Siyaset ve Sosyoloji...

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Önümüzdeki dönemlerde bizleri bekleyen en yakın seçim sürecini, yerel seçimler aşamasında tecrübe edeceğiz. Bakalım, gerçekten de Taksim Gezi Parkı eylemlerinin ifade edildiği gibi, siyasal iktidar üzerinde konum kaybettiren niteliğini görebilecek miyiz?

***

Sözcü gazetesinin (20.07.2013) tarihli baskısında, SONAR araştırma şirketinin son anketine yer veriliyordu. 26 ilde 3 bin kişiyle yüz yüze gerçekleştirilen ankette, ilginç ve kaydadeğer sonuçlara rastlanılmış.

“Bugün genel seçim olsa kime oy verirdiniz?” sorusunun cevapları şu şekilde çıkmış…

AKP (%44,1)

CHP (%28,2)

MHP (%16,3)

BDP (%6,4)

DİĞER (%4,9)

“Bugün yerel seçim olsa kime oy verirdiniz?” sorusunun cevapları şu şekilde çıkmış…

AKP (%34,9)

CHP (%24,5)

MHP (%27,4)

BDP (%8,4)

DİĞER (%4,6)

“Gezi eylemcilerine polis orantısız güç kullandı mı?” sorusunun cevapları şu şekilde çıkmış…

EVET (%78,2)

HAYIR (%21,8)

“Türkiye başkanlık seçimine geçmeli mi?” sorusunun cevapları şu şekilde çıkmış…

EVET (%17,4)

HAYIR (%82,6)

“İnsanların yaşam biçimine müdahaleler arttı mı?” sorusunun orantısal dağılımı şöyle olmuş…

EVET (%60,2)

HAYIR (%39,8)

“Hükümet, medyaya planlı bir baskı uyguluyor mu?” sorusunun cevapları aşağıdaki gibi çıkmış…

EVET (%58,5)

HAYIR (%25,8)

FİKRİ YOK (%15,7)

***

Önümüzdeki yerel seçimlerde siyasî iktidarın propagandası ve seçim stratejisi, “ekonomik ve siyasal istikrarın” sürmesi ve artık iyice göze batan “din olgusunun” dindar kesimler üzerinde ajite edilmesi üzerine dayandırılacak gibi… Geçenlerde, Sözcü gazetesi yazarı Sayın Ayşe SUCU, bu durumu çok güzel izah etmişti…

“(…) AKP’nin her seçimde olduğu gibi seçim politikası yine iki sacayağına sahip: ‘Ekonomik istikrar’ ve ‘Türkiye’de İslam dininin koruyuculuğu’

(…) Anlaşılan o ki, AKP önümüzdeki seçim sürecinde, bir önceki seçime göre oy oranını artırmayı hedeflemiyor. Ya da bunu gerçekçi bulmuyor. Çünkü son dönemde izlediği politikalar, sadece kendi seçmenini tahkim etmeye yönelik…

(…) son dönemde ‘Türkiye’de İslam dininin koruyuculuğu’ algısını ‘Sünni İslam’ın temsilciliği’ almış durumda. Seçmenini rijit hale getirebilmek adına ise her ideolojinin sahip olduğu üzere, bir düşman gösterme gayreti içinde. Genel geçer bir siyaset yürütmekten ziyade, karşıt kitleye yönelik siyasalar üretme yolunu seçerek sanki pragmatist bir tutumu tercih ediyor. (…)”

***

Bilmem, sizlerin de dikkatini çekiyor mu? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, her akşam bir iftar sofrasından içinde biriktirdiği öfkeyi, mübarek Ramazan ayında dahi olsa ifşa etmekten imtina etmiyor. Sürekli olarak Taksim Gezi Parkı eylemlerinden laf açarak, siyaset etme refleksini söndürmüyor. Esasında, Türkiye’nin önündeki bir başka sorun ise, ülkemizin “yönetebilirlik” boyutundan çıkma ihtimalidir. Hürriyet gazetesi yazarı Sayın Taha AKYOL, bu durumu makalelerinde dile getirdi; ülkemizin mevcut siyasal ikliminden hareketle gittikçe kutuplaşması ve birbirine tahammül eşiğinin düşük seviyelere inmesi, Türkiye’nin yönetilebilirlik problemiyle karşılaşmasına neden olabilecektir. Tabii ki Sayın Erdoğan, meydanlarda toplanan kitleyi anlama yoluna gitmiyor. Meydanlarda biriken sosyolojiyi anlamak yerine, kendilerinin iktidarının bir komploya kurban gitme seçeneğine gark olmakta.

