Siyasette Bumerang: DİRENİŞ

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Gezi'den sonra çokça yazı yazıldı. İstisnasız, bu alanda kalem oynatan hemen herkesi okumaya çalıştım. Herkes kendi penceresinden tahlillerle işi özetlemeye çalışınca,  bu işin bir  kısır döngüye gireceğini düşünmüştüm. 

Gezi Parkı Direnişi, siyasal yazınla, külliyatla açıklanması zor bir olay. Benim Gezi için düşündüğüm şey şu: Gezi Parkı, Sosyolojinin Siyasete cevabıdır. Toplumlar, homojen yapılar gibi gözükse de aslında içerisinde muhteşem farklılıklar barındırır. Bu farklılıkların buluşacağı tek ortak nokta insanlık noktasıdır. Üst insan  bugün belki de insan olduğunu fark eden ve insanlığı için ayağa kalkan kişidir. Bu ayağa kalkış büyük bir direniştir.

Gezi'nin tüm paradigmaları yerle bir ettiğini söyleyebilmek bugünden zor olsa da paradigmaları çok aşındırdığı sabit.  Klasik örnek olarak verilen BDP bayraklı bir çocuğun yanında Türk Bayraklı bir kızın el ele tutuşması ve arkada bozkurt işareti yapılması tuhaf bir durum. İnsanın özünü ortaya çıkaran, bayrak ve şekil gibi sembollerin şiddet anında yalnızca aracı unsur olduğunu gösteren bu şiddetlilik hali psikolojik olarak da kendinden kaçışın ittifakıdır.

Gezi, 10 yıllık iktidara karşı zirve noktasına ulaşan tepki halidir. 2007 sürecinde yaşanan Cumhuriyet Mitingleri toplumun tamamına ulaşmayan bir ruh haliyle, belli bir retorikle hareket etse de Gezi direnişi sınıf kavramına kafa kol giren, partilere haykıran klasik Türkiye insanının zulme karşı verdiği bir tepkidir. Toplumun refleksi, birikerek ilerler. Gezi, bu biriken ilerlemenin en sert dışavurumu olmuştur. 

Gezi'nin klasik paradigmalardan uzak kalan tavrına birkaç örnek vermek gerekirse;

1) Antikapitalistlerin Cuma namazında güvenliği ateistlere ve LGBT'ler sağlamıştır (Dini tabunun toplum ötekilerince reddi)

2) Medeni Yıldırım'ın ölümünün ardından Kadıköy gibi "beyaz Türklerin kalesi" diye gösterilen bir yerde elde Türk Bayrağı ile Kürtçe Yaşasın Halkların Kardeşliği sloganı atılmıştır. ( Sosyolojik ötekinin kurucu beriki tarafından kabul edilmesi ve kolluk zulmünü iki tarafın kabul etmesi)

3) "Yasak ne Ayol" pankartının taşınması. ( Yasak, erkek egemen bir sözcüktür. Yasakçı olan erkektir. Ayol ise irdelenmesi gereken bir sözcük. Anadolu ağzına ait bir sözcük olan Ayol, Ay Oğul'un ses kaybetmiş halidir. Bu şekliyle de Anadolu kadınlarının kullandığı bir nidadır. Son kertede, LGBT bireylerin açtığı bu pankart aslında Gezi'nin özetidir. Pankartta Erkek de vardır, kadın da vardır ve pankartı taşıyanlar ise LGBT bireylerdir. Özetle tüm ülkedir)

Gezinin bu ezber bozan paradigmaları, siyasetin suratının ortasına atılan tokattır. 10 yıllık öfke birikiminin kontrollü salınım ile sönme aşamasına gelmesi ise  muhteşem bir PR çalışmasıdır. Sıklıkla dillendirilen, "Gezi Parkı masum değil, arkasında dış güçler vardı" sözü içinse ben bir açık kapı bırakıyorum. O kapının deliğinden baktığımda ise şöyle bir tahlil yapıyorum:

2002'de mağdur olup parlamentoya giremeyen başbakan vardı.

