Teröristbaşına Karşılık Hocaefendi

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

Merhum Bülent Ecevit, ölümünden kısa bir süre önce, ‘Amerika bize niye terörist başını verdi, onu hala ben de bilemiyorum’ demişti ve bugün hala bu sır üzerine, birçok komplo teorisi üretilmiş olsa da gizemini korumaktadır. Çeşitli sebeplerden dolayı, yabancı bir devletin himayesini ve desteğini kabullenen bizim gibi devletlerin, uzun vadeli planlarla hareket eden emperyalist devletlerin, planlarının bir parçası ya da maşası olması kaçınılmaz sonuçtur. Bu planın, bir parçası olarak gördüğüm konuya gelmeden önce, planının parçası olduğumuz ülke hakkında, kısa bir özet yapmak istiyorum.

2.Dünya Savaşı sonrası, uluslararası para sisteminin, düzenli biçimde işlemesini sağlamak adına, Dünya Savaşından en az zararlı çıkan ve savaş sonrası ortamdan faydalanan ABD, Dünya Bankası ve IMF’nin kurulmasına karar verildikten sonra, doları ‘rezerv para’ olarak tescil ettirdi.
Ancak bir müddet sonra, doların karşılığı altın olmaktan çıkarak, ABD karşılığı olmayan para ve kara para nasıl harcanıyorsa, öyle harcamaya başladı. Bu durum, diğer ülkeler tarafından fark edildikçe, ABD kendi çıkarlarına uygun oluşturduğu, serbest piyasa ekonomisinin devamı için yaratmış olduğu sözde düşmanlarına, saldırılarını arttırdı. Bu dönem, Soğuk Savaş askeri yapılanmasının ve planlarının bitmesiyle, yani SSCB’nin dağılması ve küresel ekonominin önünde ki en büyük engel olan, komünist ideolojinin çökertilmesiyle sonuçlandı.
Tabii ki, ABD’ye karşılıksız olarak bastığı paraların, keyfiyetle ve kendi çıkarları doğrultusunda, harcamasını gizlemesi adına, yeni düşmanlar gerekiyordu. Bu sefer ki düşman, küresel terörizm olarak belirlenmişti ve bu küresel terörizmin baş sorumlusu olarak, daha önce komünizme karşı desteklediği ve beslediği, ‘Radikal İslam’ gösterildi. Bu bağlamda, 90’lı yılların başlarında, ABD tarafından BOP Projesi, ya dolaylı yollardan ya da direkt olarak dillendirilmeye başlanmıştı. Yine 90’lı yıllarda, CIA tarafından hazırlanan ya da başka kurumlara hazırlatılan raporlarda, bu tehlikeye karşı, Orta Asya’dan Kuzey Afrika ülkelerine kadar olan coğrafyada, demokrasi getirmek adı altında, nihayetinde Kuzey Afrika ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi adını alacak, fakat hala resmi bir belge olarak sunulmayacak, proje ortaya koyulmaktaydı. Bu coğrafyadaki ülkelerin, büyük çoğunluğunun İslam Ülkesi olması vasfıyla, bu ülkelerde demokrasinin adı ‘Ilımlı İslam’ olacaktı.
Şimdi, bu kısa genel bilgilerden sonra, ABD’nin Türkiye için biçtiği kaftana bakalım. 1993 yılında, CIA için hazırlanan bir raporda; ‘Fethullah Gülen, Ilımlı İslam’ın en önde gelen liderlerinden birisi ve liberal bir hareketin mimarı olarak sunuluyor ve Türkiye’nin, İslam Dünyası’nın en başarılı ülkesi olmasını, Laiklik anlayışına borçlu olduğunu, fakat Kemalizm ve milliyetçilik akımları nedeniyle, laiklerin ABD’ye ve politikalarına olumlu bakmadıkları’ rapor ediliyordu. Türkiye’nin, Ilımlı İslam için iyi bir model olduğu tespitine, TSK’nın Laiklik vurgusu yaparak itiraz etmesinden sonra, TSK’da ABD tarafından 90’lı yıllar öncesinde ki çizgisine getirilmek için hizaya sokulmaya çalışılıyordu.
