Sosyalist Enternasyonal Konsey Toplantısı, Arap Baharı ve Kılıçdaroğlu

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Ülkemizin ana muhalefet lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Başkan yardımcısı olduğu Sosyalist Enternasyonal’in Kongresinden sonraki en önemli organı olan Konsey, 11-12 Kasım 2013 günlerinde CHP’nin ev sahipliğinde İstanbul Hilton Otel’de toplandı.

Türkiye’den bölücü Kürtçü siyasetçilerin de katıldığı Konsey toplantılarında; bugün halen Suriye’de Esad’a karşı kanlı bir iç savaş yürüten muhalefetin bir sözcüsü AKP hükümetine teşekkür ederken, Güney Kıbrıs’tan konuşan diğer bir sözcü ise konuşmasında Türkiye’ye düşmanca bir tavır sergilemiştir. Konseye konuşan sosyal demokrat diğer konuşmacılar ise daha çok ülkelerindeki son ekonomik ve sosyal durumu anlatmaya çalışmışlardır.

Konsey toplantısının içeriğine genel olarak “Gezi Direnişi” damgasını vurdu. Konsey toplantısına tiyatro ve sinema oyuncusu Levent Üzümcü’nün “Gezi Olayları” bağlamında yaptığı konuşma, sonradan sosyal medyada da büyük yankı yapmıştır.

Üzümcü, özetle konuşmasında 1980 askeri darbenin yarattığı siyasi koşullarda; Türk solunun ezildiğinden, demokrasimizin sakatlandığından, bu dönemde dünyada ve Türkiye’de kapitalizmin para kazanma hırsıyla insanları başka insani değerleri görmeyecek bir biçimde kör ettiğinden, doğal kaynakları canavarca sömürmesinden söz etmiştir.

Üzümcü ayrıca konuşmasında, Türkiye’deki siyasi iktidarın ve onun liderinin; giderek daha otoriter olduğunun, Gezi Parkı direnişinde olduğu gibi göstericilere orantısız bir şiddet uyguladığının, insanların sürekli özel yaşamına karıştığının, ülkeyi bölerek vatandaşları çeşitli biçimlerde kutuplaştırdığının altını çizmiş;  iktidarın sosyal medyayı dahi sansürleyerek, aklı ve vicdanları hür olanları da susturmaya çalıştığına dikkatleri çekmiştir.

***

Konseyde konuşan Kılıçdaroğlu, “Küreselleşmenin etkisiyle özgürlük ve eşitlik düşüncesi hızla yayılmakta ve halklar, baskıcı rejimleri sarsan taleplerini her ortamda ifade etmektedirler” diyerek, son yıllardaki tekelci büyük finans sermayenin eylemlerini, emperyalist planların uygulamalarını, “küreselleşmenin; halklar arasında özgürlük ve eşitlik düşüncesini, hızla yaydığı” biçiminde yorumlamıştır.

Oysa küreselleşme, ne özgürlüğün ne de eşitliğin halklar arasında hızla yaygınlaşmasının bir sürecidir. Tam tersine küreselleşme; ekonomik ve sosyal yaşamda uluslarda, halklar ve özellikle de emekçiler arasında, neoliberal ekonomi politikaların bir sonucu olarak, yani özelleştirmelerle, sosyal hakların gaspıyla, vahşi bir biçimde uygulanan kapitalizmle; işsizliğin, açlığın, yoksulluğun, örgütsüzlüğün, kentlerde arsa, doğada yeşil çevrenin talanının, eşitsizliğin ve bir çeşit esaret olan taşeronluğun yayılmasını hızlandırmıştır.

Küreselleşme nihayet 2008/2009 yıllarında kapitalist-emperyalist dünyada 1929 krizinden sonra tarihin tanık olduğu ikinci büyük ekonomik ve mali krize neden olmuştur. Ülkemiz 2009 yılında % 5 yakın ekonomik olarak küçülmüştür. Bu kriz, bütün dünyaya açlık, sefalet ve işsizlik getirdiği gibi emperyalist dev ülkeleri de trilyonlarca dolar borca sokmuştur.  Emperyalist-kapitalist dünyası, daha henüz bu krizden tam olarak çıkabilmiş değildir!

***

Öte yandan artık tarihsel bir gerçektir ki emperyalizm, son yıllarda özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki dönüşümleri önceden planlayıp halen uygulamaktadır. George Bush’un son Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, 7 Ağustos2003 tarihli Washington Post Gazetesi’nde bu planını “Transforming The Middle East–Ortadoğu’yu Dönüştürmek.” başlığı altında  “BOP ile Türkiye dâhil 22 ülkenin sınırları değişecek” olduğunu bütün dünyaya ilan etmiştir.

