Seçim Sistemi ve Olasılık

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Erbil DENİZ

Seçimlerden önce yapılan en basit matematik işlemidir olasılık. “Şu kadar oy alırsam, şu kadar vekilim olur.” diye düşünülür hep. Ama bu olasılık hiçbir zaman gerçekleşmez. Çünkü ülkemizde alınan oy oranı ile temsil oranı farklı kavramlardır. Yüzde 35 ile yüzde 65’i temsil etmek mümkün bizim seçim sistemimizde. Diğer bir deyişle kumar oynamaktan farklı bir durum değil. Seçeceğimiz kişileri belirleyemediğimiz, önümüze konan adaylardan seçmek zorunda olduğumuz yetmezmiş gibi, temsil oranımızı da belirleyemiyoruz. Ne acı…

 

Bu düzende faşizmin doğması, diktatörlüğün gelmesi o kadar da zor olmasa gerek. Bu faşizmi ve diktatörlüğü sadece ırka dayalı bir yapı olarak düşünmeyin. Fikir veya çıkar sömürüsü de olabilir. Tepemizdeki kişilerin kutsalları, yönetime hakim olabilir, düzeni hiçe sayabilir ve bu düzensizlik içinde yeni değerlere kavuşabiliriz. İsteyerek veya zorla, ne önemi var. Sonuç değişmeyecek… Ülkemizde yaşanan ya da oynanan oyun bu tanıma uyuyor. Bağımsızlık yaftası içinde, demokrasiye hizmet etmek için bize hizmet etmesi gereken insanları seçiyoruz. Ne kadar bağımsız olduğumuzun ve bu bağımsızlık içinde kime / neye ne kadar egemen olduğumuzu sorgulamıyoruz. Oysa milli bağımsızlıktan bahsedilemeyen bir ülkede, milli egemenlikten de bahsedilemez. Ve bu seçim sistemi ile de, demokrasi adı altında teokrasiye hizmet edilmekte (şimdiki durumda).

 

Bunu ellerimizle yapmıyoruz belki ama engel olmak için de çaba sarf etmiyoruz. Varlığımızı ve düşüncelerimizi savunmak için gerekli olanlara, hep teferruat olarak bakıyoruz, kim bilir! Bize gösterilenleri doğru olarak kabul edip, otoritenin sorgulanamaması tabusu içinde sesimizi her geçen gün biraz daha kısıyoruz. Düşünün ki, çoğunluğun kararlarının bile bazen doğruyu bulmakta yetersiz olduğu savunulurken, bu seçim sistemi ile doğrular nasıl bulunabilir? Veya bu doğrular kimin doğrularıdır? Bu seçim sisteminin ne kadar saçma olduğunu anlamak için basit bir örnek; siyasi hayatımızda 50’ye yakın siyasi parti var ve ortalama olarak 15 parti seçimlere girmekte. 13 partinin yüzde 10’un altında kalmak şartıyla toplam oy oranlarının yüzde 75 olduğunu ve kalan iki partinin de yüzde 13 ve yüzde 12 ile meclise girdiğini düşünün. Çok uç bir örnek belki ama imkansız değil. (İyi ki bütün partiler yaklaşık güce sahip değil demek geliyor insanın içinden). Kimin iktidar olacağı, kimin ana muhalefet olacağı veya kimin ne kadar vekil sayısına sahip olacağı başlı başına sorun olur ama daha da önemlisi, halkın sadece yüzde 25’i mecliste yüzde 100 gibi temsil edilir. Ne kadar adaletli, ne kadar demokratik bir sistem değil mi?

 

Ara kanunlarla, geçici metinlerle bu konuyu da çözerler belki ama bu sorunun kalıcı olmasını engellemez. Bu durumda uygulanabilecek iki çözüm var; ya siyasi parti kanununu katılaştırıp parti sayısını azaltmak ve kurulmasını zorlaştırmak ya da bu seçim sistemini değiştirmek. Her zaman uç olanı yaptığımız için, başımıza böyle bir durum gelirse eminim siyasi parti kanununda değişikliğe gitmek daha büyük olasılık taşır. Nereye, kimi seçtiğimizi biraz düşünüyorsak; nasıl seçtiğimizi de düşünmek zorundayız. Bu ülkenin yönetiminde, kararlarında bizim de hakkımız var. Belki bir gün bunun da farkına varırız.

 

 

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.