Hocaefendi’nin, 1 Ekim 1980 tarihli kendi cemaatine ait bir dergide, yani 12 Eylül darbesinden kısa bir süre önce, ‘Mehmetçiği darbeye arz ederim’ sözleriyle sonlandırdığı yazısı, Graham Fuller’in de ‘bizim çocuklar başardı’ notunu geçmesiyle, ABD ile Hocaefendi’nin yolları kesişmeye başlamıştı. 90’lı yıllara girmeden evvel, Hocaefendi cemaatinin, devlet kurumlarına sızmaya çalıştığı saptanmaya başlandı. Özellikle, Polis Akademisi içerisinde ki örgütlenme, dikkat çekici ve rejimi tehdit edici boyutlara ulaşmıştı. Bu doğrultuda, Emniyet Müdürlüğü içerisindeki birimler tarafından, bu cemaatin faaliyetleri sıkı takibe alınmış ve haklarında raporlar oluşturularak, Cumhuriyet Savcılarına sunulmuştur. Ancak 1992 ve 1998’de ki mahkemelerin sonucu, takipsizlik kararı verilerek sonuçlanmış ve bu raporları hazırlayan emniyet mensupları, görevlerinden alınarak kızağa çekilmiştir.
Bu davalar böyle neticelenmişken, 1998’e kadar terörist başının, Suriye’de ikamet etmesine somut anlamda tepki göstermeyen Türkiye, o yılda birden kafasına, kaba tabirle ‘dank’ etmişçesine, Suriye’ye baskı yaparak, terörist başının o topraklardan çıkarılmasını sağladı! Terörist başının, Şam’dan çıktıktan sonra ki dünya seyahati, 15 Şubat 1999’da Kenya’da, Türk Güvenlik görevlilerine, CIA ajanları tarafından paketlenmesiyle sona erdi. Türk Mahkemelerinde yargılanan terörist başına verilen idam cezası, 25 Kasım 1999’da Yargıtay’ın onamasına rağmen, AB uyum yasaları ile idam cezası kaldırıldığı için müebbet hapse çevrildi.
Artık PKK, ABD’nin BOP projesi önünde engel olacak örgütler arasına girmişti. Mevcut şartlar çerçevesinde kullanılmaya devam edilecek ve Kürt Devleti’nin kurulmasına uygun şartlar oluştuğunda kendiliğinden tasfiye olacaktı. Bu bağlamda, ABD için önceliği, BOP Projesinin önünde, en büyük engel olan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini ve onun savunucu unsurlarını yok etmek için, bu projenin esas amaçlarından olan, Ilımlı İslam hedefi doğrultusunda seçilen, Fethullah Gülen Cemaati alacaktı. 90’lı yıllarda, Cumhuriyetçi aydınların, güvenlik görevlilerinin, faili meçhul cinayetlere kurban gitmesiyle başlayan bu süreçte, Hocaefendi’yi, dolayısıyla hiyerarşik disipline bağlı, cemaati kontrol altına almak ve dizinin dibinden ayrılmaması için, ABD’ye yerleşmesi de sağlanacaktı.
Terörist başının yargılanması esnasında ve sonrasında, bir anda medyada, bir yerlerden servis edilen, Hocaefendi’nin videoları ekranları kaplamaya başlamıştı. Terörist başının yakalanması dahi, artık bu kasetler yanında önemini yitirmişti. Bu videoların, Hocaefendi’nin laik düzeni yıkıp yerine şeriat devleti kurmak için, taraftarlarını bir ayaklanmaya teşvik ettiği suçlamalarına neden olması ile, 22 Ağustos 2000 tarihinde, Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından aynı gerekçelerle, 10 yıla kadar hapis istemi ile yargılama başlatıldı ve gıyabi tutuklama kararı verildi. Emniyet birimlerinin sağlam delillerle hazırladığı raporlara rağmen, mahkemelerce 1992 ve 1998 yıllarında takipsizlik kararı verilen Hocaefendi’nin, terörist başı yakalandıktan sonra bir anda, servis edilen kasetler neticesinde açılan davayla, 1999 yılında sağlık sorunları nedeniyle, yanında devletin tahsis ettiği resmi korumasıyla gittiği ABD’den, böylece Türkiye’ye dönüşü engellenmiş oluyordu.

BOP Projesinin Ilımlı İslam hedefinin, Türkiye ayağı, bu formülle yolu açılıyordu. Bu projenin karşısında olanlar, yok ediliyor, tehdit ve şantajlara maruz kalıyor, bu cemaatin üzerine giden güvenlik mensupları, görevlerinden uzaklaştırılıyor, çağdaş sivil toplum örgütlerine iftiralar atılıyor ve son halkası olarak, meçhul subaylardan darbe planları, ıslak imzalı olduğu iddia edilen belgeler gönderiliyor, bu sahte belgelere dayandırılan, cephanesi içi boş lav silahları ve el bombaları olan örgütler kurgulanıyor, TSK’nın yıpratılması ve yargıyı ele geçirmek için anayasa değişiklikleri yapılmaya çalışılıyordu. Ayrıca, Fethullah Gülen sayesinde sadece Türkiye ayağı değil, Orta Asya’da açılan okullarla da, BOP Projesinin o ülkelerde ki hedeflerine yönelik çalışmalar için de önemli bir vasıta elde tutulmuş olacaktı.
