Sandık…

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Son ikiyüz yılın halkı en büyük kandırma aracı “demokrasi” denen kelimedir. Sandık ise hiç şüphe yok ki, bilgisiz, diktatör özlemcisi, politikayı kişisel servet edinme yolu, halkı bastırma ve rüşvet amacı olarak görenlerin sıkça kullandığı bir deyimdir.

Dünyanın kültür anlamında geliştiğini iddia eden ülkelerinin ne kadar çok geliştikleri de bu demokrasi yalanına ne kadar sarıldıkları ile ölçülebilir.

Denecektir ki, “daha adil, daha insancıl bir rejim mi var?” İşte daha adil ve daha insanca bir rejimin olmamasının sebebi insanların adalet ve insan kavramlarından bu kadar anlamalarındandır. Bu anlayış iyileştirilmedikçe, adalet kişinin sadece kendisi için olduğunu sandığı bir kavram olmaktan çıkmadıkça, geniş yığınların sandık yalanları ile aldatılması, itiraz eden azınlıkların polis marifeti ile susturulması devam edecektir.

Yine yaşadığımız zaman diliminin beklide en trajik durumlarından biri de demokrasinin kurallarını baştaki kişi veya kurumların kendi çıkarlarını temin için maske olarak kullanmalarıdır. Cahil ve uykuda toplumların başlarına getirdikleri veya birileri tarafından onlara empoze edilen kişi veya partilerin bilinç ve adalet anlayışları, karakterleri ancak kendi keselerini doldurmaya, kendi itibarlarını cilalamaya yönelik olmaları hiç de şaşırtıcı değildir.

Milletvekillerinin sadece ekonomik durumlarına bakmak bile bir ülkede demokrasi kavramının nelere ne kadar maske yapıldığının göstergesidir. Bizden örnek verirsek, bir kişinin milletvekili olabilmek için yapacağı harcamanın dört yıl boyunca alacağı maaş toplamından fazla olduğunu göreceğiz. O zaman bu insanlar neden milletvekili olmak için liderlerinin önünde taklalar atsınlar ki? Hem de sıradan bir milletvekili olarak liderin belirlediği yönde parmak indirip kaldırmaktan başka bir kıymetinin de olmadığı bir sistemde.

Ancak özellikle iktidar milletvekillerinin kişisel servetlerine bir de dönem sonunda bakın. Çok büyük bir bölümündeki artış dudak uçuklatacak cinstendir. Bir başka örnekte, çocuklarının okul masrafı için bir işverenden destek isteyen bir milletvekilinin o fakir çocuklarının birkaç sene içinde gemiler sahibi, pırlanta şirketleri ortağı olmaları demokrasinin ne için ve nasıl kullanıldığı hakkında açık delillerdir.

Siyasetçilerin sığındıkları, manüpile ettikleri en belirli kavramlardan biri de sandıktır. Şark kurnazı siyasiler, halka demokrasinin dört yılda bir sandık başına gitmek olduğu kandırmacasını yutturmaya çalışırlar. Her sıkıştıklarında “biz sandıkla geldik, sandıkla gideriz” masalını anlatırlar. İnanmak istemeyen kesim için de polisin biber gazı ve copu, daha ileri giderlerse kurşunu hazırdır. Hiç kimse büyük umutlarla işe aldığı bir kimseyi işini iyi yapmıyorsa ilânihaye orada tutmaz. Ama bu şark kurnazları ellerinden gelse ölene kadar birer sülük gibi yapıştıkları yerde kalmaya çalışırlar.

Bu şark kurnazlarının dilinden düşmeyen, yüce milletim, halkın sağduyusu, halkım istemezse beni bir daha seçmez gibi sözler sadece uyuyan halkın üzerini biraz daha sıkı örtme yöntemleridir. Bir siyasetçi ne kadar çok sandıktan bahsediyorsa biliniz ki o kadar çok kandırma yöntemleri peşindedir.

Zira şu kesindir ki herkes yaptığı işi doğru mu yanlış mı yaptığını bilir. İsteyerek olmasa bile bir yanlışı iki defa yapan birinin insan onuruna yakışır biçimde davranıp o işten ayrılması gerekir.

