Sorunu Çözmek İstiyor muyuz?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Son dönemlerde her şey değişti. Değişim diyalektiğine bağlı olarak tüm kurgular, kavramlar, ideolojiler, olaylar…

Altına bastığın toprak ile kafanı kaldırdığın gökyüzü aynı olmasına rağmen, arada kalan her şeyin kutuplara çekildiği, belirli kelimelerle insanların kodlandığı, savaş baltalarının bilendiği bir döneme şahitlik etmek yirmili yaşlardaki bedenlerin çözümlemesini zora sokuyor.

Davutoğlu’nun yakın saha havzası ateş hattına girdi. Ortadoğu da küresel iklim değişikliğine paralel, bitmeyen bir baharın yakıcı sıcaklığı Basra Alçak basıncıyla her yeri kavuruyor. Bahar adam öldürüyor, çocuk öldürüyor. Oysa en fazla grip yapardı. Öyle öğretmişlerdi bize. Demek ki coğrafyadan coğrafyaya fark ediyor!

Belki dünya savaşı başladı görünen sebepler arasından en iyisini seçeceğiz. Belki bir lider sırtından hançerlenecek, belki bir bomba yanlışlıkla bir yerde patlayacak, belki Kudüs bombalanacak ve savaşın İsrafil’i suru üfleyecek.

Dünya aslında çok ilkel bir şekilde yaşamını devam ettiriyor. Savaşlar bile hala etnik kimlik üzerinden çıkarılıyor. İngiltere’den alalım Çin’e gidelim hala savaşlar kimlik yüzünden. Biri diğerinin üstünde olacak kural gereği. Kuralı koyanların kuralları gereği. 0 derece boylamı Greenwich’ten geçirenlerin belirlediği kurallarla oynamak zorunda dünya halkı.

Ortadoğu bu dünyanın içinde şah damarı noktasında yaşam mücadelesi veriyor. Niçin inkar ediliyor ki, yeryüzünde Müslüman coğrafya istenmiyor. Post haçlı seferleri yaşanıyor. Herkes zeki, herkes uyanık! Türkiye üzerinde oynanan oyunlar hiç bitmedi. Israrla devam ediyor. Arap baharı Kürt baharı olur mu diye uğraşılıyor.

Yirmi gündür Şemdinli karışık. Suriye’yi sokak sokak ezberleyen Türkiye, Şemdinli’den tek kelime öğrenemedi. Uçuşan laflar bilgi kirliliği sadece.  Ortadaki ateşe kim nasıl su dökecek veya su dökmeye gidenlerin elindeki benzin şişeleri ne zaman fark edilecek göreceğiz.

Türkiye reaksiyoner bir ülke. Bazı şeylere asla tahammülü yok. Hatırlayacaksınız gazete manşetlerinde “bıçak kemiğe dayandı” yazılarını. Yıllardır aynı manşet atıldı. İktidarlar belirlendi, “biz gelirsek Kürt sorununu çözeceğiz” diyenlere oy verildi. Bunun çözümü akılcı, falancanın pragmatist, beriki gerçekçi, diğeri terörist destekçisi ıvır zıvır…

Sıfatlamada üstümüze yok!

Hiç kimse Kürt sorunu denilen sorunun, toplumsal bir sorun olduğundan bahsetmiyor. Herkes siyaseten bu sorunu çözebileceğini söylüyor. Siyaset bu sorunu çözemez. 30 yıldır yapılan siyasetle gelinen tablo ortada. Sorun siyasi bir sorun değil, toplumsal bir sorun. Siyasi partilerin, devletin bu sahadan çekilmesi gerekiyor. Sivil toplum kuruluşları, sendikalar, demokratik kitle örgütleri bu soruna el atmalı. Çünkü bu sorundan rant elde edemeyecek tek kurum ve kuruluşlar bunlar. Ne oy kaygısı, ne iktidar kaygısı taşırlar. Bu sorunun çözümünde en etkili araçlar bunlar. Siyaset kurumu her yolu denedi 30 yıldır. Son 10 yılda, dini literatür üzerinden sorunu çözmeye yaklaştı. Meleler, mollalar ve neo Hizbullah devreye girdi. Bu da alternatif Cuma namazı diye bilinen eylemle karşılığını aldı.

Demek ki bu sorun, ideolojik kökü olan bir sorun olmaktan sıyrıldı. Ben çözerim diyen herkes yalan söylüyor. Bu sorun Biz ile çözülür. Biz olmadığımız anda, terör tehdidi devam edecek; daha fazla Şemdinli yaşanacak, daha fazla tabutlara ay yıldızlı bayrağımız serilecek, Ankara’daki ağaca daha çok asker künyesi asılacak. Bedenler sömürülecek. Kimlikler sömürülecek.

Anayasa ile sorunun çözülebileceğine inanmak da saçmalık. En iyi anayasayı yapsanız dahi –ki bu tablo da imkansız-  çağın gerisinde kalacak. Çağ, değişim noktasında ışık hızına evrilirken, kaplumbağa adımlarıyla yürümeye çalışmak da bize özgü bir durum olsa gerek.