2007'de 367 kararı ve Cumhurbaşkanlığı seçimi ve kapatma davasıyla mağdur olan bir iktidar vardı.

2011'de Ortadoğu'nun dengesi değişirken, büyük güçlerce mağdur edilen bir iktidar vardı.

2013'de ise mağduriyet yok. Zalimlik başladı.

Bu mağduriyet nereden gelecekti? Kendi meşruiyetimizi mağduriyet üzerinden kurmalıyız algısıyla yıllarca hareket eden iktidar yeni mağduriyetini bulmuştu: Gezi Parkı.

Gezi'nin ardında dış güç var ise şayet, bunun eylemcilerin lehine çalıştığını düşünmüyorum. Bilakis, borsadaki erime dış borç stokundaki artış ve olası ekonomik kriz izlenimini göz önüne aldığımızda bu dış mihrakın  eylemcilerin hayrına iş yapmayacağı aşikar.

Yeni dönem ne getirecek pekiyi?

Bundan sonraki ivmenin üniversiteler olacağı açık. ODTÜ'de bir gece yarısı kaçak ormancı gibi ağaç keserseniz herkes ayağa kalkar. Demokrasi denilen şey, iktidar hırsını barındırır. Seçildiğinden ötürü, her şeyi yapabilme iradesini kendinde bulduğunu hisseder ve ne yaparsam yapayım sorgulanamaz, sorgulanmamalı hissine kapılırsın. Ankara'da olan biten bu. 1 tane adamın iradesi, kararı doğayı da değiştiriyor yüzlerce ağaç da kestiriyor eleştirdiğin anda hukuk kırbacı ensende şaplıyor.

ODTÜ, devrimci direnişin itici gücüdür. Hep de böyle olacak. O yüzden öğrenci hareketlerine dikkat etmek şarttır.

Hiçbir öğrenci grubunu ayırt etmeksizin yeni dönem hareketinde göreceğimiz ODTÜ arazisindeki ağaç katliamından anlaşılıyor. Üstelik bu direnişe artık akademik birimler de açıktan destek veriyor. Özetle kılıçlar çekilmiş duruyor.

Direniş, bumerang etkisi yapıyor. İktidar, direnişi zorla güçle bastıracağını düşünürken; direnişin ana yüklenicisi gençlik her yerde buna karşı çıkıyor.

Devrimler Gençlerle gelir. Bu ülkenin devrim tarihi de bunu doğrular.

1.devrim Atatürk önderliğinde genç bir kuşakla yapıldı.

2.devrim Adnan Menderesle geldi. Kadro gençti.

3.devrim Bülent Ecevit ve Turhan Feyzioğlu'nun başını çektiği Ortanın Solu hareketiydi. Gençlik yürüdü.

4.devrim Tugut Özal'lı iktidardı. Gençlik Özal'ın yükselişini sağladı.

5.devrim Milli Görüşçü gelenekçilere karşı yenilikçi Erdoğan ve genç arkadaşlarıydı.

6.devrim ise BDP'nin varlığıydı. O gücü de ayakta tutan, kendi ailesi gibi düzeni kabul etmeyip sokağa dökülen gençlerle geldi ve bugün müzakare masasındalar.

Yukarıdaki devrimleri beğenin beğenmeyin, bunun neresi devrim demeden önce bir düşünün. Zihin değişikliği nelere yol açar?

İşte şimdi Türkiye'nin önünde 7.devrim süreci vardır. Gezi, birkez daha gençlerin bu devrimi yapmaya hazır olduğunu göstermektedir. Önemli olan bu devrimci gücü belli bir siyasaya kanalize etmektir.

Yoksa iktidara doğru hızla geri dönen Bumerang, bir kez daha atılırsa ne kadar ilerici güç varsa hepsini yere serecek hava akımını ardında biriktirir.

 

İlker EKİCİ

ilker.ekici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.