***

Başbakan Erdoğan, kendisine oy vermemiş kitleleri yok sayıyor veya bu kesimleri anlama yoluna gitmiyor. Hâlbuki, zamanında birtakım “sıkıntılar” veya “mağduriyetler” çekmiş bir siyasal hareketin, toplumla daha fazla diyaloga girmesi ve kendisi gibi olmayanları anlama yoluna gitmesi, beklenmez mi? Ben, en azından siyasal iktidardan daha fazla “empati” duygusunu geliştirmesini beklerim. Siyaset üretirken ya da politika yapacak iken, toplumsal mutabakata daha fazla önem vermesini, önemserim. Yalnız, AK Parti ve Sayın Erdoğan, toplumun tamamını gözetecek bir siyasadan ziyade, kendi “kemik tabanını” memnun edecek bir siyaset söylemini yeğ tutmakta. Diğerleriyle aynı karede olmamaya özen gösteren bir siyasî iktidarın, 76 milyonun iktidarı olduğunu belirtmesi ne kadar inandırıcı olur ki?

***

Hayat tarzlarının güvence altına alınmasını istemek, bazı hususlarda endişelerinin olduğunu duyurmak, çevre ve kent yaşamı üzerine hassasiyetler geliştirmek, neden bir mihrakın senaryoları olsun? Faiz lobisinden başlayarak dış mihraklara uzanan bir çizgide, komplo teorilerinin esiri olmak ve toplumda kabaran öfke ya da endişe patlamasını göz ardı etmek… Meydanlara toplanan insanların psikolojilerini anlama yolunda çaba sarf etmemek… İnsanların; özellikle saf ve temiz vatandaşların ülkenin birliğini ve esenliğini istemeyen küresel ve egemen güçlerce provoke edildiğini savlamak; ama Ramazan ayında olmamıza rağmen din olgusunun kullanılarak, insanların saf ve temiz duyguları üzerinden, din duyguları üzerinden, nemalanmak nasıl yorumlanmalıdır? İnsanlar; eğer küresel güç baronları tarafından kandırılarak sokaklara döküldülerse; yani iradeleri dışında manipüle edilerek yığınlar alanlarda teşkil edildiyse, siyasî iktidarın yandaşlarını Kazlıçeşme’de toplamasına ne demek gerekir?

***

Türkiye, gittikçe diyalog ve müzakere sanatından uzaklaşmakta. İnsan merkezli siyaset, “cemaat” merkezli siyasete dönmekte. Taraftarlık alabildiğine pompalanmakta. İnsanlar, zoraki olarak “benzeşmeye” itilmekte. Özellikle, iş çevrelerinin siyasal iktidarla “organik ilişkiler” içinde olması, kendileri için hayati ihale veya projelere girecek olmaları, üzerlerindeki sivil olma gömleğini yandaş olmakla perdelemekte. Kullanılan dilin sertliği, medyanın tektipleştirilmesi; hatta propaganda merkezlerine dönüştürülmeleri, ülkemizdeki siyaset ortamının ve sosyolojinin giderek “otoriterleşmesine” yol açmakta. Ben, kolay kolay bu kavramları kullanmam veya kullanmamaya özen gösteririm: Korku İmparatorluğu, otoriterlik, faşizm, tekadam eğilimi vb…

***

Ezcümle, toplumumuzda “Hayat Tarzları” ve “Başkanlık Seçimine” yönelik belli bir “bilinç eşiği” ve “itiraz” kültürü oluşmuş durumda. Bu kitleler; ne “çapulcu” denilerek, ne de “kemirgen” denilerek anlaşılabilir. Buraya toplananlar, belki önce yığın olabilirlerdi; ama aşama kaydettikçe itiraz amaçlı toplananlar, artık bir sosyolojiyi temsil etmektedirler… 

 

Erhan SALMAN

erhan.salman@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.