sayabilirim, internete veya ansiklopedilere veya da tarih kitaplarına bakmama gerek kalmadan. 

Kıbrıslı Türkler olarak Avrupa Birliğine güvenmek veya da güvenebilmek için ise hiç bir elle tutulur nedenimiz yok. AB, 24 Nisan 2004 tarihinde yapılan Annan Planı referandumunda Kıbrıs Türk halkına yalan vaatlerde bulunarak,utanmadan kandırdığı gibi, verdiği sözlerin hiç birini tutmadı.

Bugüne değin Avrupa Birliğinin her hangi bir kuruluşundan veya da organından Kıbrıslı Türkler lehine çıkmış herhangi bir karar bile yok. AB'nin 5 yıl içinde vermeyi vaat ettiği mali yardımın toplamının 2 katından fazlasını, bırakın beş yıl içine yayarak vermeyi, Türkiye her yıl KKTC'ye yardım olarak göndermekte, altyapı giderlerimizi de ayriyeten karşılamakta...

Güvenebileceklerimizin Rumlar, BM ve AB olmadığı açıkken, kime güvenebileceğimiz de kesinkes belli. İyi ki anavatanımız Türkiye var, iyi ki Türk Silahlı Kuvvetleri yanı başımızda. Yoksa halimiz Gazze'deki Filistinlilerden daha beter olacaktı şimdiye...

 

Prof. Dr. Ata ATUN

ata.atun@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.