Bir de o dönemde, Necip Hablemitoğlu, ‘Köstebek’ adlı kitabında, Türkiye’de ki cemaati yönetip yönlendirenlerin, Fethullah Gülen’in Türkiye’ye dönmesinden büyük zarar görecek olmaları nedeniyle, hasımlarına geri dönüşü engelleyecek her türlü lojistik destek vermeye hazır olduklarını belirtmektedir. Cemaat içinde ki bu yapılanma ve zihniyette ortaya koyulduğunda, zaten Hocaefendi’nin kendisinin de daha sonra belirtmek zorunda kaldığı gibi, ABD gibi büyük bir ülkenin desteğini almadan, amaçlarına ulaşamayacaklarını düşünürsek ve teröristbaşının da ABD gibi güçlü bir devletin izni olmadan, teslim alınamayacağını bu paralelde değerlendirirsek, her yolun BOP Projesine çıktığı görülecektir.
2000 yılında açılan dava, ancak 2006’da ‘cürüm ve şiddete başvurarak teşekkül oluşturduğuna dair delil’ olmadığı gerekçesiyle onaylanan karar ile birlikte, Fethullah Gülen beraat etmiş, bu karar 2008’de de Yargıtay tarafından onaylanmıştır. Pensilvanya’da ki, Amerikan İstihbarat Örgütleri tarafından korunan villasında, hayatından memnun olduğundan mı ya da dönüş için, ülkenin gündemini işgal eden, Ergenekon, darbe planları, anayasa değişikliği gibi gündem maddelerinin, sonuçlanması ve yeşermesiyle sağlanacak, uygun zamanı mı bekliyor ya da bekletiliyor, bunu da zaman gösterecek.
28 Şubat 1997 post modern darbesinden, yaklaşık 5 ay önce 1996 yılında, Aydınlık Dergisinin kapağında ki ‘Abramowitz, Tayyip’i Erbakan’ın yerine hazırlıyor’ haberinden, ‘Gülen ile ABD ve CIA arasındaki ilişkiyi, Amerika Birleşik Devletleri’nde yaptığım araştırmalarda saptadım. Benim tespitlerimin birçoğu devletin istihbarat birimleri tarafından da biliniyor.” diyen Necip Hablemitoğlu’na, ABD'nin en önemli yarı resmi ajansı ASSOCIATED PRESS’in yazdığı, 2002’de yapılan Nevada Çölü’ndeki Türkiye'yi işgal senaryosu üzerine kurulu tatbikatından, 2 Nisan 2003’te Colin Powell ve Abdullah Gül arasında yapılan gizli anlaşmadan 3 ay sonra, anlaşmanın uygulanması adına ihtar niteliğinde, askerimizin başına çuval geçirilmesi gibi örneklere ve son döneme baktığımızda BOP projesi, ülkemizde hedeflerine emin adımlarla ilerlemektedir.
ABD’nin, iddia edildiği üzere, Humeyni benzeri bir dönüşle planladığı, referandum sonrası yasal yollarında ardına kadar açılacağı, Hocaefendi liderliğinde kurulmak istenen Ilımlı İslam Devleti, Winston Churchill’in dediği gibi; Amerikalıların her zaman her yolu denedikten sonra, doğru olanı yapacağı sonuç mu olacaktır, yoksa; Wilson İlkeleri gibi tüm denediği seçeneklerden bir tanesi olarak, tarihin tozlu raflarına mı kaldırılacaktır hep birlikte göreceğiz. Fakat sonuç ne olursa olsun, ABD’nin bizim gibi ülkeler üzerinde, kendi politikalarını egemen kılmak için kullandığı silahlar olan, etnik ve dini araçlar, her zaman bir tehdit, şantaj, alışveriş ve takas malzemesi olmaya devam edecektir.
KAYNAKLAR: Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye- Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Araş. Gör. Altuğ GÜNAL
ABD’nin Sırrı ve Derin Türk Tarihi-Muammer Karabulut
Köstebek-Necip Hablemitoğlu
OguzKemal.Ozkan@PolitikaDergisi.com
 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.