Tanzimat "Telifçi" / Meşrutiyet "Taklitçi" / Cumhuriyet "Terkipçi" ydi...

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

19. yy ikinci yarısı ve 20. yy birinci çeyreğinde Batılı gelişmişler neredeyse tüm dünyayı "sömürge" halinde ellerinde tutuyorlardı... Batılı gelişmişler, bu sömürge ülkelerine "beyaz ve batılı" kültürü "evrensel kültür" diye yutturmaya çalışıyorlardı...

Batılının sömürgesi dışında kalmaya çabalayan ancak Japonya, Çin ve Osmanlı (yarı sömürge görünüyordu Osmanlı...) devletleriydi... Bu devletler, Batı medeniyeti ile ilişkilerini üzerine kafa yoruyor doğru çözümü bulmaya çalışıyorlardı....

Peki neydi doğru çözüm ?...

a/ Kendi geleneksel kültürünü Batı medeniyeti çerçevesi içinde değiştirmek mi? (Telifçilik / Bizde Tanzimat)

b/ Batı medeniyetini aynen kabul etmek mi? (Taklitçilik./ Bizde Meşrutiyet)

c/ Yoksa, Batı medeniyeti göz önüne alınarak kendi kültüründen yeni bir bileşim çıkarmak mı? (Terkipçilik / Bizde Cumhuriyet)

Osmanlı devletinde Tanzimat (1839) telifçidir... Bu dönem aydınları, ümmet toplumu olan Osmanlıyı korumaya çalışırken, bir yandan da Batıdan bilim ve teknik almak istiyorlardı....

Meşrutiyet dönemi ise (1908) daha çok taklit devriydi... Onlar (Batı) böyle yapmış, biz de böyle yapalım dönemi... Ama meşrutiyet,  gelse bile imparatorluğu böler korkusuyla laik olamadığı gibi ulusallaşamıyordu da.... Osmanlıyı da bu "olamayışı" batırmıştır ya...

Cumhuriyet, doğası gereği laik, ulusal devrimci bir bileşimden yanadır... (Terkipçilik...) "Hayatta en hakiki mürşit ilim" olmuştur da gerek Batının kışkırttığı iç isyanlar, gerek Mustafa Kemal'in cumhuriyet sonrası kısa yaşamı anlamlı bir "terkip" in (BİLEŞİM in) kurulmasını engellemiştir....

Mustafa Kemal sonrası cumhuriyete gene Tanzimat kafası (telifçilik) hakim olmuş; bir TERKİP (BİLEŞİM) peşinde koşan ve BİLİM i yol gösterici seçen cumhuriyet yerine, TELİFÇİ kafa "efendim bizim geleneksel kültürümüz var... Batının ilmi ve fennini alalım; ama geleneklerimizi muhafaza edelim yoksa özümüzü yitiririz" kafası (hay Allah, tıpkısının aynısı Mehmet Akif der ya... Tevfik Fikret karşısında ...) diyerek cumhuriyeti yönetmiştir... (Bu kafanın yönettiği koca Osmanlı batmıştır... unutmayın)

İşin bir başka yönü de şudur...

Batı; Batı olduğundan beri laik ve demokrat değildir ki... 13.yy dan 17.yy kadar neredeyse 300 yıl; Hıristiyan şeriatında yaşamıştır... Batı Hıristiyan şeriatı, İslam Osmanlı şeriatından (gerçi Osmanlının tam bir şeriat düzeni olup olmadığı tartışılır ya)  daha karanlık ve kanlıdır... ENGİZİSYON MAHKEMELERİ KARARLARI (kilise daha şimdilerde o kararların yanlış olduğunu açıklamak mecburiyetinde kalmıştır...) kadınlar üzerindeki baskı, BEKARET KEMERİ saçmalığı.... Batı Hıristiyan şeriatı uygulamalarıdır... Hıristiyan Avrupa bu dediğim yüzyıllar içinde kilise şeriatı yüzünden kadın nüfusunun neredeyse yarısını CADI saftalarıyla yakmıştır ya....

Peki, böylesi bir Hıristiyan şeriatı yaşan Batıda, "Bilim ve fen" anlayışı hakim olunca Batılı toplumlar o geleneksel Hıristiyan şeriatını sürdürebilmişler midir?

Elbette HAYIRRRR...

Bilim ve fen, yani RASYONALİZM (ekonomik deyişle KAPİTALİZM) Batıda kilise ve din hakimiyetinin çöküşünü getirmiş, Batılı birey Hıristiyan ÜMMETİ olmaktan MİLLET olmaya geçmiştir...

Elbet, Hıristiyanlık da kendi içinde bu değişimden etkilenmiş, Protestanlık resmen liberalizminin dinde reformu olmuştur... (Bazen düşünürüm, Sünniler bıraksa bizde Şiiler pek iyi böylesi bir mezhep oluştururdu...)

Peki ya bizde, yani İslam'da... Nerede?

Batı Hıristiyanlığı İslam ülkelerini sömürgeleştirçe bizim İslam "nedendir bu" diye düşüneceğine inadına kendi içine gömülmüş; bu anlayış koca Osmanlıyı batırmış; Cumhuriyet'te Mustafa Kemal döneminde filizlenen İslam aydınlanması, Batılı kışkırtmalar nedeniyle "gerici İslam ayaklanmalarına" dönüşmüş; Mustafa Kemal sonrasında İnönü döneminde  bu isyanlar nedeniyle önce "jokoben bir laiklik" anlayışına bürünmüş, sonrasında, çok partili hayattan sonra bu kez "jakoben İslamcılar" iktidarları oluşmuş; ülkemiz bugün AKP yönetimiyle "Batı Hıristiyan emperyalizminin" artık "eşbakanı" olmuştur...

Sayın okur; dönem yeni bir Tanzimat dönemidir...

"Batı (artık ABD emperyalizmi de) emperyalizmi ne derse doğru der" anlayışı ile ülke yöneten İslamcılar; dün "evet" dediklerine bugün "hayır"; dün "hayır" dediklerine bugün "evet" deyip ağızlarından "Allah / Kitap" lafları düşürmeden ülkeyi emperyalizm emrine sokmuşlardır...

Batılılar, kendi ülkelerinde "ısrarla"  "ulus devlet" savunurken (İnanmayan Fransa'ya gitsin. Bir Fransız üç dört dil bilse de ülkesine gelen turistle ille Fransızca konuşur. Başka bir dille turistin sorusu yanıtlamaz... ABD'yi kültürsüzdür diye ciddiye bile almaz. İngiliz mahkemelerinde hâlâ yargıçlar ve avukatlar beyaz peruklarla girerler mahkemeye) bizim gibi ülkelere nedense (!) "ulus devlet öldü" propagandası yapar, ve bizim gibi ülkelerde "şehir devletleri" ni  teşvik eder... (Böl yönet taktiği)

Hadi bizde kim uygulamaya koyar?

Adına "muhafazakâr" denilen AKP ...

Düşünmüş, bulamamışımdır...

Sahi "muhafazakâr AKP" neyi muhafaza eder ?

Hadi gel de arama şimdi o Mustafa Kemal Cumhuriyeti'nin "terkipçiliğini"...

Yanlışsam yanlış de ey okur...

 

 

Ufuk KESİCİ

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.