Oysa şark kurnazı politikacı, birde iktidarsa devletin her olanağını kullanıp halkı daha fazla uyutmaya, uyuşturmaya, ona insan olduğunu unutturup sıradan bir eşya gibi davranmaya başlamasını sağlamaya çalışır.

İşe aldığınız bir işçi size bağırıp çağırıyorsa, dövüyor, darp ediyorsa, belli ki bu işçi sizin iş yerinizi elinizden almaya sizi kendine köle etmeye çalışıyor demektir.

Politikada da bir lider medyayı, hukuku, orduyu, STK ları, okulları yani toplumun nefes alma alanlarını gasp edip, korku imparatorluğu yaratıyorsa bilin ki demokrasi şemsiyesi arkasından diktatörlük geliyordur. Bunun örnekleri ise aramadığınız kadar çoktur.

Oysa çokta mükemmel bir rejim olmayan demokrasi, kuralları tam işletildiğinde idare eder bir rejim modelidir. Başta da altını çizdiğimiz gibi toplumun bilinç seviyesi daha iyisini algılamak için maalesef müsait değildir. Günümüz demokrasisinin sağlıklı çalışmasını sağlamak için ilk ihtiyaç uyumayan halktır. İtaat eden, taraftar olan değil seçtiği vekilleri sürekli denetleyen ve gerektiğinde istifaya zorlayan halka ihtiyaç vardır. Maalesef bu şark kurnazlarını seçtikten sonra denetlemezseniz, büyük çoğunluğunun yapacağı iş sizi soymak olacaktır.

Onlar sandıkla gelirler ve sandıkla gitmek isterler, ama sadece öldüklerinde tabut adı verdiğimiz sandıkla…

 

Cem Osman TAMTÜRK

cem.tamturk@politikadergisi.com

Yorumlar

Yine de Her Durumda Demokrasi!!!

Sevgili Cem,

Senin de bu yazında anlattığın gibi; demokrasinin çıkarcı politikacılar tarafından kötüye kullanıldığı, istismar edildiği bir gerçektir. Ancak insanlığın bütün tarihi deneyimleri de göstermiştir ki demokrasi, halkın söz sahibi olabildiği tek yönetim biçimidir.

Demokrasinin sağlıklı ve iyi işlemesi; elbette halkın, toplumsal bilinç ve örgütlülük seviyesinin yüksekliğine bağlıdır. Çünkü bilinçli ve örgütlü bir halk, siyasi yönetimi denetleyen mekanizmaların iyi işlemesi için çabalar. Fakat halkın toplumsal bilinç ve örgütlülük seviyesi de bir gecede oluşmaz; bu durum, uzun ve acı deneyimlerle dolu tarihsel bir süreçle olgunlaşır. Bu nedenle biz, halkın bilinç ve örgütlülük seviyesinden bağımsız olarak, her durumda demokrasiden yana olmak zorundayız!

Gerçek ve iyi işleyen demokrasilerde siyasi yönetimi, yüksek mahkemeler, basın ve muhalefet denetler. Ülkemizde yüksek mahkemeler, 12 Eylül 2010 referandumuyla yapılan anayasa değişiklikleriyle artık siyasallaşmıştır. Basın keza, hemen hemen % 90 rüşvetle, şantajla vs. AKP iktidarının yanındadır. Türkiye'de muhalefet ise çok yetersizdir.

Sonuçta Türk demokrasisinde iktidar, denetimsizdir. İşte bu yüzen Erdoğan tek adam diktasını kurabilmiştir. İşte bu yüzden şimdi başta gençlerimiz olmak üzere halkımız bu denetimsiz AKP iktidarına karşı direnişe geçmiştir. Yani halk, iktidarın denetim işlevini artık bizzat kendisi üstlenmiştir. Fakat nereye kadar halk bu denetim görevini kurumsallaşmadan götüre bilir ki? Şimdi yanıt arayan temel siyasi soru budur! Bunu hisseden halkımız da bu yüzden eylemlerinde “Hükümet  İstifa!” sloganlarıyla yeri göğü inletmektedir.  