2003 yılında ilan edilen bu emperyalist planın uygulamaları; aslında 2001 yılı Aralık ayında Afganistan’ın işgali ile başlamış; daha sonra 2003 yılı Mart ayında da Irak’ın işgali ile devam etmiştir.

Türkiye’de ise iktidarda olan AKP’nin lideri Başbakan Erdoğan, bu projenin Eş Başkanlığını gönüllü olarak benimsemiştir. Basında “Arap Baharı” olarak adlandırılan Tunus’ta, Libya’da, Sudan’da, Yemen’de, Mısır’da ve nihayet Suriye’de çıkarılan bu iç çatışmalar ve savaşlar bütün bu planın uygulamalarından başka bir şey değildir.

Bundan bir buçuk yıl önce 23-24 Mart 2012 tarihlerinde yine İstanbul Hilton Otel’de yapılan Sosyalist Enternasyonal’in toplantısında “Arap Baharını” “biraz toplumların kendi iç dinamiklerinden, biraz da dış müdahalelerden kaynaklanan” bir “Arap Devrimi” olarak tanımlayan Kılıçdaroğlu, bu defa konuşmasında “Arap Baharını” tam tersi bir değerlendirmeye tabii tutuyor.  Kılıçdaroğlu, bu son konuşmasında, “Arap Baharı süreci, bugün kaygı verici olumsuzluklara tanık olmaktadır” diyerek, “…halklar baskıcı rejimleri sarsan taleplerini her ortamda ifade etmektedirler. Fakat yaşadığımız bu büyük dönüşüm bazı bölgelerde çok sancılı ve şiddetli olmakta, çatışma ve savaşlar ilerici taleplerin önüne bir engel olarak çıkmaktadır” diye neredeyse ” “Arap Baharını” bir “Karşı Devrim” olarak nitelemeye çalışıyor.

Aslında Arap Baharı ile ilgili olarak bir genelleme yapmak hata olur. Fakat yukarıda da değinildiği gibi, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki son yıllarda yaşanan bir dizi rejim değişiklikleri, 2003 yılında ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice tarafından ilan edilen Büyük Ortadoğu ve Genişletilmiş Kuzey Afrika projelerinin uygulamalarının bir sonucudur diye kesin olarak ifade edebiliriz. Elbette emperyalizm ve emperyalizmin bu ülkelerdeki uzantıları olan yerli işbirlikçileri, bu uygulamalarda bu ülke halklarının var olan rejimlerine ve sosyal koşullarına olan tepkilerini ve öfkelerini de bolca istismar etmişlerdir ve halen de etmektedirler.

Öte yandan “Arap Baharı” sürecinde, BOP ve GKAP (Genişletilmiş Kuzey Afrika Projesi) de öyle emperyalistlerin düşündükleri gibi sorunsuz ve pürüzsüz işlememektedir. Tam tersine özellikle Suriye’de bu plan; tıkanmış, kalmıştır. Suriye’de Esad; dışarda Rusya, Çin ve İran gibi güçlü devletlerin desteğini alarak, içerde ise halkının büyük bir özveri ve dayanışmasıyla 2,5 yıldan beri bu haksız ve hukuksuz emperyalist dış müdahalelere ve terörist saldırılara karşı yiğitçe direnmektedir.

Bu bağlamda Mısır halkının; bu senenin Temmuz ayı başında Mursi yönetimindeki şeriat düzenini kısa zamanda Mısır’da kurmaya çalışan, yine emperyalist GKAP’in bir uygulaması olan gerici İhvan rejimini devirerek yeniden ulusal demokratik bir rejim kurmaya çalışması, emperyalist BOP ve GKAP’ı uygulamalarını sekteye uğratacak ve hatta başarısızlığa mahkûm edecek çok önemli bir başka siyasi olaydır!

Kısaca, emperyalizmin "ev"hesapları artık çarşıya uymamaktadır. Emperyalist planlar bir bir boşa çıkmaktadır. Çünkü dünyada siyasi güçler dengesi artık; emperyalizmin aleyhine, sosyalizmin, demokrasinin, bağımsızlığın, emeğin ve ilericiliğin lehine değişmiştir; değişmektedir.

Ancak sosyal demokrasinin peşinden koşmayı bir marifet bilen ana muhalefetin lideri Kılıçdaroğlu, bu gerçekleri ya çok geç anlıyor, ya da hiç göremiyor. Oysa Mustafa Kemal Atatürk, kurtuluş mücadelesinde kiminle mücadele edeceğinin ta başından beri tam bilincindeydi: Emperyalizm ve onun yerli işbirlikçileri!

CHP’nin gerçek kimliği, sosyal demokrasi değil, Atatürkçülüktür!

Yaşasın “tam bağımsız” ve “gerçekten demokratik” Türkiye!

 

Mehmet ÇAĞIRICI

mehmet.cagirici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.