Denemediğimiz tek yol, siyaseti bu sorundan uzaklaştırıp toplumsal çözümlemeye girişmek. Toplumsal örgütleri kurarak bu sorunun üzerine gitmek. Bu coğrafyada köyüne şehit gelmeyen tek il kalmadı neredeyse. Ve biz hala siyasi bir üslupla bu sorunu çözmenin derdindeyiz. Parlamento, elitist bir alan Türkiye’de. Zira asgari ücretle geçinen bir vatandaşı parlamentoda görmek imkansız. Oysa hakkı eşit. Ayrım, iktisadi gelir seviyesi üzerinden inşa oluyor. Milletvekili olmak için binlerce lira verecek bir asgari ücretli yoksa, ortaya çıkacak meclisin halk meclisi olduğunu söylemek doğru değil. Halk eliyle inşa edilmiş elitisyen meclis. Toprak ağaları, patronlar, ekonomik gücü yerinde olanlar; topluma dair bir sorunu çözme noktasında ne derece gerçekçi olabilir?

“Seçim zamanı oy istemeye geliyorlar, seçim sonrası bizi unutuyorlar” diyenlerin bu hükmü biçtikleri nasıl bu sorunu çözebilir ki…

Bana da söylenecek laf var tabi. Davulun sesi uzaktan hoş gelir diyen de çıkabilir, klavyeden yazmak basit diyen de olabilir.

İyi de kardeşim, 30 yıldır aynı yolu deneyip farklı sonuç almaya çalışmak eleştiri konusu olmuyor da bizim söylediğimiz mi davul sesi oluyor?

Kaç şehit tabutunu kaldıracağız ki daha? Kaç kez hakkımızı “HELAL” edeceğiz?

Amcası şehit olan çocuklar şehit olmaya başladı ve imam efendi ya o bedenlere sorsa duyabilir miyiz “HELAL EDİYORUM!” Sesini?

Sanmıyorum…

 

 

İlker EKİCİ

 

ilker.ekici@politikadergisi.com

Yorumlar

Asıl şimdi siyasi mücadele şart!

 

Sevgili İlker,

Çok güzel, çok duygusal bir makaleyi kaleme almışsın. Ancak yazını okuyunca kötümserlik ve biraz da çaresizlik duygusuna kapılıyor insan! Sana göre bu "Sorun siyasi bir sorun değil, toplumsal bir sorun." Bu sorunu olsa olsa "Sivil toplum kuruluşları, sendikalar, demokratik kitle örgütleri" çözebilir! "Çünkü" diyorsun "bu sorundan rant elde edemeyecek tek kurum ve kuruluşlar bunlar."

Biliyor musun, bu sorunun çözümünü istemeyenler; emperyalistler, yerli işbirlikçileri, AKP hükümeti ve özellikle de sorunu kanlı terörle besleyenlerin beklentileri de tam işte bu duruş! Yani çaresizlik, sorunun siyasi olarak çözülemeyeceği yönündeki kötümserlik ve yılgınlık!

Neden? Çünkü eğer halkımızın büyük çoğunluğu da böyle düşünmeye, yani "Allah belalarını versin, ne istiyorlarsa verilsin de barış ve huzur gelsin!'  bıkkınlığı başlarsa, o zaman yeni anayasaya PKK talepleri olan "Özerklik" ve devletin siyasi ortağı olarak "Kürt Kimliği" kolayca girme şansı artmış olacaktır.

Bu sorun sapına, hatta köküne kadar siyasidir. Siyasi sorunun anlamı; etnik şoven Kürt milliyetçilerinin siyasi iktidara ortak olmak, koşullar uygun olunca da bağımsız bir devlet kurmaktır. Sorun böyle gelişirse, sonunda bütün Türkiye için bölünme ve kanlı bir iç savaş kaçınılmazdır!

Bütün bunlar kağıt üzerinde yazması çok kolay olaylar. Ancak basit bir Yugoslavya örneğinde olduğu gibi, yüzlerce yıllık bir arada yaşamış insanların bölünmesi korkunç ve çok kanlı olmaktadır. Şimdi bir kaç şehit geliyorsa, o zaman onlarca ve hatta yüzlerce gelme ihtimali çok yüksektir. Böyle bir kanlı iç savaşta insanların büyük ve acı kaybı olacağı gibi onlarca yıldır inşa edilen bu güzel vatanımız da bir harabeye dönecektir.

Dünyada siyasi güç dengesi çok kritik bir dönemece gelmiş bulunmaktadır. İlerici, gerçek demokrat ve barışsever dünya ile gerici emperyalist dünya arasındaki güçler dengesini alt üst edecek mücadele ülkemizin de içinde bulunduğu Ortadoğu'da cereyan etmektedir. Bunu bilen emperyalizm bütün kozlarını seferber etmiş durumdadır. ABD Dışişleri bakanı Clinton'un bir senede en az üç kez Türkiye'ye ve bölgeye gelmiş olması bile Orta Doğuda, Suriye'de olan biten olayların dünyanın ve ülkemiz Türkiye'nin gelecekteki kaderini belirleyecek kadar önemli olduğunu göstermektedir!

Bütün bu nedenlerden dolayı asıl mücadelemiz şimdi başlıyor. Ulusal birlik ve vatan toprağının bütünlüğü için, gerçek bir demokrasi için, adalet için, özgürlük için ve nihayet barış ve huzur için teröre karşı, emperyalizme karşı, feodal yobazlığa karşı ve de özellikle AKP iktidarına karşı kararlı bir siyasi mücadele şarttır!

Saygılarımla!

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.