Saygı ve selamlarımla..

 

Yine de Her Durumda Demokrasi!!!

Merhaba mehmet bey,

Aklın yolu bir. Tabii ki kötünün iyisi de olsa inadına demokrasi diyoruz. Sizin de altını çizdiğiniz gibi demokrasiyi demokrasi yapan denetim makanizmaları iğfal edilmiş durumda. Bunu yeniden ihya etmek için bakalım çabalarımız yetecek mi? Saygı ve selamlar...

Demokrasi

   Sayın Tamtürk,   Demokrasi, halkın yöneticisini seçtiği rejimdir. 

   Ancak, halkın kendi yönetenlerini seçiyor olması, ülkenin iyi yönetilmesini  için yetmez.

   Ülkenin iyi yönetilmesi için "sistem gerekli ve önemlidir."

   Bu devirde bu zamanda bile. sistemle ne olur? sistemde sorun yok. anlayış ve zihniyet önemli diyenlerin bol olduğu, sistem analayışı bozuk toplumlar için demokrasi hiç şeydir. Hiç bir şey!

   Şu parti, bu parti önemli değildir. Bu bülkenin iyi yönetilmesi onun bunun anlayış ve zihniyetine bırakılamaz. Eğer ülke şunun bunun anlayışına kalmış ise bu da ülkenin rezil bir sisteme tabi olduğunun göstergesidir.

   Bilhassa ifade etmek isterim ki, Seçilmiş yöneticilerin egemenliği sınırsız olamaz. Bir ülkenin seçilmiş yöneticileri sınırsız bir egemenliğe sahip olabiliyorlarsa, o milletin sağdan soldan düşman araması yersizdir. O ülkenin düşmanı anayasasının içinde saklanmaktadır.

   Fakat hiç kimse iktidarların sınırsız bir egemenliği nasıl elde ettiği ile değil, ülkeyi yönetenin ne yaptığı ile alakadar olıunca bu ülkeye demokrasi geldiğinden bu yana, hep aynı sakızı çiğneyip duruyoruz.

    Çaldılar, çırptılar, soydular, bilmem ne? sistemden kimsenin ne haberi var, ne alakadar olduğu var. Montesgu kuvvetler ayrılığı demokrasinin frenidir. Frensiz demokrasi tehlikelidir demiştir.

   Bizde demokrasinin frenini düşünen olmamıştır. Yasa yapan hükümet, yasayı yürüten hükümet, Yürütme hükümet, anayasalarımızın tamamı bu şekilde. Bu durumda hükümet, hem yasa yapıyor, hem yürütüyor, sıkı durun hem denetliyor. Ya rab, aklıma mukayyet ol! kim kimi denetleyecek?

   Bu işler İktidar partisine sövmekle halolmaz! bu işler iktidar değiştirmekle olmaz! 

   Çare, ülkeyi sistem kepazeliğinden kurtarmaktır. 

   Ben bunun kitabını da yazdım. lakin, elli yıldır tatbik edilen rejimden bir şey anlamayanlar kitaptan anlarlarsa şaşarım.

   Bu ülkede insanlar yanlışa iman etmiş ettirilmiştir!

   Ağzı olan sistemde hata yanlış yok diyor. Neymiş efendim? bu hükümet gitmeliymiş. demokrasi geldi geleli bu hükümet gitmeli demediğimiz bir zaman dilimi olmuş mudur? 

   Bu kafa bizde iken, AKP gitse ne olur, gitmese ne olur? İlk seçimde AKP baraj altına düşse, bir sonraki seçimde yüzde seksen oyla iktidar olmazsa namerdim!

   Unutmamak gerekir ki, KONTROLSÜZ GÜÇ, GÜÇ DEĞİLDİR.

   Ne güzel ya... hem yasa yapıyorsun, Hem yasayı yürütüyorsun, genel müdürü valiyi makama oturtuyorsun, bunları emir talimatla yönetiyorsun. Allah için ne sistem ama?

   Sıkı mı bir genel müdür, bir vali emre itaat etmesin! derhal atanmış, seçilmiş farkını gösterirler ona.

