Siz de Başınızı Açın, Günahı Benim Boynuma...

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Devletimizin, AKP iktidarında hukuk devleti olmaktan çıkıp, bir aşiret devleti ya da bir derebeyliği mantığıyla yönetildiğini görmek, hepimize üzüntü veriyor. Kamu ihalelerinden, özelleştirmelerden tutun, idari mahkeme kararlarına kadar, yargı kararlarının hiçe sayıldığı, yargının siyasi emellere alet edildiği, hakim ve savcıların sivil vesayet altına alındığı, Anayasa Mahkemesi’nin siyasallaştırıldığı bir yapıya büründüğünü görmek, yurtsever vatandaşları geleceğe yönelik çok büyük endişelere sevk etmektedir. Mevcut iktidar, bu endişeleri görmek yerine, 9 ay 10 günde doğacak çocuktan başka bir şey düşünmemektedir.

Son günlerin ve ülkenin bir numaralı gündemi olan, bu sorunu çözdüğümüzde, dünyanın en demokratik ülkesi olacağımız, türban sorununa yaklaşımlar ise, AKP yöneticileri tarafından insan hakları ve özgürlükler çerçevesinde değerlendirilmesi savlarıyla, tıpkı referandum öncesinde olduğu gibi ılımlı, liberal ve demokrat çevreler, tekrar aynı tuzaklara düşürülmek isteniliyor. Sadece, ‘kendi dediğim olacak’ ‘ister asarsın ister kesersin’ mantığıyla hareket eden Başbakan, faili meçhullerin araştırılması için kurulacak komisyon, seçim barajının düşürülmesi, dokunulmazlıkların kaldırılması gibi konularda ise, kılını kıpırdatmamaktadır. Türbanı pazarlık konusu yapmayacaklarını söyleyen Başbakan, ülkenin milli kaynakları söz konusu olunca, Yahudi, Amerikan, Çin, Rus din iman hiç fark etmiyor, herkesle her konuda rüşvet isteyecek kadar yüzsüzlüklerle, pazarlık yapmasını çok iyi biliyor. Terörist başı ile pazarlığı kendileri değil, devletin görevlileri yaptığı için, onun üzerinde durmaya gerek yok zaten!

Fakat türban ve türbansızlar hakkında en ilginç ve komik açıklama, Kemal Unakıtan’ın ‘isterse istediğimiz gibi konuşmasın’ dediği, havası değişmiş YÖK Başkanı’ndan geldi. Türbanı, kendi siyasi angaje olduğu parti anlayışı ve içtihatlarıyla, üniversitelerde serbest bırakmaya kalkışan Prof. Dr. Yusuf Özcan, türban yasağının kalkmasıyla, başı açık öğrencilerin baskı görmeyeceğine kefil olduğunu açıkladı. İşte, Başbakan ve AKP yöneticilerinde de gördüğümüz bu anlayış dolayısıyla, aşiret devleti mantığına doğru, adım adım gidildiğini düşünüyoruz. Bir hukuk devletinde, yasaların güvencesiyle mi vatandaş, temel haklarını korur, yoksa YÖK Başkanı gibi erk sahibi kişilere tabi olarak, umut bağlayarak mı? Bu sorunun cevabına, bir profesör, kendisi güvence vereceğini söyleyerek yorumluyorsa ve Haşim Kılıç konuşunca susanlar, Abdurrahman Yalçınkaya konuşunca horozlananlar çoğunluktaysa ve böyle karanlık emellerle hareket edenlere ‘akşamın hayrından sabahın şerri iyidir’ sözünü hatırlatmakta fayda var.

Şayet böyle bir güvenceye, çağdaş bir hukuk devletinde gerek duyuluyor ya da güvenilip inanılıyorsa, o zaman ben de, türbanlı kardeşlerime söylüyorum ki; açın başınızı, bütün günahı benim boynuma! Nasıl türban, siyasetçilerin hırsızlıklarını, yolsuzluklarını, usulsüzlüklerini, örtmek için bir araç olarak kullanılıyorsa ve sizler de buna alet oluyorsanız, gelin artık kendinizi kullandırmaktan vazgeçin. Kutsal Kitap’ta bahsi geçen Nur Suresi 31. ayeti, size bugüne kadar öğretilen, yozlaşmış beyinlerin öğrettiği din anlayışını, önyargılarınızı ve tabularınızı bir kenara bırakarak, tekrar tekrar okuyunuz. Oradaki emrin ne olduğunu gerekirse, tekrar Türk Dili dersi alarak ve hatta İslam öncesi Arap dilini ve geleneklerini öğrenerek, Kutsal Kitabı başkalarının aklıyla değil, kendi aklınızla ve Kutsal Kitabın tavsiye ettiği gibi ‘yavaş yavaş ve düşüne düşüne’ okuyunuz. O ayetten, Yaradan’ın emrettiği dışında her şeyi, saçının tek teli gözükmeyecek ölçüsüne varacak kadar anlamlar çıkartanlara, kendi hür akıl ve vicdanınızla cevap veriniz. Kendi özgür iradenizle ‘açma ya da kapama’ ne karar verirseniz verin, bütün günahını ben üzerime alıyorum. Duyanlar duymayanlara iletsin!

Nasıl İslam dini, ‘Herhangi bir şeyde babanın, evladı; evladın da babası yerine karşılık ödemeyeceği günden ürperin!’ diyerek, ben sizlerin günahını alamayacağım gibi, bir hukuk devletinde de, bir şahıs hangi mevki makamda, nasıl ve hangi güce sahip olursa olsun, bu tarzda güvenceler verme cüretinde bulunamaz. Verse dahi, demokratik toplumun medeni bireyleri, ona bir yerleriyle gülerler. Çağdaş bir toplum düzeninin güvencesi, ancak ve ancak sosyal, demokratik bir hukuk devletidir. Tabii ki bir devlet de, halkının demokratlığı ve hukuka duyduğu saygı kadar demokratik olabilir. Yusuf Özcan’ın tek haklı olduğu nokta da burasıdır! O yüzden hepimiz öncelikle, aynaya bakarak bu sorunları değerlendirmek, aile ve sosyal hayatımızın her aşamasında, kendimizi değiştirmeye başlayarak bu sorunları çözebiliriz. Toplumun her kesiminde, insan haklarını koruma hassasiyetini göstermediğimiz, demokrasiyi benimsetmediğimiz ve yerleştirmediğimiz sürece, bu ve buna benzer sorunlar her zaman karşımıza çıkacaktır. Bu sorunları, minimize etmenin kolay yolu da; Oku, oku, oku!..

oguzkemal.ozkan@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.