    Sayın Tamtürk, kıymetli okurlar bu düzen yozluğu bu zamana kadar neden sürdü?

    Muhalefet partileri iktidarın soymasından, köşe dönmesinden şikayetçidirler. fakat, sistemden şikayetleri yoktur. Saltanatı kim istemez? gün olacak devran dönecek, iktidar gidecek yerine onlar geleceklerdir.

   Çünkü onlar dürüsttürler, temizdirler, namusludurlar. Geç bunları ağam babam geç bir kalem! Biz çok iktidar değiştirip, çok muhalefet denemişiz. Onu bunu denemekten gına geldi. Her namuslu muhalfet, namussuz çıktı. Sana göre doğru olan, bir başkasına göre eğeri ise ebediyete kadar iktidar mı değiştireceğiz. 

    Halk ona oy veriyor diye, bir sonraki seçime kadar herşeyi yapmaya yetkisi olduğunu sanıyor! yok böyle bir demokrasi.

   Yirmi yıldan bu yana, iktidar gidecek, bir şeyler değişecek diyenlere güler geçerim ben.

   Bu düzen yozluğu, düzen kepazeliği ortadan kalkmalı diyen beri gelsin.  

   Saygılarrımla 

   

Yine de Her Durumda Demokrasi!!!

Merhaba İzzet bey,

Doğru söze ne denir? Ancak teşekkür edilip gereğinin yapılması beklenir. Tespitlerinize tamamen katılıyorum. İktidarlarını yabancıların oluşturdukları sözde demokrasi ile yönetilen ülkelerde durum malesef böyle. Dış güç, onlarca kurum ve kuruluşu tek tek yönetmek yerine başbakanı yöneteyim yeter düşüncesi ile iktidar partilerinin tüm kurul ve kuruluşları, sizin deyiminizle frenleri işgal etmesine olanak sağlıyor. Tabii ilerde iktidar olacağını düşünen muhalefette buna ses çıkarmıyor. Sistem bu oluncada partiler değişiyor ama her şey aynı oluyor.

Benim önerim artık uyumaktan başka pek bir iş yapmayan halk (bu konuda) yönetimini ele almalıdır. Bütün sistemi yeniden düzenleyecek "antiemperyalist" bir hükümeti başa getirmeli ve onu da seçimden seçime değil sürekli denetlemelidir. Değilse işimiz zor. Saygı ve selamlar...

      Sayın TAMTÜRK, Halkın

      Sayın TAMTÜRK, Halkın yöneticisini seçmesi en doğru olanı. Lakin bu, bir seçim yapıp, dört beş sene seçtiği kişilere katlanmak olmamalı. Bunun bir sistemi, bir kuralı olmalı.

      Sayın TAMTÜRK, halk uyanmalı demektesiniz. Doğrudur. 

      Fakat uyanması gereken kimler?  Bana göre uyanması gereken sıradan halk değil. Sıradan halk hamurdan farksızdır. Dilediğiniz yönde politize edebilirsiniz. fikir sağlam ise, halk sezgileri ile en doğru olana yönelir. İstiklal savaşında görüldüğü gibi.

      Sıradan halkta sorun yok. Lakin, şartlanmışlar, kanıksamışlar, ben çıkarıma bakarım diyenler var. 

    Kanıksama çok ciddi, iflah etmez bir hastalık ki anlatılamaz!

    Farklı bir yönetim sisteminden söz ediyorum.

    Yanlışı kanıksamış adam bana, mevcut düzenden bahsediyor. Mesela ona göre, hükümet yasa yapmazsa olmaz, ona göre hükümet dilediği adamı makama oturtup dilediği zaman görevden almazsa olmaz, valiyi bakan tayin etmezse olmaz, bakan her işe burnunu sokmazsa olmaz demeye getiriyor. Böyle bir düzen iktidarlara sınırsız bir egemenlik bahşediyor.

    Yok böyle birşey! bu son derece tehlikeli ve yanlış bir düzendir. 

     Böyle bir düzende iktidar egemen olur. Ne var bunda? halk onu seçmiş denebilir.

     Böyle bir düzende egemenliği ele geçirmenin tek şartı seçilmiş olmak. 

     Seçilerek sınırsız bir egemenliğin elde edilebildiği bir düzende,  iktidar eşittir, para şeklinde bir sonuç çıkar. seçime kim yatırım yapar?  Seçime parsal güce sahip olanlar yatırım yapar, Sınırsız bir egemenlik o kadar cezbedicidir ki, hiç bir siyasetçi buna hayır diyemez! 

   sonuçta parasal gücü ikna edebilen seçimin mutlak galibidir. iktidar belirlenmiştir. sınırsız bir egemenlik elde edilmiştir. Lakin, egemen kim? bu belli değildir. egemen seçilmiş iktidar gibi görünür. Fakat gerçekte egemen, parayı verendir. Parasal gücün dışında oylara etki edebilecek güç sahipleridir egemen olan.

       Bu güçler iç ve dış odaklı olabilmektedir. 

       Gerek iç, gerek dış odaklı güçler için iktidarın sınırsız bir egemenliğe sahip olması biçlmiş kaftandır. 

         Amerikada başkanın egemenliği sınırsız değildir. 

         Fakat, Amerikayı yönetenler, iç ve dış tüm güç odakları Türkiyedeki iktidarın egemenliğinin sınırsız olmasını isterler. 

     Neden? çünkü her iktidarın bir fiyatı vardır. basarsın parayı iktidar sen olursun. Sen ne dersen iktidar onu yerine getirir.

     Gelelim soruya, bunun sistemle ne alakası var? Vilayetteki Valiyi bakan tayin etmese, bu valiyi bakan görevden alamasa ne bakan, ne hükümet sınırsız egemen olmayacaktır. Bu durumda o vilayette iş peşinde olanlar iktidara yatırım yapmayacaktır. Bu demektir ki, valileri hükümet tayin etmeyipde farklı bir sistemle valiler makama oturacak olsa, vileyetteki iktidar egemenliği sınırlanmış olacaktır. Türkiye vilayetlerden oluştuğuna göre, bütün ülkedeki iktidar egemenliği sınırlanmış olacaktır.

     Sayın TAMTÜRK, Ben kamu işçisiyim, Benim genel müdürümüde iktidar tayin etmekte idi. Genel müdürü tayin eden hükümet demek odacıyı tayin eden hükümet demektir. çünkü genel müdürü tayin eden kudret, müdürüde tayin eder, onu tayin eden herşeyi tayin eder.

    Böylece kukla emre amade, hiç bir yanlışın karşısında duramayan yöneticiler elin bir kamu iktisadi kurumu düşünün, siyasetçinin sınırsız egemen olduğu, siyasetçinin at oynattığı bir düzen. Bu yoz düzen ülkeyi batırdı. bu fasit düzen kamu fabrikalarını sattırdı. Bu fasit düzen ülkeyi bile sattırabilir!

    Evet uyanmak lazım ama, hükümet yıkmayı iş kotarmak zanneden uyur gezerlerin uyanması lazım. İktidar değişince bir şeylerin değişeceğini umanların uyanması lazım.

   Sistemden anlamayan, dört gün mektep görüp kırk yıllık at pisliği eşeleyenlerin uyanması lazım.

   Tayyibin memleketti soyduğunun farkına varmış kendini uyanık belliyor. 

   Oy anam oy, oy ki ne oy. yahu sen hiç bir şeyin farkında değilsin! düzenin nasıl işlediğinden haberin yok. Sen derin uykularda rüyalardasın.

    İnsan bazen rüya görüyorken, uyandığını zanneder, oysa hala uyanmış değildir. hala rüya görmektedir.

   Vel hasıl bu millet uyanmaz! okkalı bir şamar bu milleti ancak uyandırır.

    Sayın TAMTÜRK, inanın bu anlattıklarımı dağdaki çobana anlatsam kafasında şimşekler çakar, lakin üniversitede ders veren hoca zerre kadar bu yazdıklarımdan bir şey anlamaz. 

    Durum bu kadar Vahim.

    Saygılarımla.

    

      

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.